Osmanlı tarihini ele alırken nasıl bir yöntem izlenmeli? Tarihçilerin duayeni Prof. Dr. Halil İnalcık vefatından önce yazdığı, yeni yayımlanan Osmanistik Bilimi'ne Katkılar kitabında tarihe yaklaşımla ilgili bilimsel yöntemler öneriyor.
Osmanlı tarihçiliğinin anıt isimlerinden Halil İnalcık, yalnız bizde değil,
dünyada da saygın bir yere sahip.
100 yaşında kaybettiğimiz Halil Hoca,
malum son anına kadar çalıştı, üretti ve bize tarihimizi anlattı.
Aramızdan
ayrılalı altı yıl olmasına rağmen, eserleriyle, düşünceleriyle hâlâ yol
göstermeyi sürdürüyor.
Neredeyse her yıl bir kitabı yayınlanıyor.
İş
Bankası Kültür Yayınları'ndan yeni çıkan Osmanistik Bilimi'ne Katkılar/ Seçme
Eserleri-XVI kitabı da ölümünden önce hazırladığı çalışmalarından
biri...
Hayatını anlattığı Kendi Ağzından Şeyh'in Hikâyesi aslında
onun çalışma azmine ilişkin ipuçlarıyla dolu.
Daha Balıkesir'de lise
öğrenimi görürken ne yapmak istediğini biliyor.
Sabır, tutku, azim ve
çalışmaktan taviz vermeden, zorluklara göğüs gererek, müthiş mücadelelerle
hedefine ulaşmaya çalışan bir karakteri var.
Halil Hoca, bu kez Osmanlı
konusunda çalışma yapmak isteyenlere, tarih öğrencilerine ve tarih meraklılarına
bir kılavuz veriyor.
Merkeziyetçi bir yapılanma olan Osmanlı yönetim
sisteminin, iktisadi ve bürokratik örgütlenmesini analiz etmek için sağlam bir
metoda ihtiyaç vardır: Bu da filololoji alanıyla desteklenen text-kritik
metodudur. Yani metinlerin eleştirel bakış açısıyla bir süzgeçten geçirilerek
karşılaştırmalı olarak değerlendirilmesi.
Bu metot, eski belgelerin kaynak
olarak kullanılmasında Batı'da başlayıp tüm tarihçilerin fikir birliğine vardığı
yöntemlerdir.
İnalcık, modern tarihçiliğin olmazsa olmazı text-kritik
metodunun, arşiv çalışmalarında üniversite ve akademik çevreye tam anlamıyla
yerleşmesini istiyor.
Osmanlı tarihçiliğinde bu metodu ilk kez, 1. Dünya
Savaşı sırasında ülkemizde bulunan Avusturyalı ve Alman uzmanların denediğini
belirtiyor.
Daha sonra birçok Türk araştırmacının da bu yöntemi izlediğini
söylüyor.
Osmanistik terimi de bu metodun özü aslında.
Bir devlet, insani
ve maddi kaynaklarını tespit etmek için istatistik biliminden yararlanır.
Osmanlı istatistik defterleri bu konuda eşsiz bir örnek.
Doğruluğu,
kapsamlı oluşu, uygulanması, kayıt yöntemleri ve referanslarıyla; o dönemin
Avrupa'daki benzerlerinden daha karmaşık ve daha gelişmiştir.
Halil Hoca, bu
metodun, İslam halifeliği, İran ve Orta Asya örneklerinin bir devamı olan kadim
Mezopotamya medeniyetlerine kadar izlenebileceğini açıklıyor.
Bizans
İmparatorluğu'nun da benzer bir defter kayıt sistemi kullandığını
belirtiyor.
İmparatorluğun bir ucu Sırbistan'da,
bir ucu Suriye'de, Van'da, Arap çöllerinde, Kuzey Afrika'da, Kırım'dadır.
Tüm bu bölgelerdeki her türlü insan, asker, toprak hareketleri istatistik
defterleri sayesinde izlenirdi.
İnalcık örnek veriyor: "Merkezdeki bürokrat;
bir sancakta hangi köyde çeşitli statüde ne kadar nüfus bulunduğunu, köylerden
hangilerinin ne kadar toprağı olduğunu, hangilerinin topraksız olduğunu,
ürettiği ürün miktarını ve fiyatını kısa bir zamanda bulur, belirler ve gereken
kararları alırdı."
Yani doğru ve kapsamlı veriler sonucu, özgün bir
istatistikle Osmanlı'da idari sistem mükemmel yürürdü.
Ya da toprağın işlenmesi.
Ki imparatorluğun üzerine titrediği bir meseledir.
Açlık en büyük korkudur Osmanlı'da.
Halkın buğday ve arpa gereksinimi için miri toprak sisteminin işleyişinin nasıl özenle takip edildiğini İnalcık tane tane anlatıyor.
Şehnameler, Surnameler, Vakanüvisler, Şeriye Sicilleri, Gazavatnameler başlıklarıyla anılan kaynakların değerlendirmeleri nasıl yapılmalıdır?
Halil Hoca bunları da ayrıntılı ele alıyor, örnekler veriyor.
Divân-i Hümâyûn'da veziriazama bağlı yazı işleri ile ilgili kalemlerin ve katiplerin daire reisi Reisülküttab'ın önemine işaret ediyor.
Ve ona bağlı alt kadroların görevlerini anlatıyor.
Malum Osmanlı'da her türlü belge türü için ayrı bir yazı ve üslup kullanılırdı.
Maliye yazılarında siyakat yazısı, fermanlarda divâni yazı gibi...
Bu ayrımları bilmek önemli.
Ki sadece bizim için değil Osmanlı içinden çıkan devletler için de...
Çünkü Türkiye Cumhuriyeti arşivlerindeki 150 milyona yakın Osmanlı belgesinin çoğu, imparatorluğun o dönemdeki sınırları içinde kalan onlarca devleti de yakından ilgilendiriyor.
Halil İnalcık, Osmanlı tarih yazıcılığının başlangıcını ve günümüze kadar nasıl ilerlediğini de anlatıyor.
Hammer gibi yabancı tarihçilerin çalışmalarını es geçmiyor.
Türk tarihçilerinin de hakkını veriyor.
Osmanlı tarihçiliğinin duayenleri Fuad Köprülü, öğrencisi olduğu, birlikte çalıştığı meslektaşı İsmail Hakkı Uzunçarşılı ve Ömer Lütfü Barkan gibi isimlerin çalışma tarzlarını, akademik yöntemlerini, çığır açan kitaplarını ele alıyor.
Ve bu anıt isimlerin yanında yetişen öğrencilerinin de yeni kapılardan geçerek Osmanlı tarihçiliğini daha ileri taşımasını minnetle anarak.
Halil İnalcık Hoca bir derya, hâlâ ufkumuzu genişletiyor, yol gösteriyor.
Daha ondan öğrenecek çok şey var.
(Sabah Kitap ekinin 2022 Şubat sayısında yayınlanmıştır.)