Tarihçi İlber Ortaylı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk kitabıyla
farkını ortaya koyuyor. Kitapta Atatürk'ün her hali var. Arka planda yaklaşan savaş ve Cumhuriyet'in ayak sesleri duyuluyor..
Tarih alanında Türkiye'nin uluslararası ismi Prof. İlber Ortaylı uzun yıllardır aileden biri gibi hayatımızda.
Bizi tarihimizle barıştıran, yeniden sevdiren adam.
Kitapları onlarca baskı yapıyor, imza günlerinde kuyruklar sokaklara uzanıyor.
Televizyon programları ilgiyle takip ediliyor, söyleşilerine salonlar yetmiyor, derslerinde anfi dolup taşıyor.
Hoca halkın içindedir hep, birdenbire karşınıza çıkabilir.
Hoca halkın içindedir hep, birdenbire karşınıza çıkabilir.
Kaç kez Beşiktaş Çarşısı'nda rastlamışımdır.
Bir keresinde gazetenin önündeki ışıklarda taksiden inip simitçiden alışveriş yapıp sohbet ettiğini görmüştüm.
Dünyanın dört bir yanını gezip kaleme aldığı seyahat kitapları da deryadır.
Dünyanın dört bir yanını gezip kaleme aldığı seyahat kitapları da deryadır.
Geçenlerde bir söyleşide, "Dünyayı gezin sonra evlenin" demişti ya soruların arkası kesilmeyince eli daha yükseltti: "Evlenin birlikte gezin, mobilyayı sonra alırsınız."
İlber Hoca geçtiğimiz yıl değerli bir ödülle onurlandırıldı.
"Tarihini bilmeyen milletlerin geleceğini de inşa edemeyeceği hakikatinden hareketle, tarihimizin derinlikli biçimde araştırılıp aktarılması, geniş halk kitlelerine sevdirilmesi, yurt içinde ve yurt dışında, başta akademik platformlar ve medya ortamı olmak üzere tüm kesimlerle paylaşılmasındaki değerli katkıları münasebetiyle..." verilen Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'nün seçiminin ne kadar isabetli olduğu ortada.
Bir dönem kendisine çok yakışan Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğü de yapan Osmanlı uzmanı İlber Hoca yeni kitabıyla farkını yine ortaya koyuyor.
İstiklal Savaşı'nın lideri ve Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk kitabını gördüğümde duygularım çevremdekilerden farklı değildi.
Kitabı okurken, "Yeni ne olabilir, bu konuda bilmediğimiz kaldı mı" sorularıyla muhatap oldum.
İlk kez bir biyografi yazan Hoca hem zor hem de kolay bir işe soyunmuş.
Kolay çünkü; bu topraklarda yaşayan her çocuk gibi önce evde, sonra okulda, ve ötesinde hayatınız boyunca Atatürk'le birlikte yaşarsınız.
Ve büyük kalabalıklar gibi merak etmezsiniz, şablonlar hazırdır, size verilmiştir.
Selanik'te doğdu, küçük yaşta babasını kaybetti, askeri okula gitti, subay oldu, savaştı büyük işler yaptı. Ülkemizi düşman işgalinden kurtardı, Cumhuriyeti kurdu, büyük devrimler yaptı.
Şiirler, şarkılar, törenler, bitmek bilmeyen büyük laflar..
12 Eylül darbesinin ilk yılları Atatürk'ün 100. Doğum gününe denk gelmişti.
İlber Hoca geçtiğimiz yıl değerli bir ödülle onurlandırıldı.
"Tarihini bilmeyen milletlerin geleceğini de inşa edemeyeceği hakikatinden hareketle, tarihimizin derinlikli biçimde araştırılıp aktarılması, geniş halk kitlelerine sevdirilmesi, yurt içinde ve yurt dışında, başta akademik platformlar ve medya ortamı olmak üzere tüm kesimlerle paylaşılmasındaki değerli katkıları münasebetiyle..." verilen Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'nün seçiminin ne kadar isabetli olduğu ortada.
Bir dönem kendisine çok yakışan Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğü de yapan Osmanlı uzmanı İlber Hoca yeni kitabıyla farkını yine ortaya koyuyor.
İstiklal Savaşı'nın lideri ve Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk kitabını gördüğümde duygularım çevremdekilerden farklı değildi.
Kitabı okurken, "Yeni ne olabilir, bu konuda bilmediğimiz kaldı mı" sorularıyla muhatap oldum.
İlk kez bir biyografi yazan Hoca hem zor hem de kolay bir işe soyunmuş.
