Sayfalar

12 Mart 2016 Cumartesi

Kahramanlar ölmez!


Kitaplarının başarısını görmeden ölen Stieg Larsson'un kahramanları Lisbeth Salander ve Blomkwist yeni bir yazarla döndü. David Lagercrantz serinin dördüncü kitabı Örümcek Ağındaki Kız'la müthiş ikiliye yeniden hayat veriyor...

Üçlemenin son kitabını bitirdikten sonra, zeki, asi, çılgın kız Lisbeth Salander ve cesur gazeteci Mikael Blomkvist'le yıllar önce vedalaşmıştım.
Millennium serisinin yazarı İsveçli Stieg Larsson'un 50 yaşında hayatını kaybetmesiyle noktayı koymuştuk.
Dedektif, polisiye ve gerilimde usta yazarlar çıkaran, sıkı televizyon dizilerine imza atan Kuzey Avrupa ülkelerinin bir sihri olmalıydı.
Larsson da ne ilkti ne de son olacaktı.
Dramatik yanı dünyada 80 milyondan fazla satan, 50 dile çevrilen, filmleri iyi hasılat yapan yazarın bu müthiş ilgiyi göremeden hayata veda etmesiydi.
İlk kitabı Ejderha Dövmeli Kız çıktığında, "saatli bomba, hipnotize edici, tam bir dinamit, yerinizden bile kıpırdayamayacaksınız" diye karşılanmış ve "bir kitaptan daha fazlası, bağımlılık yaratıyor" sözünü de haklı çıkaracaktı.
Lisbeth Salander ve Mikael Blomkvist'le tanışıp neredeyse yarım yüzyıldır üstü örtülen bir cinayet ve entrikanın ortaya çıkışına tanık olan okurlar ikinci kitabı merakla beklediler.
Alman Bild am Sonntag gazetesi, "Üçlemenin geri kalan iki kitabı bunun yarısı kadar bile iyi olsa, Larsson bize müthiş bir miras bırakmış olacak" diyordu ve nitekim haklı çıktı.
Ateşle Oynayan Kız kitabında artık bir fenomen olan Lisbeth Salander'in hayatına odaklanılıyordu. Ortada iki cinayet, bir silah ve silahtaki parmak izleri Salander'i gösteren kanıtlar vardı.
İsveç Gizli Servisi, polisler, Rus Mafyası, ihanet eden ajanların ortasında bilgisayar dehası, dinlenmek için matematik ve fizik kitapları okuyan, boks yapan zayıf çelimsiz bir genç kız var. Geçmişinde yaşadığı travmalar onu güçlendirip bir kaya gibi yapmış.
Hercai, kafasına göre yaşayan kural tanımaz ama işinde bir numara olan özgür gazeteci Mikael Blomkvist'le sıkı bir ikili oluşturuyorlar...
Ancak Salander ve Blomkvist arasındaki ilişki nefret, aşk, öfke, kızgınlık, kıskançlık, karşılıklı birbirini kullanma arasında gidip gelen tuhaf bir seyir izliyor.
Şu an sohbet ediyorlar ama her şey olabilir, bir sonraki bölümde durum tam tersine dönebilir ki hakikatten dönüveriyor.    
İkinci kitap öyle bir yerde bitiyor ki başka bir şansınız yok, gelsin üçüncü kitap:
Arı Kovanına Çomak Sokan Kız.
Finalin nefes nefese ve uykusuz kalma pahasına yapıldığı konusunda hiçbir şüphem yok.
İngiliz gazetesi Daily Express'in "Bu kitabı da gecenin ilerleyen saatlerine dek okuyacaksınız. İsveçli bir bilgisayar manyağının bizi soluksuz bırakabileceğini kimi düşünebilirdi ki" yorumunun emin olun eksiği var fazlası yok.
Üçlemeyi okuyan çevremdeki birçok kişiden böyle tepkiler aldığımı da eklemeliyim.
Dünya edebiyatının çınarlarından ünlü yazar Mario Vargas Llosa, üçlemeyi roman tarihinin klasikleriyle karşılaştırıyordu: Kasırga gücünde bir roman. Alexandre Dumas'ın Üç Silahşörleri'ni veya Charles Dickens'in romanlarını aynı hararetli heyecanla okumuştum. Olağandışı, hiç gocunmadan söylüyorum: Muhteşem.
Kitabı okumayanlar ise filmlerini izledi. Seri, İsveç-Danimarka ortak yapımı üç film oldu. Amerikalılar Ejderha Dövmeli Kız'ı bir daha uyarladı. Başrolünde de James Bond Daniel Craig oynadı.
Stieg Larsson'un ölümünün üzerinden 12 yıl geçti, son kitabı da 8 yıl önce yayınlandı. Bu süreyi hayranları şehir efsaneleriyle geçirdi:
"Taslaklar hazır, kız arkadaşı bilgisayarındaki notlardan serinin dördüncüsünü yayınlayacak. Aslında 10 serilik bir kitap olarak tasarlandı, dördüncüsünü diğerleri izleyecek."
Ve geçtiğimiz yıl serinin dördüncü kitabı yayınlandı: Örümcek Ağındaki Kız.    
Yazarı kriptolog Alan Turing ve ünlü futbolcu İbrahimoviç'in hayat hikâyelerini kaleme alan David Lagercrantz...
Ancak Larsson'un babası ve kardeşlerinin isteğiyle kitabı yazan Lagercrantz'ın kendisi ve tabii ki kitabı birçok tartışmanın da ortasında kaldı.
Daha önce de James Bond, Sherlock Holmes ya da Hercule Poirot da başka yazarlar tarafından yeniden yazılmıştı ancak Lagercrantz'ın durumu biraz farklıydı.
Daha kitap yazılırken olumlu, olumsuz birçok eleştiri yapıldı, daha da sürecek gibi görünüyor. Tartışmalar okura saygı, ticari kaygılarla devam etti hatta boykot çağrısı yapan bile vardı.
Larsson'un 32 yıllık kız arkadaşı Eva Gabrielsson da kitaba sert tepki gösterdi:
"Üçleme olduğu gibi kalmalıydı, okurlar eski bir dost haline gelen şahane bir yazarla tanıştılar. Şimdi onlara 'eski dostunuz gitti ama size kör bir randevu veriyoruz bununla mutlu olun deniyor."
Kitap yayınlandıktan sonra da içerikle ilgili tartışma alevlendi: Kuru, anlatımı yavan, çok fazla ayrıntıya boğulmuş...
Ancak kitabı beğenenler de az buz değil...New York Times ve Guardian gazetesi Larsson hayranlarının son kitapla hayal kırıklığına uğramayacağını belirtiyor.
Salander- Blomkivst ikilisinin emin ellerde olduğuna yapılan yorumlarla Lagercrantz'ı destekleyenler de var.
Yazar, Örümcek Ağındaki Kız'da Salander- Blomkivst ikilisinin merkezinde olduğu, İsveç gizli polisi, Rus mafyası, teknoloji şirketleri, Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı'nın (NSA) da dahil olduğu bir mücadeleyi anlatıyor.
Okurken "Romanı Larsson'un yazmadığını unuttuğum anlar oldu" diyen İngiliz gazetesinin yorumu doğru bir tespit olmuş.
Bazı ayrıntıların gereksiz olduğuna ben de katılıyorum ancak kitabın iyi bir roman olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Dördüncü kitapta yazar, Salander'in ikizi ve can düşmanı Camilla'yı öne çıkarmış.
Ondan gelen "Bir dahaki sefere, kardeşim, bir dahaki sefere" SMS'nin ve uzun bir zaman sonra Salander'le Blomkvist'in yazışma ve konuşmalar dışında yüz yüze gelmesi de yeni maceraların ve kitapların geleceğine işaret ediyor.
(Sabah Kitap ekinin Şubat 2016 sayısında yayınlanmıştır.)

KİTAPTAN BİR BÖLÜM

"Lisbeth bilgisayarının başına oturdu, Edelman'ın yazdığı birkaç makaleye hızla göz gezdirdi. Somut bilgilerin bile içine sızan kurumlu, gülünç bir dille karşılaşacağını düşünüyordu. Ama adamın dilinde ne böylesi abartılı ifadeler ne de psikolojik saflıklar vardı. Gayet kesin konuşuyordu. Tekrar e-postaya döndü, SMTP-sunucusunun arkasını kontrol etti ve yerinden sıçradı. Bordino diye bilmediği biri sunucuydu, olamazdı. Ne olduğunu anlamak için bir dizi komut gönderdi, hemen cevap aldı. Sunucu open mail relay tarafından destekleniyordu. Yani gönderen istediği adresi kullanabiliyordu. Başka bir deyişle Edelman'dan gelen e-postalar sahteydi."

Bir başka Yavuz Sultan Selim...


Tarihçi Mustafa Armağan Osmanlı sultanlarından Yavuz Sultan Selim Han kitabı Han kitabıyla tartışmalı birçok konuya parmak basıyor.
Daha önce Abdülhamid'in Kurtlarla Dansı, Ufukların Sultanı Fatih Sultan Mehmed kitaplarıyla Osmanlı sultanlarının hayatlarını inceleyen yazarın yeni kitabı bugünlerde birçok vesileyle gündeme gelen önemli bir isim: Yavuz.
Fatih gibi bir efsanenin torunu olan Yavuz Sultan Selim, bir başka ünlü ve değerli padişah Kanuni Sultan Süleyman'ın da babası.
Yavuz'un farklı bir özelliği var. Saltanat için babası Beyazıd'la girdiği mücadele ve iki kardeşiyle süren amansız savaştan galip çıkmıştır.
Osmanlı sultanları fetihlerde hep Batı'ya doğru giderken o Doğu'ya yönelmiştir. İslam'ın kutsal toprakları Mekke ve Medine'yi aldıktan sonra halifeliği elinde bulunduran Mısır'daki Memluklular'ın üzerine yürümüştür.
Ve hilafeti devralmıştır.
İran'ın hükümdarı Şah İsmail'le uzun süren mücadeleden galip çıkmıştır. Bunun sonucu olarak da 40 bin Aleviyi kılıçtan geçirdiği de günümüze kadar gelen tartışmalar arasındadır. En son olarak İstanbul Boğazı'na yapılan üçüncü köprüye adının konmasıyla bu tartışma daha alevlenmiştir.
İşte Mustafa Armağan bu tartışmalara açıklık getirmeye soyunuyor.
Aynı zamanda Derin Tarih dergisinin yayın yönetmeni de olan Mustafa Armağan dergiye kapak konusu yaptığı bir konuyu da burada ayrıntılarıyla açıklıyor: Portekizliler Peygamberimizin Medine'deki mezarını kaçırmak istemişti. Bu oyun nasıl bozuldu?
İnsan olarak nasıl bir padişah olduğu, musiki ve şiire düşkünlüğü, sıkı bir okur yazar olduğu da kitapta alıntılarla yer almış.
Yavuz'un ünlü fotoğrafındaki küpesiyle ilgili bir ayrıntı da ilginç bir detay olarak anlatılıyor.
(Sabah Kitap ekinin Ocak 2016 sayısında yayınlanmıştır.)

7 Mart 2016 Pazartesi

Önce kelime vardı...


Hissikablelvuku, tumturaklı, tahayyül, mütehayyil... Banu ve Onur Ertuğrul çiftinin "Lûgat365 bazı kelimeler çok güzel" kitabı, kelimelerin unutulmayacağını, her daim yaşayacağını ve bizi mutlu edeceğini gösteriyor.

Kitabı elime alıp karıştırınca oğlumla yaptığımız sohbet aklıma geldi.
"Nass" diyor s'leri uzatarak...
Ne dediğini anlamaya çalışırken "ne o küsmüyüz" diye ekliyor gülerek.
Boş ve anlamsız baktığımı görünce "nasılsın, dedim ya" diyor.
Mail kutusunda ya da telefon mesajında iki harf:
"tm', bir başka mesaj daha uzun o da üç harfli: "nbr".
İlki "tamam" ötekisi de "naber" in kısaltılmışı...
Akıllı telefonla, tabletle, wi-fi'yle büyüyen bir nesil onlar. Bırakın iki dakika sohbeti ya da bir cümle yazmayı, bir sözcüğü bile tam yazmaya tahammülleri yok. Artık o harflere de ihtiyaçları yok, bir süredir "emoji"yle yani sembollerle işlerini görüyorlar.
Ancak işleri düşünce hemen tedavüle soktukları afilli sözcükleri de dağarcıklarında duruyor.
(Haklarını da vermek lazım; çok zekiler, pratik ve yaratıcılar...)
Oğlumla sohbetim şöyle dursun, "Lûgat365 bazı kelimeler çok güzel" başlıklı kitabı karıştırmaya başladım. Cildi özenli, kaliteli kağıda basılmış. Yüzlerce sözcük, birçoğu eskilerden kalma, estetik biçimde sıralanmış ve altlarında da anlamları var.
Önce tuhaf geldi, "sözlükten ne farkı var" demekten kendimi alamadım.
O sırada yazıişlerindeki arkadaşlar kitabı görünce sökün etti...
"Herkes bu kitabı konuşuyor, ben de alacağım.
"Bu kitabın çok ilginç bir hikayesi var."
"Bu sözler slogan oldu, çanta, poster yapıldı."
Bu sohbetlerin üstüne kitap eklerinden birinde Erol Üyepazarcı'nın Osmanlı'nın tarihine bir ömür vermiş Reşad Ekrem Koçu'yla diyaloğunu anlattığı yazısına rastgeldim.
Üyepazarcı tarih hocası Koçu'dan kitap önerisi istemiş ancak isimlere anlam verememiş.
Koçu, "Ne o bülehây-ı ümetten gibi yüzüme bakıyorsun?" diye çıkışmış.
Yani "eblehler gibi bakma" diyor.
Yeni bir sözcük öğrenmek çok mutlu eder beni.
Yahya Kemal Beyatlı'nın "Mevsim mütehayyil, vakit akşamdı Bebek'te" şiirindeki gibi...
O ahenk, müzik nasıl da sarar insanı, üstüne ne çok konuşmuştuk.
Hadi gelin "Hayal eden, kuran" anlamına gelen mütehayyil'in yerine bir sözcük koyun.
İşte Banu ve Onur Ertuğrul'da böylesi bir tutkunun peşinden giderek yola çıkıyor.
"Lugat365 fikri ilk olarak tek bir kelimeye inanarak başladı: Hissikablelvuku...
İnsanın içinden defalarca tekrar etmek geliyor. Adeta efsunlu bir kelime. Tek kelimelik bir şarkı gibi nağmesiyle akıyor ve hülyalara gark ediyor insanı. İnsan bu kelimeyi bir kere duyunca, hep duymak istiyor. Düşündük ki, bizim gibi bu kelimenin heyecanını yaşayan başkaları da vardır. Az da olsa vardır... O azıcık kişiye ulaşabilirsek de, bu kelimenin ve diğer kelimelerin güzelliğini anlatmamızda bize yardımcı olurlar. Öyle de oldu."
Ertuğrul çifti 1 Ocak 2015 tarihinden itibaren her gün bir kelimeyi Twitter, Facebook ve Instagram üzerinden paylaşmaya başlıyor.
Proje kar topu misali büyüyerek katılımlarla kitap haline geliyor.
Ben de öyle yaptım kitabı okurken her sabah bir kelimeyi çantam, cüzdanım ve telefonumla birlikte yüklendim.
Ve gün boyu onunla hasbıhal ettim.
Çok keyifliydi çok, bu sıkıntılı günlerde nasıl da iyi geldi bilemezsiniz.
Keyifli, hüzünlü çağrışımlarla birlikte anılar da canlandı.
Örneğin, Binâenaleyh'i Süleyman Demirelsiz düşünmek mümkün mü. Çocukluğumuzdan itibaren bu kelime bizimleydi hep.
Kitaptaki kelimelerin kullanıldığı şiir ve romanlardan alıntılar da okuma zevkini arttıran iyi bir çalışma olmuş. Yazarlarımızın emeğine saygı duyarak bazılarını buraya almadan edemedim. Ne söylense ne yazılsa o harika cümlelerin yerini tutamaz.
Hayalde canlandırma anlamına gelen "tahayyül" mü dediniz
"Bu artık bir hakikattir, halbuki ben şimdiye kadar bunu tahayyül etmekten bile çekiniyordum." Sabahattin Ali (İçimdeki Şeytan)
Gösteriş, ihtişamlı anlamlarındaki "tumturak"a buyrun:
Ah nerde gençliğimiz,
sahilde savruluşları başıboş dalgaların
yeri göğü çınlatan tumturaklı gazeller
elde var hüzün.
Attila İlhan (Elde Var Hüzün)
Zahmet, sıkıntı mı dediniz. Meşakket ne güne duruyor:
Dünya meşakkatinden kurtulmamış hiç yoktur, ama sırayladır. Meşakkatten kurtulmayı özleyeceğimize yaşamaya bakalım Alişar Bey, yaşama meşakkatine kurban olayım!
Kemal Tahir (Devlet Ana)
İşte projenin başlangıcı olan sihirli kelime: Olacak bir şeyi gerçekleşmeden önce hissetmek anlamındaki hissikablelvuku.
Kamil o adamlardan biridir ki hayatının her anında harikülade bir vakıanın hissikablelvukuunu taşır. Her adımında başına mühim bir şey geleceğini hisseder.
Peyami Safa (Bir Akşamdı)
Banu ve Onur Ertuğrul hayatımızdan çekip gitmeden bu kelimelere son bir saygı duruşunda bulunmak istediklerini söylüyorlar. Bence bu çalışma bile o kelimelerin unutulmayacağını, yaşayacağını ve bizi mutlu edeceğini gösteriyor...


Kitabın yazarları Banu ve Onur Ertuğrul.  (Fotoğraf: Cumhuriyet)

KİTAPTAN SEÇMELER...

 Seni kendi kendimden, hayatımdan, muhtelif saadetlerini birbirinden kıskanıyordum. Reşat Nuri Güntekin (Çalıkuşu)
 Kalbin kapıları vardı. Korunması kolaydı. Ama vesvese, kapıları aşarak girmiyor, kalpte doğuyordu. Nazan Bekiroğlu (Lâ: Sonsuzluk Hevesi)
 Velhasıl onlar vurdu, biz büyüdük kardeşim. Ece Ayhan (Yalınayak Şiirdir)
 Saf olana, bozulmamış olana, sahih şeye ulaşmak istiyorsun. Ama yok öyle bir başlangıç. Orhan Pamuk (Yeni Hayat)
 İnsan kendi kendini arındırdığında kendini bağışlar. İşte o zaman insan yeniden doğar, pirüpak olur.. Yaşar Kemal (Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana)
 On yedinci asrın nihayetine doğru İngiltere'de, tenha bir bahçenin sessiz bir köşesinde münferit bir elma ağacı vardı. Ömer Seyfettin (Harem)
 Sen de koş, sen de düş, sen de yaralan, Kalbimin duracağı bahtiyar güne kadar seninle beraber yaralanmaktan başka ne yapabilirim? Cemil Meriç (Jurnal-1)
 Merhamet!.. Lûgat kitabında bir kelime!
Onu öğretmek... İnsanlara acımayı belletmek. Necip Fazıl Kısakürek (Reis Bey)
 Dert çok, hemdert yok. Fuzûli
 Senin dışında düşünememek hastalığına müptelâyım. Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
 Zulüm hiçbir zaman payidar olamamıştır. Yaşar Kemal (İnce Memed)
 Bu fakir ve mert insanların arasından allahaısmarladık diyerek ayrılıyoruz. Düşüyoruz tozlu yollara. Oğuz Atay (Tutunamayanlar)
(Sabah Kitap ekinin Ocak 2016 sayısında yayınlanmıştır.)