Sayfalar

27 Temmuz 2018 Cuma

Ölürse ten ölür, canlar ölesi değil*

Tarihçilerin şeyhi Halil İnalcık ölümünden sonra bile aydınlatmaya devam ediyor. Prof. İnalcık'ın Osmanlı İmparatorluğu başlıklı iki ciltlik kitabı ufuk açıp, ilham veriyor. *(Yunus Emre)

"Halil Hoca bir derya, öğreneceğimiz daha çok şey var."
2017 Şubat'ının kitap ekinde Halil İnalcık'ın "Osmanlı ve Avrupa (Osmanlı Devleti'nin Avrupa Tarihindeki Yeri)" kitabını tanıtırken sözlerimi böyle bağlamışım.
Çok geçmedi, iki ciltlik muhteşem bir külliyatla yine sökün etti.
Halil Hoca, "durun daha bildikleriniz bir şey değil, anlatacaklarım bitmedi" der gibi bizi aydınlatmaya devam ediyor.
Osmanlı İmparatorluğu başlığıyla kutu halinde Kronik Kitap'tan satışa sunulan iki ciltlik eserin ilki, Toplum ve Ekonomi, ikinci cildi ise Sultan ve Siyaset adını taşıyor.
Tarihçilerin şeyhi, kutbu olarak anılan Prof. Dr. Halil İnalcık Osmanlı konusunda dünyada önemli bir yere sahip.
Bazı konularda tek dense yeridir.
Yetiştirdiği öğrenciler, kitapları, makaleleri, ders verdiği yerli yabancı üniversitelerdeki saygınlığıyla haklı bir üne sahip.
Emekle, çileyle, zorluklarla ama hiç yılmadan okuyarak, öğrenerek, aktararak vardığı zirve kolay kolay doldurulmaz.
Okuma ve öğrenmeye inancı öyle bir tutkudur ki hayatı boyunca onu terk etmemiştir.
Üç yıl önce yine iki cilt halinde çıkan Tarihe Düşülen Notlar kitabında yer alan genç bir tarihçiyken yaşadığı olay her şeyin özeti gibidir.
1956 yılında İspanya'daki V. Beynelmilel Onomastik (İsim Bilimleri) İlimler Kongresi'nde katılan İnalcık "Yer adları kaynağı olarak Osmanlı Tahrir Defterleri" tebliğini okuyor.
Kongre kapandıktan sonra herkes gezerken o bir hafta boyunca İspanyol arşivlerine girip Türkçe, Arapça vesikaları inceliyor.
Yeni kitabına dönersek sunuş yazısında "Osmanlı Devleti'nin iktisadi, toplumsal ve idari mekanizmalarının temellerinin anlaşılmasına yetecek yoğunlukta araştırmalar" olduğu bilgisi veriliyor.
Toplum ve Ekonomi adıyla sunulan ilk ciltte yer alan 14 makale, 1943-1992 yılları arasında çeşitli yerlerde yayımlanan çalışmalardan oluşuyor.
Osmanlı toplumunun asli unsurlarından sipahiler ve köylülerinden İslam arazi ve vergi sistemine, 15. yüzyılda Rumeli topraklarındaki Hıristiyan sipahilerinden Fatih devrinden önceki tımar sistemine, Osmanlı'nın kuruluş ve inkişaf devrinden 15. yüzyıla kadar Türk topraklarındaki iktisadi vaziyete, Bursa'nın sanayi ve ticaretine dair vesikalara kadar birçok konu yer alıyor. Ayrıca; Hindistan ve İngiltere ile yaşanan pazar rekabeti, örfi-sultani hukuk ile Fatih'in kanunları, Sened-i İttifak, Gülhane Hatt-ı Hümayunu, Tanzimat'ın uygulanması ve sosyal tepkileri, batıdan kültür aktarımı gibi metinler de ayrıntılarıyla işleniyor.
Sultan ve Siyaset adıyla sunulan ikinci cilt ise İnalcık'ın 1960-1994 yılları arasında yayınlanmış erken Osmanlı tarihi, tarih yazımı ve Osmanlı şehir ve hukuk tarihi ile ilgili 15 çalışmasını bir araya getiriyor.
Erken dönemdeki Osmanlı Beyliğinin idaresine en büyük tehditin uçlardan geldiğini örnekleriyle anlattığı ilk makalesinde şu tespiti yapıyor:
"Böylece Osmanlı Devleti mutlak ve merkeziyetçi idareyi o kadar büyük bir başarı ile teşkil etti ki, Avrupa'daki mutlak yönetim teorisyenleri bunu bir model olarak sunmaya çekindiler."
İnalcık daha sonra krize sürüklenmenin sebeplerini de tespit ediyor ve nedenlerini anlatıyor.
Halil Hoca'nın Osmanlı'nın Kuruluşu'nun Bafeus Savaşı'yla başladığı tespiti ve iddiası da hala ortada duruyor.
Bu konudaki makalesi de bilgi, belge ve örneklerle destekleniyor.
Kanıt toplamak için 90'lı yaşlarındayken İznik civarında yorulmak bilmeden yaptığı arazi çalışmaları hala dün gibi aklımdadır.
Fatih Sultan Mehmed hakkındaki en ünlü kitaplardan birisi Alman oryantalist Babinger'e aittir.
Halil İnalcık, Babinger'in çalışmasını ele alarak zaman, mekan ve isimler konusundaki eksiklikleri tespit ediyor.
Kadılık müessesi ve Osmanlı'daki karar alma , arazi ve toprak vergisi ile Osmanlı hukukunun İslamlaşması da başlıca konular arasında.
Osmanlı maliyesinde vergi toplama, irtikap (yani kamu görevlisinin görevini kötüye kullanması) ve rüşvet başlıklı makale ise ibretle okunabilir.
Hala en büyük sorunumuz olan yolsuzluk meselesinin kökeni üç belgeyle anlatılıyor.
Osmanlı idaresindeki Rum Ortodoks Patriğinin statüsü başlıklı makalenin ekinde Kanuni Süleyman'ın dönemin patriğinin Rumeli'deki gezisi için yönetici ve kadılara gönderdiği emrin orjinali yer alıyor.
Devamında ise Hoca'nın muhteşem yorumu.
Bizans İstanbulu'nun İslam şehrine dönüşümü, Galata'nın durumu ile Osmanlı'nın Karadeniz ve Boğazlar üzerindeki kontrolüne yönelik çalışmalar da ilgiyle okunacak bölümler olarak öne çıkıyor.
Halil Hoca'nın en çok yakındığı konulardan biri de Türkçe'nin geçirdiği evrim.
Önsüzünde, eski tarihli makalelerdeki ağır Türkçe' nin özellikle genç okurlar tarafından yadırganacağını belirtiyor ancak dildeki üslup değişikliğinin de ibretle incelenmesi gerektiğini vurguluyor.
Bir röportajında, "Türkçemiz memleketimizin siyasal ve kültürel gelişimleri dolayısıyla son yüzyıl içinde derin değişimler geçirmiştir. 1947'de kullandığım Türkçe ile 2014'te kullandığım Türkçenin ne kadar esaslı farklılıklar gösterdiğini okuyucu görecektir" diyordu.
Halit Ziya Uşaklıgil, Peyami Safa, Refik Halid gibi romancıların kullandığı Türkçenin korunması gerektiğini, konuşurken yabancı kelimeler kullanmanın Türk kültürü ve diline ihanet olduğuna da dikkat çekiyordu.
"Memlekete ve geleceğine güvenerek çok çalışmalıyız. Esas mesele fikir zenginliğidir" diyen Halil Hoca iki yıl önce 100 yaşında bu dünyaya veda ederken bile zihni pırıl pırıldı. Hala, dünyayı zenginleştirmeye, ufuk açmaya, cesaret ve ilham kaynağı olmaya devam ediyor.
Ne mutlu bize ki onu tanıdık.
(Sabah Kitap ekinin Haziran 2018 sayısında yayınlanmıştır.)



