Sayfalar

24 Ocak 2010 Pazar

Birlikte yaşamak...

Mardin... Bir yanda cami bir yanda kilise...

"Güllerin bedeninden dikenleri teker teker kopartırsın
dikenleri kopardığın yerler teker teker kanar.
Dikenleri kopardığın yerleri bir bahar filan sanırsın
Kürdistan'da Muş-Tatvan yolunda bir yer kanar
Eşkıyalar kanar, kötü donanımlı askerler kanar
el ele gittiğimiz bir yolda sen git gide büyürsen
benim içimde beklemiş çok eski bir yer kanar"
Turgut Uyar

Bugün dünyanın "çok kültürlülük" diye anlattığı kavram bu toprakların yabancısı değil.
Binlerce yılın tecrübesi, görgüsü var, bu düzene dair...
Dünyayla beraber bizde de yeni keşfedenler var ya işte ona yanmamak mümkün değil..
Bir dergide okuduğum dinlerin, dillerin kucaklaştığı Mardin'le ilgili satırların üstüne bir şey eklemeye gerek kalır mı acaba...
.......
Mırramı içerken elinde bastonu, yaşlı bir teyze göründü merdivenlerde, zorla tırmanıyordu.
Yerimden kalktım, elindeki torbayı aldım, koluna girdim, merdivenleri çıkmaya başladık.
Kahvenin de olduğu düz alana gelince, "Tamam " dedi Arapça, "Etşekkerik" (teşekkür ederim)!
Ben de Arapça cevapladım onu, şaşırdı.
"Ya Kürt ya da Türk'sün diye düşünmüştüm, demek Arap'sın."
Güldüm. "Süryani'yim" dedim.
"Eyş tıfrik" (ne fark eder) dedi.
"Motifrik şi" (bir şey fark etmez).
"Haklısın teyzeciğim", dedim ve söylediği özlü sözü Türkçe, kendimce tekrarladım:
"Türk- Kürt-Arap-Süryani ya da Ermeni. Ne fark eder?"
Müzik yazarı Naim Dilmener'in National Geographic Aralık sayısındaki yazısından...

TEKEL işçileri ve vicdan

Tütün işçileri yoksul,
Tütün işçileri yorgun,
Ama yiğit
Pırıl - pırıl namuslu.
Namı gitmiş deryaların ardına
Vatanımın bir umudu...
Ahmed ARİF

TEKEL işçileri 40 gündür Ankara’da… Türkiye’nin dört bir yanından haklarını istemeye geldiler… 1970’lerde doruğa ulaşan ancak 12 Eylül askeri darbesiyle en büyük darbeyi alan sendikal mücadele 20 yıl sonra başını kaldırıyor. Böyle büyük bir direnişi en son Zonguldak’taki madenciler göstermişti. ANAP hükümetiyle çözümsüz kalan toplu sözleşme sonrası grev kararı ve eylem kararı alınmıştı. 1990 yılının 3 Ocak günü onbinlerce işçi “Ölmek var dönmek yok” diyerek Ankara’ya doğru yürüyüşe geçmişti. Halk ve esnafın da destek verdiği kalabalık bir ara 70 bine ulaşmıştı…
Engellemelere ve baskılara rağmen yürüdüler, yürüdüler. Sonra bir orta yol bulundu ve sözleşme imzalandı… Sendika Başkanı Şemsi Denizer o günlerde parlamış ve sonra işçilerin oyuyla milletvekili seçilmişti.
Aslında sözü getirmek istediğim yer medya…
O zaman basın böyle değildi. Bugünkü gibi işadamlarının eline geçmemişti. Gerçek basın emekçileri o mücadelenin yanında yer almıştı. Destek olmasa da o sesi duyurmayı vicdani bir görev bilmişlerdi. Çünkü gazeteciler de o zaman sendika şemsiyesi altındaydı...
Şimdi her şeye rağmen, TEKEL işçileri de birinci sayfalara tırmanıyor.. TV’lerin ana haber bültenlerinde yer almaya başladı. Ankara halkı, öğrenciler, esnaf, sivil toplum kuruluşları da onları yalnız bırakmıyor…
İşin ekonomik cephesine gelince. Öyle söylendiği gibi basit değil. “Bedava yatıyorsunuz, bu milletin parasını size yedirmem” edebiyatıyla mesele çözülmez.
Çünkü özelleştirme yapılırken büyük haksızlığa uğradılar ve sosyal bir devletin de yapması gerekenler var.
Bu insanların sistem içinde kazanılmış haklarıyla kalması mümkün… mümkün olmalı.
TEKEL işçilerine ve ailelerine sahip çıkmak hem devletin hem de yurttaş olarak hepimizin görevi.
Çünkü bu artık bir vicdan meselesi..

Hayatın anlamı üzerine...



"Nesnelerin çekiciliği bize dokunmadıkları ölçüdedir. Hayat hiçbir zaman güzel değildir; güzel olan hayat üzerine yapılmış betimlemelerdir sadece" Schopenhauer

Uzun çok uzun zaman oldu…
Yazamadım elim varmadı, varamadı…
Yerden yere vuran, sarsan sağlığın gelmesini beklerken, arka arkaya ölümler geldi…
Birbiri ardına giden meslektaşlarımızın ardından gencecik bir bedeni toprağa verdik…
Ailece savrulduk, perişan olduk..
Ağır ve zor süreçle ilerleyen tedavinin ardından sığındığım yine kitaplarım ve müzik oldu…
Ve nihayet yazmak…
Ve bir de güzel insanlar…
Dostlar, akrabalar…
Sevmek ve sevilmenin önemi…
Bazı sözlerin ne derin anlamı varmış anladım…
Binlerce kez duyduğum halde şimdi anladım…