Tarihçilerin piri Prof. Dr. Halil İnancık ölümünden sonra da aydınlatmaya, yol
göstermeye devam ediyor. İnalcık'ın yeni basılan Osmanlı ve Avrupa (Osmanlı
Devleti'nin Avrupa Tarihindeki Yeri) kitabı iki gücün arasındaki derin ilişkiyi
anlamak için müthiş bir kılavuz
Şurası artık çok belli: dünya yeni
bir hesaplaşmaya gidiyor.
Ortadoğu'daki çatışmalar, Rusya'nın büyük oyuncu
olduğu Kafkaslar, Çin'in ağırlığıyla Uzakdoğu, ABD'nin yeni başkanını seçmesiyle
Amerika kıtası ve 600 yıldır iç içe yaşadığımız yanıbaşımızdaki Avrupa...
Günümüzün en büyük meselesi göçler. Değişen dünyada geri kalmış, ezilmiş,
sömürülmüş halklar dengeleri altüst etti. Bugüne kadar insan hakları, demokrasi,
vicdan ve hürriyetleri dilinden düşürmeyen ülkeler şaşkınlık içinde. Nefret ve
çatışma diliyle soslanmış ırkçılık insanlığın tüm değerlerini sarsıyor.
Böyle
zamanlarda tarihin kılavuzunda yol almak, gelecekteki sis bulutlarını
dağıtır.
Gerçeği, nedenleri ve sonuçlarıyla kavrayıp, olguları yerini
oturtmada yardımcı olur.
Geçen yıl bu zamanlar İstanbul'daki Tophane-i Amire
Kültür ve Sanat Merkezi'nde açılan "Osmanlılar ve Avrupalılar: Geçmiş Zamanlar
ve Olasılıklar" sergisi iki büyük gücün bugüne kadar etkilerini sürdüren 600
yıllık kültürel etkileşimini konu ediniyordu. Küratör Beral Marda, "Bu ilişki
toplumun yetersiz tarih bilgisiyle, TV dizilerinden edindiği Osmanlı
tahayyülünden çok başka bir durum" tespitini yapıp eklemişti:
"Modernizm iki
yönlü işledi: Batı, modernizme tinsel derinlik katmak için Doğu'ya, Doğu da
geleneksel sanatına modernizm katmak için Batı'ya yöneldi."
Yalnızca kültürel
değil siyasi, askeri ve ekonomik alanlarda da iki taraf birbiriyle derin bir
ilişki kurdu. İbre bazen Osmanlı'dan yana bazen de Avrupa'dan yana
döndü.
Ancak yönü her zaman askeri gücün etkisiyle siyaset ve ekonomik
büyüklük belirledi.
Geçen yıl 100 yaşında kaybettiğimiz tarihçilerin piri
olarak anılan Prof. Dr. Halil İnalcık ölümünden sonra da aydınlatmaya yol
göstermeye devam ediyor.
İnalcık hocanın yeni basılan "Osmanlı ve Avrupa
(Osmanlı Devleti'nin Avrupa Tarihindeki Yeri)" kitabı iki gücün arasındaki derin
ilişkiyi kavramak için müthiş bir kılavuz.
72 kitap ve 500'e yakın
makalesiyle tarih bilimine damgasını vuran İnalcık, Amerikalı sosyal bilimci
Immanuel Wallerstein'ın, "Yeni kuşak tarihçiler, Akdeniz, Osmanlı ve Balkan
tarihi üzerindeki birçok yanlışın tashih edilmesini ona borçludur" sözlerini bu
kitabıyla bir kez daha doğruluyor.
İnalcık diyor ki: "15. yüzyılın
ortalarından itibaren Osmanlı, Avrupa tarihini şekillendirmede çok önemli bir
rol oynamıştır. Osmanlı'ya referansta bulunmaksızın raison d'etat, reel
politik, güç dengesi ve hatta Avrupa kimliği gibi kavramları açıklamak mümkün
değildir. Osmanlı ile Avrupa arasında karşılıklı etkiler aşikâr olduğu halde
maalesef bu etkileşim Batı tarihçiliğinde çok fazla dikkate alınmamıştır.
Hristiyan Haçlı geleneği, uzun süren savaşlara bağlı olarak gelişen düşmanlık,
kültürel yabancılaşma gibi bazı tarihsel nedenlerden ötürü ve belki de
Osmanlı'nın Aydınlanma sürecinin dışında kalması dolayısıyla Osmanlılar Batı
tarihçiliğinde genellikle Avrupa ve Avrupalılığın karşıtı ve antitezi olarak ele
alınmıştır. Oysa taraflar arasında çatışmadan çok daha fazlası
mevcuttur."
Osmanlılar'ın Avrupa'daki bir kuvvetin, kıtanın tamamını
hakimiyeti altına alıp Haçlı seferi örgütleyebilmesine karşı zayıf devletleri
desteklemeyi temel politika olarak seçerek bugünkü Avrupa Siyasi Coğrafyası'nın
ortaya çıkmasında birinci derecede etken olduğu bir gerçeklik olarak önümüzde
duruyor.
