O dizeleri gördüğümde çarpılmıştım, ortaokul öğrencisiydim ve hiç unutmadım...
"Ne içindeyim zamanın
ne de büsbütün dışında
yekpare bir anın
parçalanmaz akışında"
Ahmet Hamdi Tanpınar (1901-1962) bilmece gibiydi, bendeki bana bir şey söylüyordu ama anlam verememiştim...
Hayat önümde çok uzun görünüyordu okuyorduk ancak daha nicesi şair, romancı, tarihçiyle tanışmama çok vardı. Savrula savrula, düşe kalka ışığa doğru ilerliyordum.
Amcamın o dönem bu muhteşem dizeleri yazan adamı da zikrederek, "Okumayı seviyorsun ancak yaşadığın toprakları ihmal etme ve onu da oku" uyarısı hep aklımın bir köşesindeydi.
Ancak Tanpınar'la buluşmayı hep erteledim, ona bir türlü sıra gelmedi.
Sonra birdenbire Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nü okumaya başladım, nasıl da kızmıştım kendime. Niye bu kadar erteledin ve geç kaldın...
Daha ben doğmadan yaşayıp ölmüş üstad bir şiirinde sanki bunun da yanıtını vermişti.
"beni affet
kaybetmek için erken
sevmek için çok geç."
Geç değildi, usulca o kapıdan içeri girdim ve tarifi imkansız bir mutlulukla kitaplarını okudum... Huzur, Sahnenin Dışındakiler, Mahur Beste, Aydaki Kadın, Beş Şehir, Hikayeler...
Hayatı, düşünceleri, sohbetleri de bir kenarda kalmamıştı, o kitapları da elden geçirdikten sonra duruldum...
Okuduklarım, düşüncelerim bir anlam kazanmıştı. Onun çok sevdiği ve kullandığı sözcükle "istikametini" bulmuştu.
"Nereye aitiz sorusuna hem Doğu'dan hem de Batı'dan bakmayı bilmiş, ikisini harmanlamış ve "geçmiş de benimdir gelecek de" demiştir.
Ve bu tezin altyapısını da çok sağlam kurmuştur: "Değişerek devam etmek, devam ederek değişmek."
Oğuz Demiralp, "Tanpınar'a Biraz Huzur Verelim" kitabında çok değer verdiği, hayran olduğu Ahmet Hamdi Tanpınar için tam da üstadın kuracağı bir cümleyle bu duruma işaret ediyor: "Zamanı çok sonra, ne yazık ki ölümünden sonra geldi."
Yaşarken değeri bilinmeyen Tanpınar, "sükut suikastına" uğradığını söylüyordu. Her büyük düşünce adamı gibi çağının çok ötesine bakmış ve anlaşılamamaktan yakınmıştı. Boşa geçmiş bir hayat değildi onun ki; sorumluluklarını bilen, doğduğu toprağın geçmişine her yönüyle hakim ve hayran aynı zamanda geleceği de o derece önemseyen dert edinen gerçek bir aydındı...
Kısır çekişmelerin arasında kalmaktan yakınıyordu. Sağcılara da solculara da yaranamamıştı. Etkilendiklerinin tanığı olduğunu ve eserlerini yüzeysel okunarak değerlendirildiğini söylüyordu... Bir yandan "Nasıl olur da dünyanın en meşru hakkı olan kendi dilinde dua etmeği bile kendimize yakıştıramıyoruz" diye yakınırken bir yandan da geleceğe bakar: "Tek ümidimiz bir Avrupa Birliğidir."
Prof. Besim F. Dellaloğlu, Moderleşmenin Zihniyet Dünyası (Bir Tanpınar Fetişizmi) kitabında, Tanpınar'da Türkiyeli bir Rönesans, Reform ve Aydınlanma'nın imkânlarını bulduğunu ve bunun da Türkiye modernliğinin entelektüel temellerini oluşturabileceğini söyler.
Tanpınar'ın "Kendimizi bilmediğimiz için dünyayı anlamıyoruz" ya da "Bize çalışmanın heyecanı lazımdır. Ancak o heyecan Türkiye'yi zihnimizin malı yapabilir" sözlerini başka nasıl anlayabiliriz ki...
Yarım yüzyıl önce "Bir neslin halledeceği davaları nesilden nesile havale eden, en basit meseleleri bir türlü atlanamayan eşikler haline getirmişiz" diyen Tanpınar haksız mıdır?
Sahnenin Dışındakiler romanında "İstanbul mahalleleri, yirmi, otuz senede bir çehre değiştire değiştire yaşarlar ve günün birinde park, bulvar, yol, sadece yangın yeri, 'hali arsa' geleceğe ait çok zengin ve iç açıcı bir proje olmak üzere birdenbire kaybolurlar" saptaması yaparken şaşırmak mümkün mü?
Makaleleri ve konuşmalarının yer aldığı "Yaşadığım Gibi" kitabını yayına hazırlayan Prof. Dr.Birol Emin'in saptaması çok yerindedir: "Farz-ı muhal olarak, yeri Türk edebiyatının güzellik namına başka bir eseri olmasaydı yalnız Tanpınar ve onun eserleri bu edebiyatın nasıl yaratıcı bir kudrette olduğunu ispat etmeye kıfayet ederdi."
İstanbul onun için bir sevgiliydi, hele ki Boğaziçi.. Oğuz Demiralp "Boğaz'da bir kayık olmaya bile razıydı" diyor. Ancak 1958'de "İstanbul'un güzelliklerine kendimi daima teslim ettim"diyen Tanpınar'ın devamındaki sözlerini de kulak ardı etmeyelim derim: "Asrımıza gelecek asırda kulak verenler, belki de tek bir çığlık işiteceklerdir: "Güzel öldü, İyi niyetimizle güzeli öldürdük, vah bize...Güzelle beraber insanı öldürdük."Modern trajedinin şimdi bize o kadar çeşitli gelen korosunun gelecek zamanlara kalacak asıl feryadı, korkarım, bu olacaktır."
Eski bir hapishaneden bozma rutubetli bir odada yaşayan, geçim derdi çeken hep parasız ancak zamanın çok ötesinde bir edebiyatçı demek az bence bir düşünürdü. Kitapları 40'a yakın dile çevrilen önemi artık uluslararası camiada bilinen Tanpınar'ın ruhu sanırım çok mutludur...
Tanpınar'ın entelektüel bir hava atma aracı olduğundan yakınan Oğuz Demiralp, ondan yararlanılmasını istemekte haklıdır. Tanpınar'a biraz huzur istemesini de ben bir dosta, sevgiliye olan düşkünlüğü olarak anladım ve destekledim.
Sözün özünü de Oğuz Demiralp versin: "Tanpınar, birinci sınıf romancı, birinci sınıf öykücü, birinci sınıf şair, birinci sınıf denemeci, birinci sınıf eleştirmen, birinci sınıf yazın tarihçisidir."
Tanpınar'a geç kalmayın...
(Sabah Kitap eki Ekim 2014 sayısında yayınlanmıştır...)