Sayfalar

18 Kasım 2013 Pazartesi

Bir güzel insan...



Onu sonsuz yolculuğuna uğurlamak için cami avlusunda beklerken kalabalığın içinde Orhan Veli'nin bir şiiri geldi aklıma... (Ne çok severdi ve hep okurdu dağarcığında hep bir dize olurdu muhakkak...)
"Her şey birdenbire oldu..."
Gerçekte öyle olmamıştı, yani birdenbire olan bir şey yoktu. Uzun süredir mücadele ettiği hastalığı ameliyat olsaydı belki düzelecekti ama o yaşamında bazı şeyleri eksik yapmak istememişti. Yıllar içinde iyice kısılan sesi artık hiç çıkmayacaktı, bir metal parçasına bağımlı yaşamaktansa böylesini tercih etti.
Savaş Ay'ın ardından ne güzel yazılar yazıldı ve söylendi.
Hıncal Abi (Uluç) "gazetecinin ölümü" başlıklı yazısında söylenecek her şeyi söyledi. Ona "Bu mesleğin son mohikanı" diyordu.
Bu söz hakikatten ona yakışıyordu ve tam anlamıyla tarif ediyordu.
Onca şöhretine rağmen odasında oturup masa başında ahkam kesmek istemiyordu. Her zaman olayın ortasında ve haberin peşindeydi.
Hiç yüksünmezdi, saat, gün hiç fark etmezdi. "İşim var" dediğini hiç duymadım.
Sanki yeni muhabirmiş gibi, yalnızca "böyle bir şey var" deyin yeterdi.
Ölüm haberinin ulaştığı cumartesi öğlen saatlerinde gazetenin fotoğraf arşivine Savaş Ay yazdım ve kare geldi önüme. Bir saat boyunca baktım daha da arkası geliyordu.
Soğuk gecelerde spor salonlarına toplanan evsizlerin yanında, Amerika'daki uzay istasyonunda, Diyarbakır'da meşhur kahvaltıcıda, milli piyangocunun tezgahıyla, itfaiyeci üniformasıyla, Başbakan'la şarkı söylerken, sabah karşı balıkçılarla, Afyon'daki patlamada acılı ailelerin yanında, doğalgazdan ölümün peşinde, belediye başkanıyla top sektirmede, bizlerle birlikte bir kutlamada her yerde ama her yerde ondan izler...
Yalnızca bu gezinti bile yetiyor onun gazeteciliğini anlatmaya...
Birini kaybettiğinizde önce tarif edilmez bir acı sonra da anılar geliyor akla...
Bir gün odasındaki kanapede polis telsiziyle uyuyor.
Sabaha karşı bir kaza anonsu, nerede tam gazetenin önündeki Balmumcu trafik ışıklarında. Savaş abi fırlıyor ve olay yerine varıyor.
Gülerek, adam polisi, sağlık görevlilerini beklerken beni karşısında görünce nasıl şaşırdı diye anlatmıştı.
Geçen yıl bu zamanlar sanatçı annesi Şükran Ay'ı toprağa vermiştik yine Fatih Camisi'nde... Rahatsızlanmış sedyeye alınarak müdahale edilmişti.
Yine geçen yıl bu zamanlar Bahçeşehir Üniversitesi'nin Boğaz'a bakan binasının üst katında bir sıra gecesine gitmiştik.
Urfalı abimiz Yaşar Özay'ın davetiyle, savaş abi, Ömer, Aydın ve ben de katılmıştık.
Rektör, hocalar, öğrenciler ve üniversitenin sahibi Enver Yücel de oradaydı.
Tabi ki gecenin yıldızı Savaş abiydi. Alkışlar, sohbetler arasında Urfa ekibinin davulunu alıp sahneye fırladı. (Müzisyendi, yerli yabancı birçok şarkı bilirdi. Akordiyonu hep arabasının arkasındaydı. Ünlü Amerikalı şarkıcı Joan Baez'e bile eşlik etmişliği vardı.)
Halaylar çekti uzun bir süre sonra masaya geldiğinde kaburga dolmasını gördü.
Büyük bir sinideki eti parçalayıp servis yapışı vardı ki unutulmaz sahneydi.
Ameliyat eldivenlerini eline çekip parçaladı ve hocaların tabaklarına koydu.
"Bu böyle yenir" demeyi de ihmal etmeden...
O masadakilerin bakışını görmeliydiniz. Çünkü o halkından böyle görmüştü üsul böyleydi.
Seni çok özleyeceğim Savaş abi...

Aile, iş ve toplumsal cinsiyet


Türkiye'de, aile yapısı, çiftlerin kaç çocuk istediği, kadının çalışma hayatına katılımı, aile kurumunun güçlenip güçlenmediğine ilişkin yapılan bir araştırma son günlerdeki tartışmalara yeni bir bakış açısı getirebilir.
International Social Survey Programı'nın (ISSP) 2012 yılı saha taramasına dayalı araştırması 59 ilde 1555 denekle yapılan yüz yüze görüşmelerle yapıldı.
Uluslararası programın Türkiye ayağını Koç Üniversitesi'nden Prof. Dr. Ali Çarkoğlu ile Sabancı Üniversitesi'nden Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu hazırladı.
"Türkiye'de Aile, İş ve Toplumsal Cinsiyet" başlıklı çalışmaya katılanların yüzde 87'si, çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerin mutlaka evli olması gerektiğini savundu. Katılanların yüzde 13'ü ise çiftlerin evlenmeden de çocuk sahibi olabileceğini savundu.
Yüzde 72'si, evli olmayan çiftlerin bir arada yaşamalarının kabul edilmez olduğunu savunurken, yüzde 13'ü çiftlerin evlenmeden de bir arada yaşayabileceğini ileri sürdü.
Türkiye'de evlilik dışı beraber yaşama pratiğini 'kabul edilebilir' bulan yüzde 13'lük oran, Avrupa ortalamasının çok altında.
2002'de yapılan ISSP araştırmalarında bu oran Danimarka'da yüzde 93 civarında.
Araştırmada ideal çocuk sayısının 2 olduğu yönünde görüş bildirenlerin oranı yüzde 43. Toplumun yüzde 36'sı ise ideal çocuk sayısının 3 olduğu yönünde kanaat bildirdi.
Yapılan araştırmada, kadının toplumdaki rolünün çoğunluk tarafından 'çocuk yetiştirmek' ve 'ev işleriyle uğraşmak' olarak algılandığı, erkeğin rolününse 'ev dışında kazanç sağlayıp aileye bakmak' olarak algılandığı tespit edildi.
Katılımcıların yüzde 43.2'si ailenin kadının çalışmasından zarar göreceğini savundu. Katılımcılara, 'Her ikisi kadın ya da her ikisi erkek olan çiftler bir kadın ve bir erkekten oluşan çiftler kadar iyi çocuk yetiştirebilir mi?' sorusu yöneltildi.
Deneklerin yüzde 9'u lezbiyen çiftler için 'evet' cevabını verirken, yüzde 7'si ise gay çiftler için 'evet' cevabını verdi. Deneklerin yüzde 54'ü lezbiyen çiftlerin, yüzde 56'sı gay çiftlerin kadın ve erkekten oluşan bir çift kadar iyi çocuk bakamayacağı yönünde kanaat bildirdi.
Rapora göre, yüzde 48 çalışan bir annenin, çalışmayan bir anne kadar çocuğuna yakın ve güven dolu bir ilişki geliştiremeyeceğini, yüzde 39'u geliştirebileceğini belirtirken, yüzde 58'i okul öncesi yaştaki bir çocuğun annesinin çalışmasının çocuğu kötü etkilemesini olası gördüğünü ifade etti.
Türkiye'de çalışma hayatına katılan kadının çocuklarının yetişmesine kötü etki edeceğine inananların çoğunlukta yer aldığı rapora göre, katılımcıların yüzde 43.2'si kadın çalıştığı zaman tüm ailenin zarar gördüğünü, yüzde 47.5'i zarar görmediğini düşünüyor.
Çalışmaya katılanların yüzde 63.4'ü, "kadının bir iş sahibi olmasının iyidir ancak çoğu kadın aslında öncelikle bir yuva ve çocuk sahibi olmak ister" görüşünde.
Katılımcıların yüzde 45'i, "ev kadını olmanın kadın için bir işte çalışmak kadar tatmin edici olduğunu" belirtirken, yüzde 27'si bu fikre katılmıyor.
Katılımcıların yüzde 42'si, ailede erkeğin işinin para kazanmak, kadının işinin eve ve çocuklara bakmak olduğunu dile getiriyor. Erkeklerin yüzde 14'ü, kadınların yüzde 83'ü, çamaşır yıkamayı genellikle kendisinin yaptığını belirtirken, diğer ülkelerde de çamaşır yıkamanın erkeklerin de daha fazla katıldığı bir faaliyet gibi görülüyor.