Kolay çünkü; bu topraklarda yaşayan her çocuk gibi önce evde, sonra okulda, ve ötesinde hayatınız boyunca Atatürk'le birlikte yaşarsınız.
Ve büyük kalabalıklar gibi merak etmezsiniz, şablonlar hazırdır, size verilmiştir.
Selanik'te doğdu, küçük yaşta babasını kaybetti, askeri okula gitti, subay oldu, savaştı büyük işler yaptı. Ülkemizi düşman işgalinden kurtardı, Cumhuriyeti kurdu, büyük devrimler yaptı.
Şiirler, şarkılar, törenler, bitmek bilmeyen büyük laflar..
12 Eylül darbesinin ilk yılları Atatürk'ün 100. Doğum gününe denk gelmişti.
Darbeciler bunu öyle bir kullandı ki, çocukluktan gençliğe geçtiğimiz o dönem Atatürk'ü çok sevenler bile "bu kadar da olmaz" diye yakınmıştı.
Zor bir işe soyunmasına gelince; Atatürk adı geçtiğinde gözleri yaşaranları da tanıdım, eleştireni de, birkaç kişi de olsa daha ileri gidip hakaret edeni de.
Bu kitap kime hitap ediyor peki, bence her kesime.
Özellikle günümüzde sosyal medyadaki ahaliye; hiçbir bilgi sahibi olmadan fikri olanlara, üstelik bunu da matah bir şeymiş gibi şişik bir özgüvenle büyük laflarla satanlara...
İlber Ortaylı, her zamanki üslubuyla sohbet eder gibi yazdığı kitabında arka planda çok büyük bir resim ortaya koyuyor.
Bir Balkan çocuğu olan Mustafa Kemal'in Osmanlı'nın en zor dönemlerinde için için kaynayan bir bölgede hangi şartlar altında büyüdüğü, nelerden etkilendiği anlatılıyor.
Büyük resimde ise savaş kokularının yükseldiği Avrupa var.
Zor bir işe soyunmasına gelince; Atatürk adı geçtiğinde gözleri yaşaranları da tanıdım, eleştireni de, birkaç kişi de olsa daha ileri gidip hakaret edeni de.
Bu kitap kime hitap ediyor peki, bence her kesime.
Özellikle günümüzde sosyal medyadaki ahaliye; hiçbir bilgi sahibi olmadan fikri olanlara, üstelik bunu da matah bir şeymiş gibi şişik bir özgüvenle büyük laflarla satanlara...
İlber Ortaylı, her zamanki üslubuyla sohbet eder gibi yazdığı kitabında arka planda çok büyük bir resim ortaya koyuyor.
Bir Balkan çocuğu olan Mustafa Kemal'in Osmanlı'nın en zor dönemlerinde için için kaynayan bir bölgede hangi şartlar altında büyüdüğü, nelerden etkilendiği anlatılıyor.
Büyük resimde ise savaş kokularının yükseldiği Avrupa var.
Hiç kuşkusuz en çok etkilenen Osmanlı olacaktır.
Balkan topraklarının birkaç ay içinde Saraybosna'dan Edirne'ye elden gitmesinin travmasını yaşayan bir kuşaktır onlar...
1914'te patlak veren Birinci Dünya Savaşı 4 yıl sürmüştü.
Osmanlı ise 1912'de başlayan Balkan Savaşları'ndan sonra Birinci Dünya Savaşı'na katılıp 8 farklı cephede büyük mücadeleler vermiştir. Bizim için savaş Kurtuluş Savaşı'yla birlikte 1922'ye kadar kesintisiz tam 10 yıl sürmüştür.
Bu mücadeleyi yapanlar Mustafa Kemal'le birlikte Osmanlı'nın subaylarıydı.
1914'te patlak veren Birinci Dünya Savaşı 4 yıl sürmüştü.
Osmanlı ise 1912'de başlayan Balkan Savaşları'ndan sonra Birinci Dünya Savaşı'na katılıp 8 farklı cephede büyük mücadeleler vermiştir. Bizim için savaş Kurtuluş Savaşı'yla birlikte 1922'ye kadar kesintisiz tam 10 yıl sürmüştür.
Bu mücadeleyi yapanlar Mustafa Kemal'le birlikte Osmanlı'nın subaylarıydı.
Bir değil birkaç lisan bilen, iyi yetişmiş, matematikten, coğrafyadan anlayan, dünyaya açık bu fedakar insanlar, cephelerde erken yaşta olgunlaşmıştır.
Gözlem yapmayı iyi biliyorlardı.
Gözlem yapmayı iyi biliyorlardı.
