Sayfalar

3 Mayıs 2011 Salı

İşte gerçek bayram: 1 Mayıs



Ne acı günlerden geçildi, bu görüntüleri izlerken gözlerim yaşarmadı desem yalan olur. Gerçek bayram bu işte. Alın terinin, namusun, ahlakın ve başta insan olmak üzere bir şeylere değer verenlerin gerçek bayramı...
Kanlı 1977'de daha ilk gençliğini yaşayan bizim kuşak ardından hep acımasızca bastırılan 1 Mayıs'ları gördü. Darbeden sonra asla mümkün değildi tabi ki... Ülke koca bir cezaevine dönüştürülmüştü. İşkenceler, hukusuzluk ve yasakların ardından 1990'lı yılların başında sendikalar ilk girişimi yaptı. Ancak dönemin muktedirleri anında püskürttü. Artık ilk başlangıç yapılmıştı, başka alanlarda, bölgelerde yer gösterildi. Ancak illa ki Taksim, herkes orayı istiyordu. Orası emek ve dayanışma mücadelesinde uluslararası komplonun vahşice katliam yaptığı yerdi. O yüzden orası önemliydi.
1977 ve ardından 1978'de milyonlarca gencin, işçinin, emekçinin, öğrencinin, kadının erkeğin aktığı Taksim Meydanı'na büyük uğraşlar sonucu geçen yıl çıkılabildi. Ancak polis göze batacak kadar alanın çevresindeydi ve rahatsız ediyordu. İstanbul'un o dönemki valisi Muammer Güler ve tarihe onunla birlikte "gazcı kardeşler" olarak geçmiş emniyet müdürü Celallettin Cerrah artık yoktu. Daha işçileri kapıdan çıkmadan Mecidiköy'de acımasızca dövdüren talimatlarını veremediler.
Bu yılki organize komitesi güvenceyi sağlamayı garanti etti ve bugün herkesin hatta dünyanın bile ilgisini çeken o muhteşem kutlamalar düzenlendi.
Her dilden, her dinden, her görüşten insan gönlünce eğlendi.
Olay da çıkmadı, ya işte böyle..
Kavgayı dövüşü isteyen kimmiş acaba...
Nice 1 Mayıslara...

Bir mektup aldım, hayatım değişti


Her şey birdenbire oldu."
Orhan Veli

Salı akşamı eve girerken oğlum posta kutusundan aldığı zarfı uzattı.
Üstünde "Maliye Bakanlığı/ Gelir İdaresi Başkanlığı" yazan bir zarf.
Gecenin bir vakti anımsadım ve açtım.
İşte her şey böyle başladı.
"611 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile ilgili kanun" diye başlıyor. Hani şu meşhur torba yasayla ilgili biz fanilere bilgi veren bir mektup.
"Borcunuzu 6, 9, 12 ve 18 çeşit taksitler halinde yapılandırabilirsiniz" deniyor.
Ve sonra beni yerimden zıplatan satırlar: "Kayıtlarımızdaki araştırmalara göre anılan kanun kapsamında aşağıda belirtilen vergi dairelerine Karar İlam H vergi türlerinden borcunuz bulunmaktadır."
Sonra olanları şu sözler eşliğinde okumanızı istirham ederim: "Bu kitapta anlatılanların gerçek kişilerle ve olaylarla hiçbir ilgisi yoktur. Onları ben, büyük bir aynanın içinde gördüm. Üstelik ayna dumanlıydı ve olmayan bir şehirde geziniyordu."
(Attila İlhan'ın Aynanın İçindekiler roman beşlisi; Bıçağın Ucu, Sırtlan Payı, Yaraya Tuz Basmak, Dersaadet'te Sabah Ezanları ve O Karanlıkta Biz'in girişlerinde bu sözler vardır.)

İŞTE BÖYLE BAŞLADI

Çarşamba sabahı Vatandaş Fikret, Rıhtım Vergi Dairesi'nin yerini arıyor. Maliye'nin sitesine giriyor. Maliye hattının özel bilgi telefonunu arıyor. Ihhhh hep meşgul.... Google'dan adres ve telefonları buluyor. Vergi dairesini arıyor. Onlar da meşgul. Adres yerinde başka vergi dairelerinin de adresi var.
Acaba ne yapsa, google maps'tan ayrıntılara bakıyor.
Kötü şeyler geliyor aklına...
Kesin birisi adına şirket kurdu batırdı. Hayatım kaydı. Bozcaada'daki bağına ev hayalleri gitgide uzaklaşıyor. Tüh bunca yıl sonra imar izni de almıştı.
Ataşehir'de oturan gazeteden Şirzat'ı arıyor. Bir tarif veriyor iyi kötü ama "yanıltmış olmayayım" diye de ekliyor.
Vatandaş Fikret, haydi hayırlısı deyip yola düşerken kapıda site yöneticisini görüyor. "Beykoz Vergi Dairesi'ne git oradan yardımcı olurlar" diyor.
İyi fikir, "yazıişleri toplantısına da yetişirim" diye seviniyor.
Beykoz Vergi Dairesi'nin kapısındaki güvenlik görevlisi hayatını kurtarıyor.
"Abi hiç oyalanma vakit geçirme ilgili yere git işini hallet" tavsiyesinde bulunuyor.
Aradığı yeri tarif ediyor. "Sanırım oralardadır" diyor.
Ve yola çıkıyor Vatandaş Fikret.
Kozyatağı'ndan Bostancı yoluna dönüyor. Her zaman kaçırıp alıştığı Kadıköy'e dönmüyor bu kez.
Sonra Bostancı köprüsünün altından geçmesi gerekiyor ama geçemiyor. Adım adım ilerleyerek köprünün üstüne çıkıyor ve Bostancı Oto Sanayi Sitesi'ne dönüyor.
Ve tam o sırada radyoda Başbakan Erdoğan'ın çılgın projesini dinliyor.
Ve milim milim ilerleyen yolda bir çocuk işçiye Vergi Dairesi'ni soruyor. Eliyle yolun aşağısında gri bir binayı gösteriyor.
Yürüsen iki dakika ama bu trafikte yarım saat...
O da çılgın projesini yürürlüğe koyuyor.
Yoldan ayrılıp sanayi sitesinin ara sokaklarında olabildiğince aşağıya inip bir oto elektrikçiye girip "sağ cam açılmıyor" deyip anahtarları bırakıyor.
Yağmur çiseliyor ama vergi dairesine kavuşmanın mutluluğu her şeye değiyor.
Kapıda dört levha dördü de başka vergi dairelerine ait. Merdivenleri çıkıp uğultuyu ve kalabalığı görünce "eyvah" diyor. "Eyvah ki eyvah..."
Vezne kuyruğu merdivenlerden taşmış. Bir bankonun önünde onlarca kişi ellerinde evraklar, kağıtlar bir şeyler öğrenmeye çalışıyor.
Ve bir erkek görevli, kahramanca herkese laf yetiştirmeye çalışıyor.
Kulak kesiliyor özellikle sağ tarafından. Sol taraftaki kulağı yıllar evvel bir hatundan yediği tokat yüzünden artık ağır işitiyor.
Bir sözü anlıyor ne de olsa serde gazetecilik var.
"Üst kat soldaki odada borcunuzu" öğrenin lafını duymasıyla soluğu orada alması bir oluyor.
Bir görevlinin önünde dört kişi var. Onlarca dosyaya boğulmuş memurların arasından birisi sesleniyor:
"Bekleyen varsa yardımcı olayım."
Hafif eğilip kağıdı uzatıyor. Memur ekrandan kafasını kaldırıp soruyor: "Mahkemelik işiniz oldu mu?"
Yooo..
Dudak büküyor ve borcunu söylüyor. "102.50, gecikme zammı 10.52. Toplam 113 lira 52 kuruş."
Derin bir nefes alıyor ve "peki neden" diye sorabilecek kadar sesi çıkıyor.
"Bilmem ben tapu işlerine bakıyorum şu ilerdeki arkadaşlara sorun."
Aralarından geçip bir hanımefendiye soruyor. Hah tam isabet, kağıdı alıyor ve bilgi veriyor. "Mersin'de 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'ndeki bir davayla ilgili" diyor ve dosya numarasını yazıyor. Başka... başka bilgi yok...

HERKES GİDEN MERSİN'E...

Memur bir çıkış alıyor ve "yazıcıdan getirin" diyor. Hayatında Mersin'e ayak basmamış vatandaş Fikret yargılanmış ve ceza almış. İyi mi...
Ah birden aklına geliyor, annesinin "çocukken Suzan teyzelere Adana'ya gittiğimizde Mersin'e de gitmiştik" dediğini.. Herhalde "ayak bastı parası" diye aklından geçiriyor...
Yeniden alt kata inip görevliye soruyor.
"Acaba başka bir vergi dairesine yatırabilir miyim." Olmaz buraya yatacak.
Vezne kuyruğuna girip bekliyor. Çocukluğuna dönüyor birden... Tüp, ekmek kuyruklarını anımsıyor...
Sohbetler gırla gidiyor. Herkesin bir derdi var. Neyse işte vezne göründü. Bir bayan kağıdı alıp teyit ediyor. Yan taraftaki erkek memur tahsil ediyor.
Kuş gibi hafifliyor vatandaş Fikret... Uçar gibi aşağıya iniyor. Yağmur, fırtına ve trafik... Bahtiyar oluyor...
Bozcaada'daki ev yeniden ete kemiğe bürünüyor.
Ertesi gün perşembe günü Yurt Haberler Müdürü Aydın Şentürk'ün yardımıyla Mersin'deki muhabir olayın ayrıntısını ortaya çıkarıyor.
Bir ara gazete künyesinde olan vatandaş Fikret, 2009'daki bir davadan yargılanıyor. Mahkeme masrafı vergi cezası olarak ta oralardan kalmış...
Vatandaş Fikret bu yazıya oturduğu gün yani Cuma sabahı bir bakıyor ki arabasının iki plakası da çalınmış.
Karakolda ifade, olay yeri inceleme, parmak izi derken yeniden bahtiyar oluyor...
(Bu yazı 1 Mayıs pazar günü Sabah gazetesi pazar ekinde yayınlanmıştır.)