Osmanlı Sadrazamı ve Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa'nın profesyonelce bir
suikastle öldürülmesi tarihimizin önemli olaylarından biridir. İbrahim Çiçek
polisiye roman gibi yazdığı kitabında üstünden 106 yıl geçmiş olayı ele alıyor.
1913'te işlenen suikastin arka planı da tarihsel gerçeklerle ilerliyor.
Osmanlı'nın 1911'de Kuzey Afrika'daki Trablusgarp'ta İtalyanlar'la girdiği
savaşın ardından patlayan 1912'deki Balkan Harbi sonun başlangıcı gibidir.
Kısa
sürede doğru dürüst savaşılmadan yitirilen imparatorluğun en verimli ve en büyük
topraklarıyla Rumeli anılarda kalmıştır.
Başıbozuk ve siyasetle uğraşmaktan
savaşmayı unutan ordunun kontrolünü elinde tutan İttihatçılar ise İstanbul'da
iktidar mücadelesindedir.
Mahmut Şevket Paşa iyi eğitim almış, iki dili çok
iyi bilen, cebir ve geometri üzerine kitaplar yazan, edebi çevirileri bulunan
parlak bir askerdir.
Selanik'teki 3. Ordu Komutanlığı sırasında patlak veren
31 Mart Vakası'nda da başroldedir. Abdülhamit'in tahttan indirilmesini sağlayan
Hareket Ordusu'nun başına geçmiş ve kabinede Harbiye Nazırlığı görevine
getirilmiştir.
İstanbul'da arka arkaya öldürülen gazeteciler Hasan Fehmi,
Ahmet Samim ve Zeki Bey cinayetleri toplumu derinden sarsmaktadır.
İkisi faili
meçhul kalacak suikastlerden birinin katilleri tesadüfen bulunacaktır.
Onlar da
afla serbest kalacaktır.
Ve siyasi tarihimize kazınacak darbe geleneğinin
başlangıcı Babiali baskını...
İttihatçılar, hükümet konağını basıp Harbiye
Nazırı başta olmak üzere birçok insanı öldürüp Sadrazam Kamil Paşa'yı zorla
istifa ettirir.
Ve kendi adamları Mahmut Şevket Paşa'yı Sadrazamlığa
atanmasını sağlar.
23 Ocak 1913'te göreve gelen Mahmut Şevket Paşa bir süre
sonra İttihatçılar'la ters düşmeye başlar. Rahatsızlık, ordunun siyasetten uzak
durmasını sağlayacak yasa tasarısı hazırlamasıyla ayyuka çıkar. Ölüm tehditleri
almaya başlar.
Diğer yandan muhalefet de sert tutumu nedeniyle Sadrazam'a
tepkili ve kızgındır.
Bu süreçte hükümeti darbeyle indirme planları yapan
gruplar da ortaya çıkar.Ortam pusludur ve sanki olacaklar bellidir.
Mahmut
Şevket Paşa, Sadrazamlığa oturalı daha 5 ay olmadan 11 Haziran'da makam
otomobilinde saldırıya uğradı.
Çalışma ofisi olarak kullandığı Harbiye
Nezareti'nden Babiali'ye doğru gidiyordu.
Beyazıt'ta çapraz ateşe tutuldu, ağır
yaralı kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi.
İbrahim Çiçek'in kitabında
koronolojik olarak ele alınan bu bilgiler suikastten sonra başka bir nitelik
almaya başlıyor.
Halen Cumhuriyet Savcısı olan Çiçek, hukukçu kimliğiyle
suikastın hazırlık planlarını, eylemcilerin kimliklerini, bağlantılarını, kaçış
planlarını ayrıntılarıyla ele alıyor.
Emniyet güçlerinin soruşturması,
faillerin yakalanmaları, sorguları, mahkemeleri, fezlekeler ve nihayet
idamları...
Her bölüme serpiştirilen dönemin gazetecileri, edebiyatçıları ve
siyasilerin anıları da kitabı, kuru kuruya tarihsel bir anlatım ya da mahkeme
zabıtı gibi okunmaktan kurtarıyor.
Girişte de sözünü ettiğimiz gibi polisiye
roman gibi ele alınan kitabın akıcılığının yanı sıra temiz bir dille yazıldığını
da not edelim.
Suikastle ilgili orjinal belgeler ve yazışmalar da bölüm sonunda
yer alıyor.
İbrahim Çiçek, tarafsız ve objektif bir gözle aktardığı kitabında
Mahmut Şevket Paşa'nın öldürülmesinin hem İttihatçılar hem de muhalefetin işine
yaradığını söylüyor.
Suikastçıların yakalanıp ceza almasına rağmen olayın
arkasındaki dış güçlerin hala ortaya çıkarılmadığı tespitini yapıyor.
(Sabah Kitap ekinin Ocak 2019 sayısında yayınlanmıştır.)
9 Şubat 2019 Cumartesi
Ve 100 yıldır bitmeyen savaş...
Mahmut Şevket Paşa'nın ölümünden kısa bir süre sonra Birinci Dünya Savaşı patlak verdi.
1914'teki savaşa Osmanlı da İttihatçılar yüzünden hemen katılmak zorunda kaldı.
4 yıl sonra savaş bittiğinde Osmanlı da mağluplar tarafındaydı.
İngiliz tarihçi Profesör Robert Gerwarth'ın Mağluplar: Birinci Dünya Savaşı Neden Bitmedi? kitabı ise kendi ifadesiyle; Avrupa'nın dünya savaşından kaotik bir 'barış'a şiddet dolu geçişini ele alıyor.
1918'de biten savaşın ardından İngiltere ve Fransa'nın Batı cephesinde barışı inşa etme çabalarının yetersizliği gösteriliyor.
Harbin mağlupları olan ülkelerde yaşayan halkların durumları ele alınıyor ki asıl dram burada yaşanmaktadır: Almanya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı imparatorluğu (ve onların topraklarında kurulan devletler) ve Bulgaristan.
Birinci Dünya Savaşı'nın ortasında iç savaşa süreklenen Rusya...
Ancak savaşın kazanan tarafında olan Yunanistan ve İtalya da bu gruba dahil ediliyor.
İki ülke daha sonraki yanlışlarıyla büyük dramlar yaşayacaktır.
Prof. Gerwarth, resmi tarihin bilinenlerin dışında ihmal edilmiş bir dönem için önemli bir tespit yapıyor:
Avrupa'da 1917-18 sonrasında yaşanan birbirleriyle bağlantılı savaşlar ve iç savaşlar kadar belirsiz ve ölümcül bir süreç yaşanmamıştı.
İç savaşlar devrimlerle, karşı devrimlerle ve net olarak sınırları tanımlanmamış veya uluslararası tanınırlığa sahip olmayan hükümetleri olan yeni devletler arasındaki sınır çatışmalarıyla iç içe geçerken, Cihan Harbi'nin resmen sonra erdiği 1918 yılı ve 1923 Temmuz'unda imzalanan Lozan Anlaşması arasındaki "savaş sonrası" Avrupa, gezegendeki en şiddet dolu coğrafyaydı.
Rusya'daki iç savaşın tanığı olan filozof Pyotr Struve, "Dünya savaşı resmi olarak bitti. Ne var ki o andan itibaren yaşadığımız ve yaşamaya devam ettiğimiz her şey dünya savaşının devamı ve dönüşümüdür" diyordu.
Biz ise yüzyıl sonra Bosna'da, Balkanlar'da ve hiç bitmeyecek gibi görünen Ortadoğu'ya baktıkça Birinci Dünya Savaşı'nın hala sürdüğüne emin oluyoruz.
(Sabah Kitap ekinin Ocak 2019 sayısında yayınlanmıştır.)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)