Sayfalar

17 Mayıs 2017 Çarşamba

Büyük yazarın her hali...


Savaş ve Barış'ın Anna Karenina'nın yazarı Tolstoy'un biyografisi nihayet Türkçe'de... "Tolstoy-Bir Rus Hayatı"ında büyük yazarın; zaafları, tutkuları, gel-gitleri, takıntıları, eylemleri, kavgaları, mücadeleleri, düşünceleri ayrıntılarıyla yer alıyor. 

Romanına onlarca kez giriş yazıp değiştirdikten sonra bir kitap ilişti gözüne, ilk sayfayı açtı ve girişi okudu:
"Konuklar daçaya geldiler."
Puşkin'in önce ortamı veya karakterleri tasvir etmeye gerek duymadan, doğrudan konuya girmesi Tolstoy'u büyülemişti.
Bu aklından hiç çıkmadı. Bugün dünyada en çok satan, en sevilen, birçok kez filme ve diziye çekilen romanı Anna Karenina'nın giriş cümlesi de öyle basit ve yalındı:
"Bütün mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz ailenin mutsuzluğu kendine göredir. Oblonskilerin evinde işler karışmıştı. Evin hanımı, eskiden evlerinde çalışan Fransız mürebbiyeyle kocasının ilişkisi olduğunu öğrenmiş ve artık onunla aynı evde yaşayamayacağını bildirmişti."
Roman sanatının en büyük yazarlarından biri ki benim için en başta geleni Lev Nikolayeviç Tolstoy'un hayatı da böyleydi.
Nihayet Türkçe'ye çevrilen Rosamund Bartlett'in 2010 yılında yayınlanan devasa kitabı "Tolstoy-Bir Rus Hayatı"ında büyük yazarın; zaafları, tutkuları, gel gitleri, takıntıları, eylemleri, kavgaları, mücadeleleri, düşünceleri ayrıntılarıyla yer alıyor.
Kitabın önsözü Moskova'daki bir anıyla başlıyor.
1895 yılının kış ayında kentin kırsal bölgelerinden birine dostlarıyla giden Tolstoy yürüyüşe çıkar. Vahşi doğayı seven Tolstoy için patikalar temizlenmiştir ama o çitleri aşıp karların içinde bata çıka yürümeyi tercih eder.
Genç dostları onu takip etmek ister ancak keçe çizmelerin bıraktığı izlerin arasındaki mesafeyi görünce vazgeçmek zorunda kalırlar.
70 yaşında yürürken bile yetişilemeyen Tolstoy için Bartlett; "yaşamın her alanında devasa ayak izleri bırakırken, ona yetişememek, çağdaşlarının paylaştığı bir duyguydu" diyor.
Çağdaşları dediği de sıradan kimseler değildir: Dostoyevski, Gogol, Çehov, Turgenyev, Gonçarov gibi her biri dünya edebiyatına yön vermiş önemli yer tutan yazarlar ve aydınlar. Puşkin gibi daha 30'larında bir düello sonucu ölmeden onlarca eser vermiş bir deha da önceki kuşaktandır. Ve klasik müziğin büyük ismi Çaykovski.
Soylu bir ailenin çocuğu olarak doğan Tolstoy 5 kardeşin 4'üncüsüdür.
Erken yaşta annesini daha sonra da babasını kaybetmesiyle büyükanne, hala ve teyzelerin gözetiminde büyütülmüştür.
Ruslar'ın kumar tutkusu onu da erken yaşta bulmuş ve defalarca tövbe etmesine rağmen miras kalan toprakları, köyleri, köylüleri ve nihayet oturduğu malikanesi elinden gitmiştir.
Umurunda değildi, bildiği gibi yaşamayı, kafasının dikine gitmeyi seviyordu.
Yaşadığı kırsal bölgelerden Moskova'ya ardından o zamanki başkent St. Petersburg'a gitti.
Rusya'da oradan oraya savurulurken özellikle yeni tanıştığı insanları büyük bir dikkatle izliyordu.
Tutkulu bir adamdı, her şeyi merak ediyordu, romanlarında yarattığı unutulmaz karakterlerin tılsımı buydu.
İlk yazdıkları dergilerde yayınlanınca fark edildi, önemsendi...
Genç yaşta Turgenyev'in yardımıyla edebiyat çevrelerine girdi.
Dergi ve yayınevlerinin etrafında gelişen tartışmalardan sıkıldı, onları acımasızca eleştirdi. İçindeki fırtına dinmiyordu.
Hemen ardından Tolstoy'u cephede görüyoruz.
Subaydır ve tanık olduğu şeyleri unutmaz. Kafkaslar'a gönderilir, Osmanlı'yla karşı karşıya gelir. Çeçen, Avar, Kazak halklarıyla tanışır.
Hacı Murat, Kazaklar, Sivastopol kitapları bu dönemin ürünleridir.
Onu daha 30'lu yaşlarında ünlü yapacak Savaş ve Barış'ın da temelleri buralarda atılır.
Tolstoy daha sonra birliğiyle Avrupa'ya gönderilir.
Fransız ve İngilizler'e karşı Bükreş'teki Rus cephesinde görevlendirilir.
O dönemlerde savaş yalnız cephede olurdu.
Halk ise gündelik hayatındaydı.
Cepheden yazdıkları Rus başkentinde sarsıntı yaratır, bu yalınlıkta ve gerçeklikte olayları ilk kez öğrenmektedirler.
Çar bile sadık okuyucuları arasındadır.
Avrupalılar'dan çok daha görkemli sanat koleksiyonlarına sahip Rus soyluları büyük saraylarda yaşıyordu.
Onların yaşam tarzlarıyla boy ölçüşüyorlardı.
Ancak Rusya'nın öteki yüzü ise yoksulluk ve cehaletle kaplanmıştı.
Batılılışmış aristokrat bir azınlık, toprak köleleri üzerinde egemenlik kurarak, onları insanlık dışı koşullarda yaşamaya zorluyordu.
Tolstoy da seçkinlerin içinden geliyordu ancak içine sinmeyen bir şeyler vardı.
Sınıfının her türlü olanağından yararlanıyordu ve saklamıyordu; bunu İtiraflar kitabı başta olmak üzere eserlerinde açıkça dillendirmişti.
Sivri dili, beğenmediği ne varsa doğrudan muhatabının yüzüne söylemesi ve davranışları öfke yaratıyordu ama o böyleydi işte.
Onu cesaretlendiren, edebiyat çevreleriyle tanıştıran büyük yazar Turgenyev ünlü romanı Babalar ve Oğullar romanını basılmadan ona okumuştu.
Tolstoy ise sıkılıp kanapede uyuyakalmıştı. Araları daha sonra birbirlerini düelloya davet edecek kadar kötü olmuş uzun yıllar küs kalmışlardı.
Yine de ölüm döşeğindeki Turgenyev, yazmaya ara veren Tolstoy'a edebiyata dönmesini ve nasıl büyük bir deha olduğunu mektupla bildirmekten kendini alamamıştı.
İleri yaşlarda kendini çocukların eğitimine adayıp okullar kurdu, toplumun ancak yüzde 5'i okuma yazma biliyordu.
Rusya'daki büyük kıtlığı önceden görmüş ve önlemler alınması için büyük çaba göstermişti.
Merkezi yönetime, Çar'a, soylulara kafa tutmuş halk arasında Aziz mertebesine yükselmişti.
Kiliseyle tutuştuğu kavga ise Hıristiyanlığın en muhafazakarı Ortodoks dünyasında şok yaratmıştı. Yasaklanan makaleleri, kitapları el altından basılıyordu. Diriliş kitabı ipleri koparmış bir zamanlar inançlı ve iyi bir dindar olan Tolstoy aforoz edilmişti.
2009'lardaki bir toplantıda bile kilise af konusunda ikircikli davranmıştır.
Parasını, mülkünü dağıtmış, basit giysiler giyip, yalnızca sebze ve meyveyle beslenmeye başlamıştı. Binlerce insan onun gibi yaşıyordu.
Tolstoyculuk akımı başlamıştı.
Hayatının son yıllarında binlerce ziyaretçiyi kabul etmişti. 23 yaşındaki müritlerinden Sergey Dyagilev o anı şöyle anlatacaktı:
"Sokağa çıkınca farkında olmadan yüksek sesle bağırıyorduk: O bir ermiş, sahiden bir ermiş! Öylesine etkilendik ki neredeyse ağlıyorduk. Bu kudretli adamın tüm kişiliğinde anlatılamaz bir samimiyet, dokunaklılık ve samimiyet vardı. Tuhaf belki, ama ona sarılınca dokunduğumuz sakalının kokusu, çok uzun süre burnumuzda kaldı."
Yasnaya Polyana'nın İhtiyar Bilgesi olarak anılan Tolstoy, yaşarken 50 bin mektup aldı ki bunlardan 9 bini yurt dışından geliyordu.
Ve bir gün her şeye nokta koyup evini yurdunu terk edip gizlice yola çıktı.
Bu üçüncü kaçışıydı ama bu kez dön(e)meyecekti. Karısı Sonya'ya bir veda mektubu bıraktı:
"Gidişim sana acı verecek, üzgünüm, bana inan ve başka türlü yapamayacağımı anla. Benim evdeki durumum çekilmezdi ve çekilmez oldu. Öteki nedenlerin yanısıra, şatafatlı koşullar içinde, eskiden olduğu gibi, yaşamayı sürdüremedim ve benim yaşımdaki ihtiyarların göreneğine uyarak, dünyayı terk edip, yaşantımın son günlerini sessizlik ve yalnızlık içinde geçirmek istedim."
Ancak trende hastalanıp istasyondaki bir odaya yatırıldı. Filmlere kitaplara konu olan bu dönem onun için son andı.
1910 yılında 82 yaşında öldü.
Ünlü yazar Stefan Zweig, Hayatının Şiirini Yazanlar kitabında Tolstoy'u şu sözlerle tanımlıyordu: "Kendi yüzü yoktu; onun yüzü Rus halkının yüzüydü, bütün Rusya onda nefes alıp yaşıyordu."
Rosamund Bartlett, kitabında büyük yazarın hayatını anlatırken arka planda 100 yıllık bir dilimde koca bir coğrafyada olanları da aktarıyor.
Ölümünden 7 yıl sonra Rusya'da Bolşevik devriminin patlaması boşuna değildir.
Everest Yayınları, Dostoyevski'nin biyografisinden sonra Tolstoy'u da yayınlayarak değerli bir iş yaptı; ne mutlu bize...
(Sabah Kitap ekinin Nisan 2017 sayısında yayınlanmıştır.)

Kitaptan: 28 sayısının tılsımı

Tolstoy 1828 yılının sekizinci ayının yirmi sekizinci gününde doğdu ve 28 uğurlu sayısı oldu. Yetişkinliğe adım attığı dönemde batıl inançlara aşırı düşkün hale gelmişti, öyle ki karısına ilk çocukları Sergey 28 Haziran'ın ilk saatlerinde doğsun diye baskı yapmıştı. Yirmi sekiz'in ikinci mükemmel rakam olarak özellikle matematikte önemli olduğunu keşfettiğinde de mutlu olmuştu. Şiir kitaplarını yirmi sekizinci sayfasından açar, saatini de yirmi sekiz kez kurardı. Yirmi sekiz sayısını romanlarının içine de dahil etmişti. Tolstoy hayatının son deminde evini terk ederken 28 Ekim'i seçmesi de herhalde bir tesadüf değildi. Ve seksen iki yaşında da öldü.