Sayfalar

19 Aralık 2017 Salı

Kitap gidilen en güzel yoldur...


12 Eylül darbesi karabasan gibi memleketin üstüne çökmüş, Netekim Paşa nefes aldırmıyor.
Biz liseli gençlere 1981'in o karanlık günlerinde müjde gibi geldi haber.
Kadim dost Sanlı'yla (Ergin) Taksim'in yolunu tuttuk.
Şimdiki adı The Marmara olan otelin zemin katında açılan ilk Kitap Fuarı'nı ziyaretimiz şimdiki gibi aklımda.
600 metrekare alanda 28 yayınevi görücüye çıkmıştı.
Acabalarla başlayan etkinliği 20 bini aşkın kişi ziyaret etmişti.
İmza günleri ise başlı başına bir olaydı.
O günlerde kuyruklar dışarı taşar, Kazancı Yokuşu'ndan alana kadar uzardı.
Aralarında Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Çetin Altan, Uğur Mumcu, Haldun Taner, Rıfat Ilgaz ve Tarık Buğra'nın da bulunduğu dev isimler bir taraftan kitap imzalar bir yandan da okurlarla söyleşirdi.
İkinci yıl uluslararası ismiyle devam eden fuara yabancı konuklar da gelmeye başladı.
Onlardan biri de Marksist Fransız filozof Roger Garaudy'di.
Müslüman olduğunu açıklaması dünyada olduğu gibi Türkiye'de de büyük yankı yaratmıştı. Garaudy'nin imza günü, fuarı bambaşka bir çehreye büründürecekti.
İslami kesim de solcuların tekelinde diye uzak durduğu etkinliğe büyük ilgi gösterecekti.
Her yıl üstüne koyarak büyüyen gelişen fuar, çok değil 5 yıl sonra 1986'da Tepebaşı'na taşındı.
Bir süre sonra orası da yetmedi, birkaç kez kapısından döndüğümü çok iyi hatırlarım...
2002 yılında bugünkü yerine Beylikdüzü'ne taşındı.
Nerden nereye; 600 metrekare alandan 60 bin metrekarelik alana yayılan fuarda, söyleşiler küçük bir mekanda yapılırken şimdi onlarca salon bulunuyor.
Geçen yıl 2 milyon kitabın satıldığı fuarı 621 bin kişi ziyaret etmiş.
Bu yılın etkinlik programını elden geçirirken uzun listenin sadece ilk gününde yalnızca 20 oturum ve söyleşinin olduğunu belirteyim, gerisini siz anlayın.
Konular o kadar renkli ve çeşitli ki kayıtsız kalmak mümkün değil. Birisi muhakkak ilginizi çekecektir.
TÜYAP'ın düzenlediği Uluslar arası Kitap Fuarı yarın kapılarını 36. kez açacak.
12 Kasım'a kadar sürecek fuarın Onur Yazarı Ayla Kutlu olacak. Kutlu'nun yaşamı ve eserleri üzerine, kendisinin de katılımıyla çeşitli panel ve söyleşiler düzenlenecek.
Teması ise "Edebiyat, İyi ki Varsın" olacak.
Fuarın bu yılki Onur Konuğu ise Kore Cumhuriyeti olacak.
Ülke standında Kore edebiyatı ve kültürüne yer verilecek. Onur Konuğu ülke etkinlikleri kapsamında söyleşi, panel, yayıncılarla profesyonel buluşmalar ve çocuk etkinlikleri düzenlenecek. Kore'nin önde gelen yazarları, okurlarıyla buluşacak.
Ayrıca fuara paralel olarak ARTİST 2017 / 27. Uluslararası İstanbul Sanat Fuarı da düzenlenecek.
Klasiklerden çocuk kitaplarına, çizgi romanlardan sanat kitaplarına, dini kitaplardan tarih kitaplarına, polisiyeye, yemeğe binlerce türde yayın sizleri bekliyor.
Gazeteci dostların kitapları da fuarda yer alacak.
Burada daha ayrıntılı okuyacağınız Murat Ataş ve Kerem Çalışkan'ın kitaplarının yanı sıra gazetemizin yazarı Ferhat Ünlü'nün İlahi Kripto; Murat Yetkin'in Meraklısı İçin Entrikalar Kitabı; Nilay Örnek'in Bütün iyiler biraz küskündür; Şebnem Keskiner'in Manyak Anne ve Uluğ Örs'ün Bab-ı Ali'den İkitelli'ye sizleri bekliyor.
Bir yere not almıştım, fuarın yöneticilerinden biri; "ilk fuara gelenler artık torunlarıyla ziyaret ediyor"diyordu.
Doğru; üç nesil gören fuarla beraber büyüdük.
Kitap gidilen en güzel yoldur.
(Sabah Kitap ekinin Kasım 2017 sayısında yayınlanmıştır.)

Anadolu'nun sırrı tükenmez...


