Sayfalar

19 Mart 2013 Salı

Türk ve Avrupalı annelerin çocukları


Obezite yazısında kilonun yanısıra ruhsal obezite konusu da önemli deyip bitirmiştik. Bir süre sonra Yaşar Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Elif Durgel Jagtap'ın 4.5 yıl süren bilimsel çalışması yayınlandı. 3-6 yaş grubu çocuk sahibi bine yıkan Türk, Alman ve Hollandalı annenin davranışlarını inceleyen Jagtap, onlara, "Nasıl bir birey yetiştirmek istiyorsunuz?", "Çocuğunuzdan beklentileriniz neler?", "Kültürünüzü ne kadar koruyorsunuz?", "Yabancı uyruklu anneleri nasıl buluyorsunuz?" gibi sorular yöneltmiş. Böylece, Türk ve yabancı annelerin çocuk yetiştirmede gösterdikleri davranış farklılıkları ortaya çıkmış.
Türk anneler: İtaatkâr ve gelenekçi bireyler yetiştiriyor. Çocuklarının saygın bir iş sahibi olmasını istiyor. Çocuğunun gözünün önünde olmasını istiyor. Çocukları ağlamaya başladığında fikrini değiştiriyor. Ceza yöntemini kullanıyor. Hava kötü olduğunda çocuğunu dışarı çıkarmıyor. Yeme, içme ve uyku saatlerini esnetiyor. Çocuklarına kitap okuma alışkanlıkları zayıf. Koruma hissi aşırı.
Avrupalı anneler: Özgür bireyler yetiştiriyor. Meslek seçimine karışmıyor. Çocuklarının kendi başına odasında yalnız vakit geçirmeleri gerektiğini düşünüyor. Çocukları bir şeyi ısrarla isteyince 'hayır' diyorsa bir daha fikrini değiştirmiyor. Cezaya çok az başvuruyor. Hergün yürüyüşe çıkarıyor. Yeme, içme ve uyku saatlerinde titiz davranıyor. Çocuğuna düzenli olarak her gün kitap okuyor. Rahat davranıyor.
Araştırmayı yapan bilim insanı Yrd. Doç. Dr. Jagtap'ın saptamasını da not edin: "İki grup annenin birbirlerine bakış açısı çok farklı. Türk anneleri, yabancı anneleri çok kuralcı ve gaddar buluyor. Küçük çocuklarını odalarında yalnız bırakmalarını çok garipsiyorlar. Yabancı anneler ise Türk anneleri gereğinden fazla yumuşak buluyor."
Araştırma basında yer aldı ancak tek bir değerlendirme yazısı okuyabildim. Markar Esayan, Taraf'taki köşesinde araştırmadan yola çıkarak, bu davranışlarımızın bir toplum ve kültür modeli olduğunu söylüyor. Ve bu modelin böyle biçimlendiğini, insanların da buna göre davrandığını belirtiyor.
Haksız değil ancak verdiği örneğe küçük bir itirazım var.
Esayan, küçükken ayakkabı almaya giden bir çocuğun beğendiği kırmızı renge anne babanın tepki göstereceğini ve başkasını almanız için ikna etmeye çalışacağını söylüyor. Çocuğun ısrarıyla alınan ayakkabının her eşya gibi eskiyip yırtılacağını belirtiyor. Ve diyor ki, muhtemelen size onların önerdiğini alsaydınız böyle olmayacağını söyleyecekler.
Ve final cümlesi olarak da bunun travma yaratacağını özgüveni zedeleyeceğini söylüyor. Ancak umutsuz da değil ilerde bunu aşabileceğimizi de ekliyor.
Esayan bir süredir Pazar günleri köşesinde hayatımız üzerine her birinin üzerinde uzun uzun konuşulacak yazılar yazıyor. İlişkiler, aşk, çocuklar, çekirdek ailemiz gibi...
Üstelik kendini de içine katarak hesaplaşmasını yaparak, örnekler vererek yapıyor.
Ancak bu yazısına küçük itirazım var demiştim açayım:
Bizim gibi orta halli ailelerde eğer ki çok çocuk da varsa ana babayı da anlamak gerek diye düşünüyorum. Ya da o zaman kızıyordum şimdi hak veriyorum diyelim.
O ayakkabı bir kere alınıp atılmamalıydı, eskiyene kadar giyilmeliydi. Çünkü ayırabilecekleri bütçe o kadardı.
Kira, okul masrafı, giyim kuşam, sağlık, mutfak masrafı derken bir de çocuğun ayılıp bayıldığı bir ayakkabıya destek çıkmıyordu haliyle.
Bugünkü gibi, onlarca marka ve ucuzluk da hak getire...
Ancak araştırmanın sonuçlarını da göz ardı edemeyiz tabii ki... Yetiştirilmemize bağlı olarak kendimiz ailemiz ve çevremizle ilişkilerimiz de iniş çıkışlar yaşıyoruz.
Bir önceki yazıda ele aldığımız Y Kuşağı bakalım ilerde nasıl olacak ve nasıl çocuklar yetiştirecek...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder