Anadolu'yu geri dönülmez bir biçimde Türk ve İslam yurdu yapan Malazgirt Savaşı büyük bir coğrafyayı siyasi, kültürel, toplumsal ve dini olarak değiştirmiştir. 12 akademisyenin çalışmalarından oluşan Malazgirt Zaferi kitabı savaşa geniş bir perspektiften bakıyor.
Akçay'ın çıkışında Edremit'e doğru giderken sola bir yol kıvrılır.
İki taraflı uzanan binlerce zeytin ağacının arasından Kaz Dağları'nın eteklerine doğru giden yolun sonu bir köye varır.
Burası Kızılkeçili köyüdür.
Kuzey Ege'yi yurt belleyen Türkmenler'in burayı neden seçtikleri coğrafyaya bakınca hemen anlaşılır. Tarım ve hayvancılık için bereketli topraklar, güvenlik için sırtını dağlara dayamış, öz ötesinde dağlardan gelip denize doğru akan buz gibi sular...
Köyün ortasında ulu bir ağaç vardır.
Gökyüzünü göremezsiniz.
Çevresini saran duvarların içinde çay bahçesi ve sevimli bir havuz yer alır ki kartpostal gibidir.
Tam karşısındaki caminin üstündeki 1171 tarihi Anadolu'nun ulu bir çınar gibi büyüyen köklerine kazılıdır.
Ve her seferinde aklıma Malazgirt gelir.
1071'deki savaştan 100 yıl sonrayı gösteren tarih çok şey anlatır.
Aslında Malazgirt'ten önce de Türk boyları Kayseri ve Sivas'a kadar gelip Bizanslılar'la savaşmış. Ancak bu seferler yağma ve vur- kaç şeklindedir.
Selçuklu Sultanı Alparslan'ın Malazgirt'te kazandığı savaş büyük bir coğrafyanın kaderini değiştirmiştir.
Bugün Anadolu dediğimiz topraklar o tarihten sonra Türk-İslam yurdu olmuştur.
Çok değil 10 yıl sonra İznik'te devlet kurulmuş, Bizans İstanbul'a hapsolmuştur.
26 Ağustos'ta devletin büyük bir önemle üstünde durarak kutladığı zafer bunu fazlasıyla hak ediyor.
Ancak etkileriyle Yakındoğu, Ortadoğu ve hatta Avrupa'nın siyasi, kültürel, toplumsal ve dini haritasını değiştiren Malazgirt konusunda ne yazık ki güçlü bir birikime sahip değiliz.
Bize öğretilen kadarıyla Alparslan'ın orduları Bizans imparatoru Diogenes'in yarısı kadardı.
Cuma günü hutbe okuyan Selçuklu Sultanı Alparslan, beyazlar giyip Türk geleneklerince atının kuyruğunu bağladı.
İmparator esir alındı, özel bir anlaşma yapılarak serbest bırakıldı.
Halbuki savaşın öncesi, kendisi ve sonrasıyla kütüphaneler dolduracak kitaplara, filmlere, dizilere konu olacak malzeme var.
Dönemin önemli kaynaklarından Urfalı Mateos'un, "1080 yılı Martı'na doğru Okyanus denizi berisinde (Anadolu) bulunan bütün Hıristiyan beldeleri Türkler'in istilasına uğradı. Hiçbir vilayet onların işgalinden kurtulamadı... Birçok bölgeler boşaldı. Artık Şark milleti mevcut değildi" kayıtları Malazgirt'in önemini ortaya koyuyor.
Malazgirt'ten sonra Türk ve İslam karakterli büyük göç sırasında alim, derviş, zanaatkar, mutasavvıf, fakih vb. sınıfların gelmesi ile Anadolu tamamen dönüşmüştür.
Kronik Kitap'tan çıkan Malazgirt Zaferi/ Bin Yıllık Miras kitabı tam da bu anlamda değerli bir çalışma yol gösterici bir kılavuz niteliğinde.
Tarihçi akademisyen Mustafa Alican'ın hazırladığı kitap, Malazgirt konusunda uzman isimlerin araştırmalarını kapsıyor.
Malazgirt kültürü yaratmanın önemine değinen Mustafa Alican'ın sözleri yol haritasını belirliyor:
"Her biri akademi dünyası içerisinden on iki müellifin belirli bir konu bütünlüğü içerisinde çalışarak, adeta tek kalemden çıkmış müstakil bir çalışma ortaya koyar gibi "bütünlüklü bir metin" olarak teşekkül ettirdiği çalışmanın herhalde en mühim yanı, Malazgirt Zaferi'ni salt bir tarihi hadise olarak değil, çağlara biçim veren, yüzyılları kuran ve bir yıllık bir tarihi devrenin her bir evresine sızan bir anlamın kaynağı olarak ele almasıdır."
Kitapta; Malazgirt Savaşı merkez olmak üzere, savaşın mevkii ve cereyanları, Alparslan ve Diogenes'in yaşamları, savaşın psikolojik analizi, sultanın hutbesi, Abbasi Halifesi'nin duası, Anadolu'daki kültürel değişim, İslam tarihinin dönüm noktası gibi başlıklar altında ufuk açıcı bilgiler veriyor.
Temiz ve akıcı dilini de not etmek gerekiyor.
Ayrıca söz etmek istediğim iki bölüm var ki, tarih meraklıları için muhteşem bir okuma şöleni niteliğinde.
Malazgirt'i referans alan yerli ve milli bir düşünce hareketi olan Anadoluculuk üstüne yapılan araştırma; 1920'lerin Osmanlıcılık, İslamcılık ve Turancılık akımlarıyla ilişkisi üzerinden ele alınıyor. Selçuklu tarihçisi Mükrimin Halil ile Hilmi Ziya'nın başını çektiği bir grup aydının Nisan 1924- Şubat 1925 tarihleri arasında 12 sayı olarak basılan Anadolu Mecmuası'nda ortaya konulan düşünceler arasında yapılan gezintide Türk edebiyatının önemli isimlerine de rast geliyorsunuz: Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Tanpınar, Necip Fazıl Kısakürek, Faruk Nafiz Çamlıbel, Hilmi Ziya Ülken.
Derginin etkili isimlerinden Mehmed Halid, bir yazısında, vatanını adının Anadolu, milletin adının Anadolu Milleti, ülkenin adının da Anadolu Cumhuriyeti olması gerektiğini ileri sürüyordu.
Kitaptaki bir diğer başlık da Malazgirt Zaferi'nin Türk edebiyatındaki izdüşümleri adını taşıyor.
Bu konudaki destanlar, romanlar, şiirler ve tiyatroların tanıtımı ve içeriği hakkında bilgi veriliyor.
En nihayet; "Malazgirt Zafer'ini olup bitmiş, geçmişte kalmış tarihi bir hadise olarak değil, bizimle birlikte yaşamaya devam eden tarihi/kültürel/geleneksel/manevi değerlerimizin hamurundaki bir maya olarak görebilmemize imkan sağlanmasını" dileyen son sözlere de tüm kalbimizle katılıyor ve devamını ümit ediyoruz.
(Sabah Kitap ekinin Eylül 2018 sayısında yayınlanmıştır.)