Mustafa Kemal, Afrika'da, Çanakkale'de, Filistin'de, Diyarbakır'da komutanlıklar yapmış halkını tanımıştır.
Balkanlar'daki değişimi, esen yenilikçi rüzgarları yaşamıştır.
Padişahın yaverliğine yükselmiş genç yaşta Avrupa'yı görmüştür.
İlerde Cumhuriyeti kuranlar da bu kadro olacaktı.
İlerde Cumhuriyeti kuranlar da bu kadro olacaktı.
Maliyeci, sağlıkçı, kalem erbabıyla yetişmiş Osmanlı birikimi yeni şekillenen devlette yerlerini alacaktı.
İlber Ortaylı'nın işaret ettiği gibi; değişen vatan ve millet değildi, sadece rejim değişmişti.
Değişimin nasıl karşılandığını da şöyle özetliyor:
"Bizim cumhuriyetimize gelince problemsiz toplum olamayacağını söylemek gerekir. Türk toplumunun fevkalade süratle değiştiğine, birtakım kalıpları da çok fazla değiştirdiğine, bununla birlikte muhafazakar yönlerini muhafaza ettiğine, temelde Ruslar yada İranlılar gibi romantik dönüşümleri değil, ölçülü bir muhafazakarlığı tercih ettiğine inanıyorum. Bu kalıbı anlamayan bir yönetim, bir anlayış ister komünist olsun, isterse onun tam tersi uçta bulunsun, hüsrana uğrar. Türk toplumunun aşırılığı sevmediği açıktır. Temelde tutucu, kalıpları belli bir toplumdur ve bu kalıplar içinde değişimi sever. Bu yüzden de bir saplantısı yoktur, kendine göre bir mobilite (sosyal hareketlilik) biçimi vardır."
Değişim en başta hukuki olarak Osmanlı döneminde başlamıştı.
İlber Ortaylı'nın işaret ettiği gibi; değişen vatan ve millet değildi, sadece rejim değişmişti.
Değişimin nasıl karşılandığını da şöyle özetliyor:
"Bizim cumhuriyetimize gelince problemsiz toplum olamayacağını söylemek gerekir. Türk toplumunun fevkalade süratle değiştiğine, birtakım kalıpları da çok fazla değiştirdiğine, bununla birlikte muhafazakar yönlerini muhafaza ettiğine, temelde Ruslar yada İranlılar gibi romantik dönüşümleri değil, ölçülü bir muhafazakarlığı tercih ettiğine inanıyorum. Bu kalıbı anlamayan bir yönetim, bir anlayış ister komünist olsun, isterse onun tam tersi uçta bulunsun, hüsrana uğrar. Türk toplumunun aşırılığı sevmediği açıktır. Temelde tutucu, kalıpları belli bir toplumdur ve bu kalıplar içinde değişimi sever. Bu yüzden de bir saplantısı yoktur, kendine göre bir mobilite (sosyal hareketlilik) biçimi vardır."
Değişim en başta hukuki olarak Osmanlı döneminde başlamıştı.
Tanzimat'tan beri sürüyor ama tamamlanamıyordu.
Karlofça'da, Paris Anlaşması'nda devletler hukuku başta olmak üzere, ticaret, ceza, usül kanunları parça alınarak uygulanmaya başlanmıştı.
Tek hakim sisteminden savcılı avukatlı sisteme geçiş II. Abdülhamid'in devrinde tamamlanmıştır. Nizamiye mahkemeleri, temyiz sistemi, noterlik de keza öyle...
Ancak sistem bir türlü yürümüyor, tatbik edilmesinde sorunlar vardı.
En önemli eksiklerden biri medeni hukuk ve vatandaşlık hukukudur.
Ancak sistem bir türlü yürümüyor, tatbik edilmesinde sorunlar vardı.
En önemli eksiklerden biri medeni hukuk ve vatandaşlık hukukudur.
Onlarca yıldır bir türlü tamamlanamayanı Atatürk Cumhuriyetle birlikte nihayete erdiriyor.
Yani ileri sürüldüğü gibi Atatürk gelip her şeyi yerle bir etti, düzeni altüst etti durumu yok. Osmanlı'nın başlattığını devrimlerin üstüne koyarak, eksiğini tamamlayarak, bir düzene sokuyor.
Atatürk'ün hayatı boyunca karar alma ve uygulamadaki ileri görüşlülüğü, defalarca savaş meydanlarında, devletin kurulmasında, devrimlerinde kanıtlanmıştır.
İlber Ortaylı, biyografisinde bu durumun üzerinde dikkatlice duruyor ve geniş örnekleriyle karşılaştırılmalı olarak anlatıyor.