Osmanlı'nın 16. yüzyılda Avrupa'daki kuvvet dengesinde aktif rol
aldığını ve bunun sonucu olarak Batı'daki ulus devletlerin yükselişinde önemli
bir rol oynadığını belirten İnalcık, Kanuni Sultan Süleyman döneminin büyük
tarihçisi Matrakçı Nasuh'un Süleymanname adlı eserinden örnek
veriyor.
İmparator, "kayserlik" yani tüm Avrupa'nın başı olmak iddiasıyla
Fransa'yı Müslümanlara karşı ittifaka zorlamış, bu nedenle İslamın sultanı
Süleymanın Fransız kralı ile ttifakı bir zorunluluk halini almıştır; eğer Fransa
bu ittifaktan cayarsa bütün Hırıstiyan dünyasının Osmanlılara karşı tek bir
cephe halinde birleşmesi kaçınılmaz olurdu diyor.
İnalcık'ın bu
değerlendirmeye yorumu çok nettir: "O zaman Osmanlı tarihçisinin görüşü,
Osmanlıların da Avrupa da bir güçler dengesi politikası izlemek zorunda
bulunduklarını açıkça ifade etmektir. Osmanlıların Hıristiyan bir devletle
ittifakını, bir real-politik gereği gibi gördüklerini göstermektedir."
Aynı
zamanda Doğu Avrupa politikalarındaki büyük bir güç olarak, o zaman bölgede
hakimiyet kurmaya çalışan Jagellonlara ve Altın Ordu'ya karşı Moskova-Kırım
ittifakını destekleyen Osmanlılar'ın, Rusya'nın da yükselişine katkıda
bulunduğunu da belirtiyor.
Siyasi ve askeri ilişkilerin yanında bence asıl
belirleyici olan ekonomik bağlantılar ve anlaşmalardır ki bugüne derin izler
bırakmıştır.
Ön Asya, Balkanlar ve Arap topraklarını kaplayan geniş Osmanlı
ülkeleri Avrupa'nın iktisadi gelişiminde, ilkin Avrupa- Asya ticaretinde bir
antrepo, sonra bir pazar olarak oynadığı rolün altı çizilen kitapta önemli
tespitler de vardır.
Osmanlılar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilere daha
sonra da Venedik ve Floransa'ya verdiği ticari imtiyazlarla (kapitülasyonlar) bu
cumhuriyetlerin Levant ile ticaretlerini sürdürmelerini garanti altına almış ve
Rönesans İtalya'sının ekonomik refahına önemli katkıda bulunmuştur.
Ticari
imtiyazları sırasıyla 1569'da Fransa'ya, 1580'de İngiltere'ye ve 1612'de de
Hollanda'ya verilerek Avrupa'yla ticareti genişletmişlerdir.
16. ve 17.
yüzyıllarda Fransa, dış ticaretinin yarısını Osmanlı ülkeleriyle
gerçekleştirirken, büyük ticaret kampanyalarının öncüsü olan İngiltere'de Levant
Company, bu ülkenin dünyadaki ticari yayılışının ve kapitalist gelişiminin
temelini atmıştır.
(Avrupa Birliği'nden ayrılma kararı alan İngiltere'nin
Başbakanı, ABD'den sonra hemen Türkiye'ye geldi. Ticari ve askeri ilişkiler yeni
pazarlar arayan İngiltere'nin girişimi tarihin ışığında daha net görünüyor
sanırım.)
Kitapta kültürel ilişkiler de ele alınmış; diplomatlar, seyyahlar,
sanatçıların gözüyle o dönemin belgeleri önemli örneklerle verilmiş.
Halil
Hoca bir derya, öğreneceğimiz daha çok şey var.
(Sabah Kitap ekinin Şubat 2017 sayısında yayınlanmıştır.)
KANUNİ'SİZ OLMAZ...
Halil İnalcık'ın kitabıını tamamlayacak bir kitap da yeni baskı yaptı.
Tarihçi Özlem Kumrular'ın yayına hazırladığı Muhteşem Süleyman kitabı, başta
İnalcık olmak üzere yerli yabancı akademisyenlerin makalelerinden oluşuyor. Hiç
kuşkusuz Osmanlı ve Avrupa ilişkileri, Sultan Süleyman dönemini bilmeden
anlaşılmaz. Bunun temellerini sarsılmaz biçimde imparatorluğun en ihtişamlı
dönemini yaşatan Kanuni atmıştır. Timaş Yayınları'ndan çıkan ikinci baskıda
padişahın Avrupa, Akdeniz siyasetinden nikris hastalığına, Mohaç Savaşı'ndan
Viyana Kuşatması'na, İspanyol edebiyatındaki yankılarından İstanbul'daki imar
faaliyetlerine kadar birçok konu yer alıyor. Bugünü anlamak için nedenleri ve
sonuçları önyargılardan uzak önümüze koyan iki iyi kitap.
Dahası iyilik
güzellik...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder