Sayfalar

21 Mayıs 2016 Cumartesi

Son Sultan'ın sırları...


Osmanlı'nın son padişahı Vahdeddin ihtişamlı imparatorluğun en trajik sultanıdır.
Devletin çöküşüne tanıklık etmiş 600 yıllık görkemli bir imparatorluğun işgaliyle karşı karşıya kalmıştır. Suçlu ilan edilmiş ve borç içinde gurbet ellerde son nefesini vermiştir.
36 padişah içinde en acı sonu hiç kuşkusuz o yaşamıştır. Tahttan indirilenler, boğdurulanlar, zehirlenenler, savaş kaybedenler olmuştur. Ancak Vahdeddin işbirlikçi damgası bir yana gurbet ellerde son nefesini vermiştir.
Cenazesi bir ay ortada kalmış ve binbir zorlukla uzun bir yolculuktan sonra toprağa verilebilmiştir.
Vahdeddin hakkındaki iddialar ve üzerindeki sis perdesi yeni belgeler ve kitaplarla dağılıyor.
Tarihçi ve gazeteci Murat Bardakçı, Şahbaba kitabıyla önyargıları yıkıp Vahdeddin'in gerçek hikayesini anlatmıştı.
Prof. Mete Tunçay, "Hain olması için en azından karşılığında bir şeyler alıp satması gerekir. Vahdeddin'in bir şey alıp sattığını kimse söyleyemez. Bu, cumhuriyetin kuruluş dönemi koşulları öyle gerektirdiği için dolaşıma sokulan bir söyleyiştir. Bugün artık bu meselelere çok daha soğukkanlı bakabilecek ve şefkatle yaklaşabilecek durumdayız" derken, Prof. Mim Kemal Öke'ye göre Vahdeddin ne haindir ne de Milli Mücadele'yi başlatan gizli kahramandır.
İtalyan tarihçi Riccardo Mandelli de bu tartışmaya "Son Sultan-Osmanlı İmparatorluğu'nun San Remo'da Ölümü" kitabıyla dahil oldu.
İtalyancası 2011'de basılan kitabın Türkçe çevirisi 5 yıl sonra Timaş Yayınları tarafından basıldı.
Kitabın önsözündeki "Eğer Sanremo Devlet Arşivi'nde bir tomar rastgele derlenmiş adli belge ile birlikte 6.35 mm'lik bir mermi içeren mavi zarfı bulmamış olsaydım, bu kitap biraz zor yazılırdı. Belgelerdeki soruşturmanın konusu, 14 Mart 1924 tarihinde Villa Nobel'de, kafatasına söz konusu mermi saplanmış halde bulunan Sultan Vahdeddin'in özel doktoru Reşad Paşa'nın ölümüydü" açıklaması polisiye roman gibi bir algı yaratıyor.
Ancak kitap 1900'lerin başından 1938'lere hatta günümüze kadar uzanan ayrıntılı bilgi ve belgelerle dolu.
Ülkesinde tarihi felsefe dersleri veren Mandelli, İtalyan arşivlerindeki titiz çalışmasında Son Sultan Vahdeddin'e yazılan ilaçların ayrıntılı reçetelerini dahi veriyor.
Yazar, bir kişinin hikayesine odaklanırken arka plandaki büyük resmin de hakkını veriyor.
Vahdeddin'i trajik sona götüren gelişmeler hem Osmanlı hem de Batı'daki gelişmelerle aktarılıyor. İttihatçı Paşalar Enver, Talat, Cemal'den İngiliz başbakanlara oradan Anadolu'daki bağımsızlık mücadelesine Mustafa Kemal'e kadar uzanıyor.
Yazışmalar, büyükelçilerin telgrafları, gazeteler de çıkan yazılar, romanın öyküsüne ustaca yerleştirilmiş.
12 Kasım 1922'de İstanbul'u terk eden Son Sultan'ın son gününü anlatırken yaptığı gibi birçok yerde tarih anlatımlarının içine tasvirler yaparak tempoyu ve ilgiyi yüksek tutuyor.
Gemiyle önce Malta'ya bir süre sonra Mekke'ye giden Vahdeddin ve ailesinin son durağı İtalya'nın San Remo şehri olacaktır.
Sultan aslında Lozan'ı istemektedir o sırada da Türkiye Büyük Millet Meclisi adına işgalci güçlerle konferans yürütülmektedir.
Böylesi tesadüflerin yanısıra Vahdeddin'in özel doktoru Reşad'ın intiharı ve maiyetindeki Zeki Bey'in bu olayla ilgili tutuklanmasının İtalyan polisi ve mahkemesinin zabıtları da kitapta önemli ayrıntılar olarak yer alıyor.
Mandelli, ülkesi İtalya'nın o dönemki siyasi atmosferini de es geçmiyor.
Faşist Parti'nin lideri Mussolini'nin ülkesinde ikamet eden Son Sultan Vahdeddin'e ve yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal'e bakışını da belgelerle aktarıyor.
Bugün Ortadoğu'da yaşanan savaşların, göçlerin, acıların 100 yıl önce emperyalist devletlerce nasıl kotarıldığı belgeleriyle aktarılıyor. Musolli'nin özellikle Musul petrolleri için verdiği mücadeleyi ve İngiltere tarafından nasıl boşa çıkarıldığı da gözler önüne seriliyor.
(Sabah Kitap ekinin Nisan 2016 sayısında yayınlanmıştır.)

Saray ressamı Fausto Zonaro'nun İstanbul'u...


Devlet adamı, asker, ressam, müzisyen, yazar tarihe mal olmuş değerli insanların hikayesi ilgi çekicidir. Derslerle doludur ve geleceğe de ışık tutar.
Köşenin ikinci kitabı da yine Osmanlı ve İtalya esintileri taşıyor.
Orhan Bahtiyar "Ateş Kırmızısı" kitabında İstanbul rüyasıyla Osmanlı başkentine gelen İtalyan ressam Fausto Zonaro'yu anlatıyor.
Hayran olduğum resimleri o günlerin Osmanlı hayatına ilişkin en değerli eserlerdir.
Böyle bir dönemi romanının konusu yapan yazar, kurgu ve tasvirlerle kitabı keyifle okutuyor.
İtalyan gazeteci Edmondo De Amicis'in kitabında İstanbul'u vapurla giriş bölümü şaheserdir.
Bir gemicinin "İnanın bana beyefendi, İstanbul'a güzel bir sabahta varmak, bir insanın hayatındaki en büyük anlardan biridir" sözlerini aktaran Amicis o anı şöyle anlatır:
"Baktım ve hayret dolu bir çığlık attım. Devasa bir silüet, uzun boylu ve hiçbir ağırlığı yokmuş hissi veren, sislerin arasında bir "tepenin zirvesinden yükselerek muhteşem bir şekilde göğe doğru yuvarlanan, gümüşi noktaları güneşin ilk ışınlarıyla parıldayan dört zarif, azametli minarenin ortasına kondurulmuş bir kütle: Ayasofya. Sis dört bir yanda aralanıyor ve gediklerinin arasından camiler, kuleler, yer yer yeşil alanlar ve üst üste binmiş evler parıldıyordu. Biz yolumuza devam ettikçe şehir de ayaklanıyordu sanki. Dalları olmayan dev palmiye ağaçlarından oluşan bir koru gibi bir arada toplanmış başka devasa kubbeler ve minareler de büyük bazilikanın önünde ve çevresinde parlamaya başlamıştı."
Daha sonra geçenlerde kaybettiğimiz ünlü yazar Umberto Eco da Amicis'in izinden giderek İstanbul'u yazacaktı.
Orhan Bahtiyar'da bu geleneği sürdürerek ressam Zonaro'nun İstanbul'a gemiyle girişini çok güzel anlatmış.
Yirmi yıl kaldığı İstanbul'da 2. Abdülhamid'in saray ressamlığına kadar yükselen Zonaro kitabın tanıtımında da aktarıldığı gibi "Osman Hamdi Bey gibi dönemin ünlü isimlerinin, büyükelçilerin, padişahın yakın çevresinin, Avrupa kültürüne hakim İstanbul beyefendilerinin, İttihat ve Terakki liderlerinin yanısıra sıradan tulumbacılarla bile yakın dostluklar kurmuştu, ki bu alışılmadık dostluklar onu Ayasofya'nın derinliklerinde bilinmeyen bir odaya kadar sürükleyecekti."
(Sabah Kitap ekinin Nisan 2016 sayısından yayınlanmıştır.)