İzmir ve Ege bölgesinin hatta Bursa'nın daha da ötesi İstanbul'un Atatürk sayesinde kurtarıldığını belirten Ortaylı; "yoksa buraları ancak kartpostallarda görebilirdik" diyor.
Çünkü Ankara'da "bu kadarı yeter daha ileri gidip eldekilerden olmayalım" diyenlerle de mücadele edildiğini söylüyor.
Bu kitapta, Atatürk'ün her halleri var.
Yani ileri sürüldüğü gibi Atatürk gelip her şeyi yerle bir etti, düzeni altüst etti durumu yok. Osmanlı'nın başlattığını devrimlerin üstüne koyarak, eksiğini tamamlayarak, bir düzene sokuyor.
Atatürk'ün hayatı boyunca karar alma ve uygulamadaki ileri görüşlülüğü, defalarca savaş meydanlarında, devletin kurulmasında, devrimlerinde kanıtlanmıştır.
İlber Ortaylı, biyografisinde bu durumun üzerinde dikkatlice duruyor ve geniş örnekleriyle karşılaştırılmalı olarak anlatıyor.
İzmir ve Ege bölgesinin hatta Bursa'nın daha da ötesi İstanbul'un Atatürk sayesinde kurtarıldığını belirten Ortaylı; "yoksa buraları ancak kartpostallarda görebilirdik" diyor.
Çünkü Ankara'da "bu kadarı yeter daha ileri gidip eldekilerden olmayalım" diyenlerle de mücadele edildiğini söylüyor.
Bu kitapta, Atatürk'ün her halleri var.
Mustafa, Mustafa Kemal, subay, komutan, yaver, gazi, mareşal, Meclis Başkanı ve nihayet Cumhurbaşkanı...
Tarihin bir bölümünü cımbızlayıp çıkarmadan, ideolojik saptırmalar yapmadan, dönemin tüm şartlarını bütünüyle ele alarak mukayeseli olarak değerlendirilmesi herkesin harcı değil.
Tarihin bir bölümünü cımbızlayıp çıkarmadan, ideolojik saptırmalar yapmadan, dönemin tüm şartlarını bütünüyle ele alarak mukayeseli olarak değerlendirilmesi herkesin harcı değil.
Birikim, çok çalışma, emek, sabır ve her şeyden önemlisi vicdanlı bir objektiflik istiyor.
İlber Hoca bu konuda Türkiye'deki en değerli isim...
Kitabı da cumhuriyetin 100. yılına az bir süre kala bu yolda bir kapı açıyor.
Niye bu kitabı yazdığını Gürsel Göncü'yle söyleşisinde özetlemiş:
"Bir toplum için, bir cemiyet için en önemli şey zamanını inşa eden adamları öğrenmek. Bu çok önemli. Bunu öğreneceksiniz ve buna bir bakış lazım, anlamak lazım, ısınmak lazım. Tapının demiyorum size, çok sevin de demiyorum istemiyorsanız, ama bu insanı öğrenmek zorundasınız. Aksi taktirde yaşadığınız cemiyeti anlayamazsınız. Bu çok önemli. Bunun için ben diyorum ki Mustafa Kemal Atatürk'ü öğrenmek lazım. Bütün mesele bu. Efendim, 'Nutuk'u açın okuyun' diyorlar... Hayır Nutuk biraz bilgi gerektiriyor. Önce temeli öğrenin, sonra ona göre okursunuz. Benimki işte böyle bir kitap."
Kitabı da cumhuriyetin 100. yılına az bir süre kala bu yolda bir kapı açıyor.
Niye bu kitabı yazdığını Gürsel Göncü'yle söyleşisinde özetlemiş:
"Bir toplum için, bir cemiyet için en önemli şey zamanını inşa eden adamları öğrenmek. Bu çok önemli. Bunu öğreneceksiniz ve buna bir bakış lazım, anlamak lazım, ısınmak lazım. Tapının demiyorum size, çok sevin de demiyorum istemiyorsanız, ama bu insanı öğrenmek zorundasınız. Aksi taktirde yaşadığınız cemiyeti anlayamazsınız. Bu çok önemli. Bunun için ben diyorum ki Mustafa Kemal Atatürk'ü öğrenmek lazım. Bütün mesele bu. Efendim, 'Nutuk'u açın okuyun' diyorlar... Hayır Nutuk biraz bilgi gerektiriyor. Önce temeli öğrenin, sonra ona göre okursunuz. Benimki işte böyle bir kitap."
(Sabah Kitap ekinin Şubat 2018 sayısında yayınlanmıştır.)