Okuduğum kitapla televizyonda izlediğim yemek belgeseli bir anda iç içe geçti.
Dünyanın dört bir yanını gezip yemek programları yapan İngiliz gurme ve şef Rick Stein, herkesin bildiği yollardan gitmez, arka sokaklardaki sokağın lezzetini arar.
Hayatın kendisi gibi; gereksiz ayrıntılara boğulmamış, kuşaktan kuşağa aktarılan izlerin peşine düşer.
Çok kullandığı sözüyle: basit ama muhteşem...
Ünlü şefin, Venedik'ten İstanbul'a uzanan yeni gastronomi yolculuğu büyük kentlerden değil, köylerden kasabalardan yeni lezzetlerden geçiyor.
İtalya'dan başladı, Hırvatistan, Arnavutluk, Yunanistan derken İzmir'e geçti.
Oradan kuzeye yöneldi.
Çanakkale Boğazı'ndan geçip İstanbul'a uzandı.
Köy pazarlarını gezdi, yer sofrasında gözleme yedi, köftelerin, balıkların tadına baktı.
Hele Gelibolu'da bir tarlaya dalıp domates kesip yemesi var ki...
Ellerini açıp "burası cennet" deyişini görmeliydiniz...
Türkiye'nin muhteşem lezzetlerinin küçük bir bölümü onu bu kadar mutlu etti.
Bir de Anadolu'nun sırlarla dolu coğrafyasını gezse diye düşünürken Murat Ataş'ın kitabı elime geçti.
Ataş, kadim toprakların tam ortasından Sivas'tan bir hikaye anlatıyor.
Hüzünlü bir aşkın öyküsü.
Kurmaca ve gerçeğin harmanlandığı kitap, bizi Birinci Dünya Savaşı yıllarına götürüyor.
Bir gün yaşlı bir adam, kara köpeğiyle Ermeni ve Türklerin yüzyıllardır huzurla birlikte yaşadığı köye gelir.
Güneş tutulmasıyla karanlık çöker köye...
Kışları Sivas'ta, yazları köylerinde sakin bir hayat süren Galenler'in yaşlıları huzursuz olur...
Ve savaşın patlak vermesiyle tarih önüne geçilemez bir hızla akmaya başlar.
Ermeni aile için "gün batar." Kendilerini, hiçbir günahlarının olmadığı politik kararların ortasında bulurlar.
Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.
Kimi cepheye, kimi sürgüne, kimi bir yüzbaşının himayesinde topraklarından uzaklara savrulur. İnsanlar savaşın getirdiği yıkıma insanlıklarıyla, aşklarıyla direnmeye çalışır...
Armine-Çorak Dağ'ın Sürgünü kitabında; arka planda büyük bir dram vardır ancak büyük bir sevdaya da tanık oluruz.
Köyün Müslüman Fadik anasının dili dönmediği için Emine dediği Ermeni kızı Armine'nin büyük aşkı Civan'a kavuşma hayali, yalın bir dille anlatıyor.
Murat Ataş'ın gazeteci kimliği romana da yansımış. Kısa, net ve anlaşılır cümleler sürükleyici bir bütünlük sağlamış.
Doğa ve yer anlatımları, yerel ağızların kullanımı edebiyatımızın çınarı Yaşar Kemal tadında...
Romanda Ermeni tehciri sırasında yaşanan büyük acılara da tanık oluyoruz.
Komşusunun mallarına acımasızca sahiplenenler bir yanda öte yanda komşuları için kahrolan Türklerin dostlukları var.
Arka plandaki Çanakkale Savaşı, Sarıkamış dramı ve Kurtuluş Savaşı'na ilişkin gerçek hikayeler de kitaba büyük bir derinlik katıyor.
Bu topraklar işte böyle; bizi bile hala şaşırtıyor, İngiliz ne ki...
(Sabah Kitap ekinin Kasım 2017 sayısında yayınlanmıştır.)

Atatürk'ün 7 mirası...


Cumhuriyetin değeri her geçen gün daha iyi anlaşılıyor. 94 yıl sonra geriye dönüp bakarken onca çileye, badireye rağmen dimdik ayakta durmasının nedeni temellerinin sağlam atılmış olmasında yatıyor.
Son birkaç yılda yaşadığımız onca olaya rağmen 100 yaşına emin adımlarla yürüyor.
Umarız ki daha nicelerine erişir.
Herkes için Osmanlı kitabıyla 600 yıllık imparatorluğun görkemini farklı bir bakış açısıyla anlatan Kerem Çalışkan, şimdi de Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün mirasının peşine düşmüş.
Miras kitabında ilk kez, Atatürk'ün bugün Türkiye'yi hala ayakta tutan 7 temel kurum ve değeri nasıl düşündüğü ve gerçekleştirdiği ayrıntılı bir şekilde anlatılıyor.
"Vatan, Meclis, Ordu, Cumhuriyet, Laiklik, Kadın Hakları ve Türk Kimliği" başlıkları 7 emanet, 7 temel direk olarak ele alınıyor.
Örnekler, tanıklıklar ve belgeler ışığında ilerleyen kitapta, her başlık ayrı ayrı incelenip saptamalar yapılıyor.
Mustafa Kemal'in İttihatçılar tarafından dışlanmasına sebep olan vatanın nasıl olacağı konusundaki fikirleri oluştuğunda yıl 1907'dir.
Mondros Mütarekesi'yle Osmanlı'nın ölüm fermanının imzalandığı günlerde Mustafa Kemal, Adana'ya giderek Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı'nı devralır.
O günlerde daha 1918 yılında Anadolu'da bir direniş başlatma kararı verdiğinin iki tanığı vardır: Ali Fuat Cebesoy ve Fahrettin Altay.
Mustafa Kemal'in emrindeki 20. ve 12. Kolordu komutanları olan iki askerden Fahrettin Altay, Mustafa Kemal'in öfkeli bir kaplan gibi masaya serili bir harita etrafında dolaştığını, elini Anadolu'nun üzerine koyarak, 'Bize burayı bırakmak istemeyecekler, ama dur bakalım..." dediğini aktarır.
Özetle; hamaset değil, gerçek bilgi ve saptamalarla iyi bir Atatürk kitabı...
(Sabah Kitap ekinin Kasım 2017 sayısından yayınlanmıştır.)