Sayfalar

15 Nisan 2017 Cumartesi

Bir sevdadır İstanbul


Yazar Beşir Ayvazoğlu, son kitabı Bir Ateşpâre Bin Yangın'da İstanbul'un sırlarını edebiyatçıların cümleleriyle anlatıyor. Kitap geçmişe bir özlem olduğu kadar bugüne de bir mesaj niteliği taşıyor

Sayfayı çevirdim; işte oradaydı. "Tam da böyle düşünüyordum, hislerime tercüman olmuş" derler ya öylesi: İstanbul'u gezmenin de bir adabı vardır.
Cümle burada dursun, çok değil 15 gün öncesi...
Bir yakınımı uğurladıktan sonra havaalanından Fatih'e geçtim. Çocukluğumun ilk gençliğimin geçtiği semt İstanbul'un gerçek ruhuna bir yolculuktur aynı zamanda...
Pertevniyal Sultan'ın adını taşıyan lisemin yanındaki zarif Osmanlı şaheseri Valide Camii'nin önünden kıvrılıp Laleli'ye ilerledim.
Laleli Camisi'nin çaprazında karşılıklı iki taraflı merdivenden inilen tarihi Koca Ragıp Paşa Kütüphanesi'nde anıları tazeledim.
Beyazıt'a yürürken gölgesi üstüme düşen üniversite binaları ve kütüphanenin bitimiyle ulu bir çınar gibi duran Beyazıt Camii'siyle göz göze geldim.
Kapalıçarşı'nın kapısından kıvrılıp Çemberlitaş'taki Bizans sütunü, bedestenler, mezarlıklar arasından Cağaloğlu'na döndüm.
Babiali yokuşunu sırtlar gibi duran vilayet binasının önünden Sirkeci Garı ve nihayet Eminönü'nde Yeni Camii'nin güvercin ve insan kalabalığı arasından Boğaz'a baktım.
Mısır Çarşısı'na bir kapıdan girip ötekinden çıkıp Sultanhamam sokaklarına daldım.
Sesler, yüzler ve ruhlar arasından sıyrılıp tekrar sahile indim.
Vapur; Beşiktaş, Ortaköy, Arnavutköy, Bebek'e sırayla yanaştıktan sonra karşı sahile geçip Kandilli'ye sonra da Anadoluhisarı'na halat attı.
İndim ama vapurun Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nün altından geçip Kanlıca'ya oradan da son durağı Çubuklu'ya Paşabahçe'ye yolu vardı.
İki yakayı tablo gibi süsleyen evleri, yalıları, hisarları, sarayları, iskeleleri, ağaçları seyrederek yaptığım yolculuk bu kentin eski sakinlerinin, seyyahlarının duygularından farklı değildi.
İstanbul böyledir; yüzlerce kez geçtiğiniz, baktığınız, soluklandığınız, buluşup ayrıldığınız yerler her seferinde ilk kez olur hissini verir.
Niye mi böyle; herkese göre değişir ama benimki şefkatli bir ana kucağı gibi olmasıdır bu şehrin. Dostça, sevgiyle yaklaşırsanız o da size sırlarını açar...
Türk edebiyatının değerli kalemi Beşir Ayvazoğlu'nun son kitabı "Bir Ateşpare Bin Yangın" bu sırları; şairlerin dizeleri, romancıların cümleleriyle anlatıyor.
Ayvazoğlu zor bir işin altından başarıyla kalkmış. Toprak, Su, Hava ve Ateş temalarının altında Türk edebiyatının büyük isimlerinden yapılan alıntılar kendi görüşleriyle birlikte yer almış.
Seyahatlar, Eyüpsultan, Kocamustapaşa, Ayasofya, Topçu Kışlası hikayelerinin yanısıra İstanbul sevdalısı edebiyatçılar, su kültürü, İstanbul kültürü, yapılar, Boğaziçi, vapurlar, ağaç estetiği, kaybolan sesler ve yangınlar gibi yüzyıllar içinde kenti var eden unsurlar da kitaba hayat veriyor.
Beşir Ayvazoğlu'nun kitabında sıklıkla andığı İstanbul tutkunu ünlü şair Yahya Kemal Beyatlı'dan verdiği örnek herkesin aradığı sorunun da cevabıdır:"İstanbul'da uzun yıllar yaşamış, yaşadıkça tanıyıp sevdiği semtleri zamanın derinliğine doğru enine boyuna öğrenmiş insanların, yaşları ilerledikçe, bu şehrin güzelliklerinin sonsuz olduğu kanaatine varacaklarından emindi.
Gerçek sanatkarların İstanbul, Üsküdar ve Boğaziçi'ni hangi tepeden, hangi kıyıdan, hangi köşeden, hangi mevsimde seyrederlerse, günün her saatinde sayısız güzellik bulacaklarına ve ömürlerinin bu güzelliklerin koleksiyonunu tamamlamaya yetmeyeceğini düşünüyordu."
Evliya Çelebi'den Orhan Veli'ye, Baki'den Bedri Rahmi'ye, Mehmed Akif'ten Nazım Hikmet'e, Necip Fazıl'dan Ahmet Ümit'e, Ahmet Hamdi Tanpınar'dan Orhan Pamuk'a kadar onlarca yazar ve şairin konuk olduğu kitap aslında geçmişe bir özlem olduğu kadar bugüne de bir mesajdır.
Yahya Kemal ve Ahmed Hamdi'nin İstanbul sevdasını takip eden Nihad Sami Banarlı şehrin estetiğini önemsiyordu.
"Milli Peyzaj" diyordu buna: İstanbul güzelliğini biraz da simetriye düşman olmasına borçluydu.
Hiçbir semt birbirine benzemezdi.
1950'li yıllardaki hızlı betonlaşmadan rahatsızlık duyuyordu.
Unkapanı'nda Fatih Camii'ni perdeleyen bir apartmanın son katlarını yazarak, uyararak yıktırmıştı.
Banarlı'nın o gün söyledikleri hala güncelliğini koruyor:
"Asırlar içinde halk zevkiyle işlenmiş milli şehir dekorlarını olduğu gibi saklamak medeni bir vazifedir.
İstanbul, bugün adeta atalarının çocukları elinde değil de hoyrat bir kavmin elindeymiş gibi, öldürülüyor."
Beşir Ayvazoğlu'nun şarkı gibi, güzel bir yemek gibi hazla okuduğum kitabı şehrimizi yönetenlerin başucu kitabı olmalı.
Belediye Başkanımız Kadir Topbaş'tan ricamdır: Bu kitabı başta ilçe belediyeleri olmak üzere il genel meclis üyelerine hediye etsin ve her toplantıda da bir bölüm okunsun ki...
İstanbul için bir karar alırken daha duyarlı ve sorumlu davransınlar.
(Sabah Kitap ekinin Mart 2017 sayısında yayınlanmıştır.)

Kitaptan: Suya özlem...

Çocukluğumda bir Arabistan şehrinde ihtiyar bir kadın tanımıştık. Sık sık hastalanır, humma başlar başlamaz İstanbul sularını sayıklardı:
Çırçır, Karakulak, Şifa Suyu, Hünkar suyu, Taşdelen, Sırmakeş...
Bir gün damadı babama:
"Bu onun ilacı,, tılsımı gibi bir şey... Onları sayıklayınca iyileşiyor, demişti."
Ahmet Hamdi Tanpınar/ Beş Şehir