İlkin Başar Özal'ın Kısa Soğuk Savaş Tarihi adlı kitabı 1945'te 2. Dünya Savaşı'nın bittiği Berlin'de Rus ve ABD askerlerinin el sıkışmasıyla başlıyor. Kalemini adeta bir kamera gibi kullanan Özal, o el sıkışmanın ardından başlayan ve tam 45 yıl süren güç mücadelesini anlatıyor
Sıcak bir öğle vakti. Tarih 20 Temmuz 1969.
Geniş bir salonda anneannem,
annem ve ben radyo dinliyoruz.
Daha çocuğum ama tarihe tanıklık ediyorum.
Spiker canlı yayında Apollo 11 uzay aracının Ay'a inişini anlatıyor.
Az
sonra Armstrong Ay'a ilk insan olarak ayak basacak.
Ertesi gün gazetelerde
boy boy resimleri var.
1972'de Çin'i ziyaret eden ilk ABD Başkanı Nixon,
yıllardır süren Vietnam Savaşı, Ortadoğu'da Mısır, İsrail ve Suriye arasında
bitmeyen mücadele ilk aklıma gelenler.
Gazeteler ve televizyonda (tek
kanallı günler) dünyada olup bitenler git gide daha çok yer alıyor.
1974'te
sabahın erken saatlerinde babamı ayakta radyo dinlerken görüyorum. 'Bizimkiler
Kıbrıs'a çıktı' diyor.
1979'da İran'da Şah rejimi devriliyor, Humeyni başa
geliyor.
Tahran'daki ABD elçiliği işgal ediliyor, ABD'liler fiyaskoyla
sonuçlanacak bir kurtarma harekatını yüzüne gözüne bulaştırıp dünyaya rezil
oluyor.
Irak, İran'a saldırıyor ve için için yanan pamuk gibi bir parlayıp
bir sönen tuhaf ve uzun bir savaş başlıyor.
1980'de ABD Başkanı Carter'ın
"bizim çocuklar başardı" dediği Türkiye'de yıllarca tırmandırılan terörün üstüne
darbe oluyor.
Rusya'daki Olimpiyat Oyunları Batı tarafından boykot ediliyor.
Uzay yarışı ve silahlanma hiç hız kesmiyor.
Moskova'daki askeri geçit
törenlerinde sırayla dizilmiş Politbüro'nun kalpaklı yüzleri arasında en
ortadaki isim Brejnev.
Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nin Genel Sekreteri
18 yıldır başta.
1982'de ölüyor, ardından Andropov geliyor iki yıl sonra o
da ölünce Çernenko başa geliyor.
Bir yıl dolmadan o da hayatını kaybedince
1985'te genç bir isim seçiliyor: Gorbaçov.
İki yıl sonra gazeteciliğe
başladığımda Demir Perde diye anılan koca coğrafyada inanılmaz şeyler olmaya
başlıyor.
Gorbaçov'un glasnost ve perestroyka hamlesi herkesin dilinde.
Yani şeffaflık ve yeniden yapılandırma hareketiyle Sovyetler Birliği
sarsılıyor.
Olan biteni, televizyonda canlı olarak izliyoruz.
1980'lerin
sonunda Gorbaçov'un ipleri gevşetmesiyle, Macaristan, Polonya ve Çekoslovakya'da
halk sokaklara dökülüyor, ardı ardına özgürlüklerini ilan ediyorlar.
Romanya'da çok kan akıyor.
Devlet başkanı ve eşi katlediliyor.
Herkesin gözü Berlin'dedir.
1989'da Soğuk Savaş'ın simgesi Berlin'de de
tel örgüler ve duvarlar yıkılıyor.
Batı ve Doğu Almanya birbirine
kavuşuyor.
Yıllar sonra 2000'lerin ortasında artık birleşmiş Almanya'nın
başkenti Berlin'de o duvarın önündeyim.
Kaçmaya çalışırken ölenlerin anısına
yapılan sergiyi geziyorum.
ABD ve Sovyetler Birliği askerlerinin kontrol
ettiği duvar yapılmadan önceki ünlü kontrol noktası Check Point Charlie'nin
önünde turistlerin fotoğraf çekme yarışını izliyorum.
Soğuk Savaş'ın finalini
gördüm ama başlangıcını okuyarak öğrendim.
Dünyayı geren 45 yılın hikayesini müthiş bir anlatımla aktarıyor.
Daha önce Kısa 1. Dünya Savaşı Tarihi, Kısa 2. Dünya Savaşı Tarihi ve İstihbaratın Kısa Tarihi: Gölge Oyunu kitaplarıyla tanıdığımız İlkin Başar Özal'ın yeni kitabı, 1945'te 2. Dünya Savaşı'nın bittiği Berlin'de Rus ve ABD askerlerinin el sıkışmasıyla başlıyor.
El sıkışmanın ardından başlayan güç mücadelesinin adı tam 45 yıl süren döneme damga vuran Soğuk Savaş'tır.
Özal, kamera gibi kullandığı anlatımıyla, Avrupa'ya Ortadoğu'ya Latin Amerika'ya, Uzak Doğu'ya gidiyoruz.
Başrolde ise iki dev Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği var.
Başkanlar ve genel sekreterler değişiyor ama paranoya değişmiyor.
"Bir gün işgal edilebiliriz" diyerek propagandayla silahlanmaya ayrılan para korkunç boyutlara ulaşıyor.
Halkın durumu ihmal ediliyor, çılgıncasına yarış ve karşılıklı tehdit sürüyor.
Dünya birçok kez nükleer bir yok oluşla karşı karşıya geliyor.
Doktrinler, planlar, öneriler, mekik diplomasisi, zirveler, toplantıların ardı arkası kesilmiyor.
Ama sonuçsuz; hasmını tartma, blöfler, kimse geri adım atmıyor.
Hava biraz yumuşar gibi oluyor derken yeni bir kriz patlıyor.
Hem de bir öncekinden daha acımasız.
Binlerce asker, uçak, gemi sevk ediliyor.
Silahlar, bombalar o coğrafyadakilerin eline tutuşturuluyor ve acımasız bir katliam başlıyor.
Özal, yaklaşık 50 yıllık bir olayı kurgulamanın kolay olmadığını söylüyor, kitabı okuduktan sonra müthiş bir işin altından başarıyla kalktığı anlaşılıyor.
Belgesel izler gibi okuduğum kitabın son noktasını da nefis bir benzetmeyle koyuyor:
Soğuk savaş, çoğu insanın tahmin etmediği bir şekilde, "bir patlama yerine bir iniltiyle" sona erdi.
Demir Lady'i yumuşatan teklif...
ABD Başkanı Reagan 1983'te, Sovyet füzelerini dart ve lazer ışınlarıyla yok
edebilecek uydu ve yer tabanlı silahlar öngören SDI, yani Stratejik Savunma
Girişimi'ni başlatmak istiyordu.
Popüler kültürün etkisiyle bu sistem Star
Wars (Yıldız Savaşları) lakabını aldı.
Ancak ABD'deki politikacı ve bilim
adamlarının yanı sıra müttefikler de tepkiliydi.
Nükleer karşıtı İngiltere
Başbakanı Thatcher kamuoyu önünde eleştirmekten kaçınmıyordu.
Gerisini
kitaptan izleyelim:
Başkan'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Robert 'Bud'
McFarlane, bir sabah Oval Ofis'e çağrıldı.
Reagan doğrudan konuya girdi:
"Bud, Margaret ve biz bu SDI meselesinde anlaşamıyoruz.
Keşke Londra'ya
gidip, en azından eleştiri seviyesini düşürmeyi denesen diyorum.
Böylece
devam ederse ödenek almakta zorlanacağız."
McFarlane İngiltere'ye gidip
Thatcher ile buluştu.
Demir Leydi, iki hafta önce Reagan'a verdiği dersin
aynısını McFarlane'e de verdi.
McFarlane hiçbir yere varamadığını görünce
bir ara verilmesini istedi.
Görevliler odayı terk edince Thatcher'a dönerek,
"Sayın Başbakan, Başkan Reagan SDI'yi destekleyecek İngiliz şirketlerinin
taşeron olma durumunda yılda en az 300 milyon dolarlık gelir elde edeceklerine
inanıyor" dedi.
Ve uzun bir sessizlik oldu.
Sonunda Demir Lady'nin
direnci düşmüştü.
(Sabah Kitap ekinin Aralık 2020 sayısında
yayınlanmıştır.)