Semavi Hoca'ya veda...
Halil İnalcık'ın kitabını okurken bir büyük tarihçiyi daha kaybettik.
Türk arkeolojisi ve özellikle de Bizans sanat tarihinin sayılı uzmanlarından dünyaca ünlü bir değerimiz Prof. Semavi Eyice de sessizce bu dünyaya veda etti.
Cenazesi Fatih Camisi haziresinde Halil İnalcık'ın yanına defnedildi.
Son yıllarında yanlış tedavi yüzünden görme yetisini kaybeden Eyice Hoca müthiş belleğiyle özellikle İstanbul'un canlı bir hafızasıydı.
Kitapları, öğrencileri, makaleleri, söyleşileriyle Türk kültür ve sanat tarihine katkıları unutulmazdır. Ancak bir köşede unutulmaktan ve tarihi eser muamelesi görmekten yakınıyordu.
4 yıl önce Semavi Eyice Kitabı: İstanbul'un Yaşayan Efsanesi kitabını yazarken onunla söyleşiyi yapan Selim Efe'ye "Ayrıntıları verirken bir yardım aldı mı" diye sormuştum.
"Hayır, her biri hafızasında sanki dün yaşanmış gibi duruyordu" demişti.
(Sabah Kitap ekinin Haziran 2018 sayısında yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder