Sayfalar

10 Haziran 2016 Cuma

Her kitabın bir kokusu vardır...


İlk kez bir kitabın kokusunu duyduğumda “Acaba insan sevdiği şeylerin kokusunu mu duyar?” diye düşünmüştüm. Büyüdükçe anlayacaktım, gerçekten öyleydi...


Paketten iki kitap çıktı.
İkisi de Aşk-ı Memnu. Biri orjinal metin diğeri günümüz Türkçesiyle...
Her zaman olduğu gibi kitabın kokusunu duydum kapağını çevirmeden.
Türk edebiyatının çınarı Halid Ziya Uşaklıgil'in ölümünün 70. yılında Can ve Everest yayınları iki başyapıtını (diğeri Mai ve Siyah) yeni ve eski olarak bastı.
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın "Halid Ziya'ya kadar, romancı muhayyilesiyle doğmuş tek muharririmiz yoktur. Hepsi roman veya hikâye yazmaya hevesli insanlardır" dediği Uşaklıgil'in Aşk-ı Memnu'su ilk olarak Servet-i Fünûn dergisinde tefrika edildikten sonra 1900'lerin başında kitap olarak yayımlanmış.
Ve günümüze kadar onlarca baskı yapmış.
Aşk-ı Memnu'yla ilk karşılaşmamızı hatırladım, ortaokulda Türkçe dersi ödevimiz Çalıkuşu'nun özetini çıkarmaktı. Beyazıt'taki Sahaflar Çarşısı'nda Reşat Nuri Güntekin'in kitabını ararken ona rastladım. Kapağı yıpranmış, yer yer yırtılmıştı.
(Çok geçmedi TRT'de dizisi de yayınlanacaktı. Müjde Ar'ın başrolündeki oynadığı dizi büyük sükse yapmıştı.)
İlk kez kitabın kokusu olduğunu orada hissetmiştim. Tuhaftı çok anlam verememiştim acaba insan sevdiği şeylerin kokusunu mu duyardı.
Büyüdükçe anlayacaktım: gerçekten öyleydi...
Sahaflar ve eski kitaplar hayatımın bir parçası oldu, bir dönem izin günlerimi orada geçirirdim.
Cilt cilt, yaprak yaprak, dizi dizi kitaplar...
Eski resimler, gravürler, tıpkı basımlar, orjinal basımlar.
Bir aile kütüphanesinden sahipsiz kalmış ya da hayırsız evlatların, torunların gözden çıkardığı canım kitaplar...
İlk sayfalarda birbirinden değerli sözler. Doğum günü, hatıra ya da çok değişik nedenlerle hediye edilmişler...
Tarihler 1940'ların, 60'ların, 70'lerin değişik takvim yapraklarına rastgelirdi...
Bir öğlen Kadıköy'deki daimi mekanımız Akmar Pasajı'nın ikinci katında Murat Abi'nin Sahaf dükkanına uğradım.
Murat Abi'nin elinde Osmanlıca bir hatıra defteri yanındaki biriyle günümüz Türkçesi'ne çeviri yapıyorlardı. (Satın aldığı bir aile kütüphanesinden çıkmıştı)Sessizce bir kitap yığının üstüne oturdum ve huşu içinde dinlemeye başladım.
Yıl 1915, Osmanlı subayının Çanakkale cephesindeki günlüğü...
"Bugün bulgur, hoşaf yedik.. Yanımda bir bomba patladı, kemik parçaları her yanımızda" diye gidiyordu...
Yine o koku gelirdi...
Murat Abi cumartesi günlerinde konuklarını ağırlardı.
Tarihçi Alpay Kabacalı, Selahattin Hilav'in kardeşi Necmettin Bey, gazeteci, yazar ve sufi müziğin üstadı neyzen Nezih Üzel, yazarlar, çizerler o küçücük dükkana sığışırdık.
Beni onlarla tanıştıran tarihçi arkadaşım Melih Şabanoğlu'yla grubun en gençleri olarak arkada ya ayakta ya da kitapların üstüne tünerdik.
Doyumsuz sohbetler arasında bir kitap çıkarırdı Murat Abi, elden ele gezen kitabın hikayesi başlardı sonra. Eskiler birinin eline değerli bir kitap geçti mi "kitap ziyaretine gidermiş."
Ben yine o kokuyu duyardım. Yalnızca o kitaba özgü, çok eskilerden gelen bir koku sanki...
Şimdilerde önce Kadıköy'de daha sonra Moda Sineması pasajında sahaf dükkanı açan karikatürist arkadaşım Zafer Temoçin'in dükkanında alıyorum soluğu..
Kitap dağlarının arasında sohbet ederek, müşterilerle diyalogları izlerim.
Şurada Toltsoy'un Savaş ve Barış'ı orada Nazım'ın Memleketim'den İnsan Manzaraları, beri yanda Gogol'un Ölü Canlar'ı.. Red Kitler, Tentenler, Yüzbaşı Volkanlar, eski dergiler...
Her birinin kokusu vardır.
Yıllar ötesinden gelir..
(Sabah Kitap ekinin Mayıs 2016 sayısında yayınlanmıştır.)

Bir kez daha: Kutülamare zaferdir


Kutülamare Savaşı üstüne kopan tartışmalar tarihimizi de ideolojik kavgalara feda ettiğimizi gösterdi. Savaşın bir yenileni bir de kazananı olur.
Osmanlı 1. Dünya Savaşı'ndaki Irak cephesinde önemli bir zafer kazanmıştır.
Diğer büyük zafer de Çanakkale'dedir.
Doğrudur, İngilizler'e karşı verilen mücadelede kazanılan savaşın sonucunda bu bölgeler masa başında yitirilmiştir.
Ancak bu iki cephedeki savaşı Osmanlı'nın kazandığı gerçeğini değiştirmez ki...
Zaten Kutülamare 1952'ye değin kutlanagelmiş NATO'ya girdikten sonra İngilizler'in baskısıyla vazgeçilmiştir.
Bu tartışmayı Meclis'in kurulduğu 23 Nisan'la karşı karşıya getirmek de hiç doğru değil.
İkisinin de değeri farklıdır ve tarihimizin altın sayfalarındandır.
Mart sayısında Unutulan Zafer'in 100. yılı başlığıyla Kutülamare'den uzun uzun söz etmiştik.
O günlerin tanıklarının yazdığı dört kitabı da tanıtmıştık.
Kutülamare kahramanı Halil Kut Paşa'nın Hatıraları, İngiliz komutan Charles Townshend'ın Mezopotamya Seferim, İstihkam subayı mühendis YüzbaşıSandes'in anıları ve İsmail Bilgin'in Osmanlı'nın Son Zaferi....
Şimdi elimizde bir kaynak daha var.
İngiliz askeri tarihçi Nikolas Gardner'in Kutülamare: Mezopotamya'da Bir Savaş kitabı İngilizler'in gözüyle Osmanlı'nın zaferini anlatıyor...
Tartışmalara ışık tutması dileğiyle...
(Sabah Kitap ekinin Mayıs 2016 sayısında yayınlanmıştır)