Alman edebiyatının en önemli yazarları arasında gösterilen Judith Kuckart'ın 1990'da kaleme aldığı ilk kitabı Silahı Seçmek Türkçe'ye ilk kez çevriliyor. Kuckart, yeni bir soluk ve yeni bir ses arayanların kayıtsız kalamayacağı bir isim...
Yaprakların sararmasıyla dökülmesi bir olur. Akşamüstleri aniden iner, hafiften de üşütmeye başlar. Sahilde, köprüde, Boğaz'da oltalar atılır.
Ve kitap şenliği başlar.
Sonra bir kadın gelir, bir hikaye anlatır.
Anısından yola çıkarak ülkesinin siyasi tarihinden dramatik bir hikayedir bu. Terör, acı ve mücadele vardır ama umut da vardır kitabında: "Hayat, ölmek için yaşama açlığıdır. Hayat bir şans ama en yüksek değer değil. Hayatı aşk gibi yaşamak gerekir."
35. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı'na onur konuğu olarak Almanya'dan 30 yayınevi, 13 konuk yazar katılıyor. Onlardan biri de sonbaharla gelen kadın yazar Judith Kuckart.
Alıntıdaki kitabının adı Silahı Seçmek de bugün piyasada olacak.
Aslında bu onun ilk kitabı, 1990'da kaleme aldığı romanı Türkçe'ye ilk kez çevriliyor. Ülkesi Almanya'nın terörle sarsıldığı 1970'lerde RAF (Kızıl Ordu Fraksiyonu) militanı bir kadın ve onun anlatan diğer kadının hikayesi bu. Teröre övgü değil, gerçeği aramaktadır iki farklı kuşaktan kadınla...
Soğuk Savaş dönemiyle refah toplumunu karşılaştırır.
Kuckart'ın "Anlatan insanın her zaman sorulacak bir sorusu vardır. Anlatmak her zaman memleketle ilgili bir şeydir" sözleri kitaplarının da özetidir.
DANS, EDEBİYAT VE TİYATRO
Dans eğitimi alan Kuckart, üniversitede edebiyat ve tiyatro okudu. Kurduğu Skoronel Dans Tiyatrosu ile 1985-1998 arasında Almanya'da ve uluslararası sahnelerde yazar, dansçı, koreograf ve rejisör olarak katkıda bulunduğu 17 oyun sahneye koydu.
Bir yandan serbest rejisörlük yapan Kuckart'ı 1990'ların başından itibaren edebiyatta görmeye başlıyoruz. Wahl der Waffen (Silahı Seçmek, 1990) ile başlayan yazarlık kariyerini Die schöne Frau (1994), Der Bibliothekar (Kütüphaneci, 1998), Lenas Liebe (Aşkı Anımsamak, 2002) gibi romanları ve iki hikâye kitabıyla sürdürdü.
Aralarında Rauriser Edebiyat Ödülü ve Villa Massimo Bursu'nun olduğu birçok ödüle layık görüldü. Sıra dışı bir kadının hikayesini anlattığı Aşkı Anımsamak da "Neden aşkı anımsamak, aşkın kendisinden daha güçlü bir duygudur" sorusunun peşine düşer.
Kütüphaneci ise ölüme varan saplantılı bir aşkın hikâyesi...
Kitap Aristo'nun bir sözüyle başlar: "Her hareketin hedefi durağanlıktır Çünkü her hareketin sonunda kalıcı bir şey olması gerekir."
Hans-Ullrich Kolbe 53 yaşında bir kütüphanecidir. Bir akşam Paris'teki bir gece kulübü hakkında bir kitap okur ve ardından okuduklarını gerçek hayatta aramaya başlar. Berlin gecelerindeki voltalarında kızıl saçlı Jelena'ya rastlar. Jelena kızı yaşında ve bir gece kulübünde dans etmektedir. Kolbe'nin şovu seyretmesiyle birlikte felaket yaklaşmaya başlar. Judith Kuckart, Almanya Ulusal Standı'nda 14 Kasım'da Silahı Seçmek'in tanıtımını yapacak.
15 Kasım'da ise yine aynı yerde "İki İnsan Karşılaştığında..." etkinliğinde Nermin Bezmen ile aşk üzerine söyleşecek.
(Sabah Kitap ekinin Kasım 2016 sayısında yayınlanmıştır.)
DÜŞERKEN GÖLGESİNİ BİLE BIRAKMIYOR YERE...
BİR GÖZÜ PARLAKLIK İÇİNDE ÜZGÜN, DİĞERİ İSE...
"Bar tezgâhında dönüp arkasına baktığında Ludwig'in iki gözü birbiriyle hemfikir değil. Birisi derin bir parlaklık içerisinde üzgün, diğeri ölmüş. Sigarasını boş sigara paketine bastırarak söndürüyor ve başını geriye atıyor. Bu hareketi, ölmekte olan bir hayvanın tutukluğunu çağrıştırıyor. Başıma az daha ne geliyordu, anlatamam, diyor Ludwig."
GÖZLERİNİ DUYABİLİYORDU...
"Hans-Ullrich elini paltosuna doğru uzattı. Dünya geri çekilmişti. Kadın plak bitince çocuk gibi bir parça eğilerek selam verdi. Başını ondan yana çevirdiğinde Hans-Ullrich kadının bakışlarının uzantısını yakalamaya çalıştı. Giderken yakınlaşıyor muydu? Optik yanılgı diye düşünebiliyordu henüz. Sonra düşünme durdu. Gözleri kadınınkilerle iç içe girdi. Jelena'nın ağzı gölgede, gözleri de bunun ucunda duruyordu. Bir mucize diye düşündü Hans-Ullrich ve burnunu kaldırdı. Çölün ortasında siyahlara bürünmüş bir kadın ona doğru geliyordu. Kadın gözlerini açtı; gözler maviydi, anlatılamayacak kadar mavi. Dolu yağıyor, diye düşündü Hans-Ullrich. Kadının gözlerini duyabiliyordu."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder