Bozcaada'nın her halini bilirim.
Eh 20 yıllık adalıyım ne de olsa; havasını, suyunu, çivi gibi denizini, koylarını, deli rüzgarını, yağmurunu, kekik kokan topraklarını, daracık sokakları, çay bahçelerini, limanını, bağlarını, üzümlerini, bağ bozumunu, meyvesini, sebzesini bilirdim de kaderde salgın dönemini de yaşamak varmış.
Yılbaşından bu yana sokağa çıkma yasağı, maske, mesafe, önlem, seyahat yasağı derken iyiden iyiye "yok bu sene olmayacak" hesabı yapıyordum ki...
Canım Kuzey Ege'nin yolunda buldum kendimi.
Kaz Dağları, Çanakkale'den sonra ver elini Geyikli...
Hani şu Ata Demirer'in efsane üçlemesi Eyvah Eyvah filmleriyle meşhur ettiği belde...
İsterseniz kestirme yoldan gitmeyip Ezine'ye devam edin.
Hemen girişte, otobüs garının yanındaki salaş esnaf lokantasına uğrayın.
Koca tencerelerde pişirilen mercimek çorbası, kuru, pilav ve buz gibi cacığı yemeden geçmeyin.
Kestirmeden giderseniz, Ezine'den 6 kilometre berideki benzin istasyonundan köy yoluna sağa sapın, 100 metre ileride tek katlı şirin bir dükkan var.
Dündar'ın Yeri...
Dündar Amca 3 yıl önce öldü ama eşi ve çocukları sürdürüyor.
Malum Ezine peynirinin bölgesi burası.
Beyaz peynir, sepet peyniri, kendi ürünleri zeytinler, sızma zeytinyağı, bal ve reçelin tadına bakın.
Kıvrıla kıvrıla giden yolun iki tarafında sebze, meyve tarlaları ve 40-50 yıllık zeytin ağaçlarının sonsuzluk hissi veren manzarasıyla yarım saat sonra Geyikli İskelesi'ndesiniz...
Feribot sırasına arabayı koydunuz.
Büfeden buz gibi karadut suyu içmenin zamanıdır...
Salgın döneminde koronanın uğramadığı tek yer olarak haberleri yapılan Bozcaada'ya gidiş eski halini almış bile.
Eyvah ki eyvah, günde tek sefere düşürülen gemi seferleri, saatsiz olarak doldukça kalkara dönmüş.
Hem de tek gemiyle.
Dezenfekte olmadan sürdürülen seferler büyük risk taşıyor.
Günübirlik yolcular da kontrolsüz biniyor.
Hem de itiş, kakış.
Gemide sürekli maske takın anonsu yapılıyor.
Ancak yaklaşık 100 araç alan feribotta, yaya yolcularla birlikte yüzlerce insan üst katta mesafesiz dolaşıyor.
Buranın adı Hıncal Abi'nin yeri... Her öğlen bağların arasından buraya yürüyorum. Niye mi; çünkü internet burada çekiyor. Nasrettin Hoca'nın türbesi gibi her tarafı açık tahta kapının arasında oğlumla gölgeye oturuyorum. Hıncal Abi'nin yazısını gazetedeki arkadaşlara gönderiyorum.
İniş oldum olası kargaşa; iki aracın karşılıklı geçemediği caddede feribot
boşalırken, yayalar yan yana sıkışık halde bekleme yapmak zorunda.
Belediye
hoparlörü "maske" diye bağırıyor.
Yüzde 99 uysa bile, o yüzde bir var ya...
Ama daha önemlisi sosyal mesafe ise hak getire, ona hiç uyan yok.
Esnaf dikkatli, dükkana giriş çıkışlarda uyarı yapıyor, içeriye tek tek
alıyor.
Pansiyonlar ve oteller önlemlere titizlikle uyuyor.
Her şey bıraktığım gibi, deli bir rüzgar esiyor.
Çınarın altındaki
masalarda soluklananlar Madam Sofia'nın limonatasını yudumluyor.
Dev
ağaçların gölgesindeki Çanlı İbo ve Zübeyde Hanım çay bahçelerinde bir tatlı
huzur var.
Wifi şifresi soranlara, "Mustafa Kemal'in doğum ve ölüm tarihi"
diyorlar.
Meydandaki Atatürk heykelinin yanındaki okulun bahçesine kurulu
dev kitap ve müzik çadırı, sıra sıra dizilmiş incik boncuk satıcıları, envai
çeşit reçel satan teyzeler, kekik, ada çayı, nane öbekleri...
Kalenin deniz tarafındaki yürüyüş yolundan mendireğe uzanan kafelerde
karşı kıyıların silüeti izleniyor. Limanda demirli yelkenliler ve devasa lüks
tekneler ise mutavazı balıkçı teknelerine tepeden bakıyor.
Türk Mahallesi'nin başladığı parkta cıvıl cıvıl çocuk sesleri, karşında
tarihi 1500'lü yıllara dayanan ahşap döşemeli cami, Rum Mahallesi'nin ara
sokaklarına dağılmış sonu görünmeyen lokantalar...
Az ötede her yıl
Yunanistan'dan ayine gelen eski Adalılar'ın uğrak durağı görkemli kilise...
Tarihteki adı Tenedos'la özdeşleşmiş şarap dükkanlarının arasından
sıyrılıp restore edilmiş taş evin girişinde Veli Dede'yle buluşun.
Kavala,
sakızlı ve Anna'nın Polonya usulü kurabiyeleri, Belçika çikolatalı bitter pasta,
zencefil ve tarçın karışımlı kek, mis gibi poğaça, simit, ekmek.
Bitmedi;
üzüm, karadut ve koruk suları, reçeller, zeytinyağları...
Kuzu kokoreçi, dondurmacıların ilerisinde Çiçek Pastanesi'nin önünde
kapıda kuyruklar, ekmekleri öyle böyle değil...
Elektrik idaresinin az ötesindeki dede yine yerinde yok.
Küçük
tezgahında 10 sıra fide, altında ise iki kasa var.
Birinde kabak diğerinde
salatalık.
Kendin tart, parayı küçük delikten içeriye at.
Burada her şey başka güzel ve doğal.
Ada tanındıkça ve meşhur
oldukça fiyatlar da artıyor.
Ama yerel meyve ve sebzelerin tadı doyumsuz.
Rüzgar çok sert esiyormuş ne gam, deniz için alternatif bol.
Bu
aralar Gökçeada yönünden poyraz esiyor o zaman Çayır'da denize girilmez.
Ya
Habbele ya da Sulubahçe'ye gidilecek.
Sonra Salhane, Beylik, Mermer Burnu, Akvaryum, Tuz Burnu ve irili
ufaklı onlarca yer var.
Belediye ve kaymakamlığın şezlong ve şemsiye hizmeti verdiği tek yer
Ayazma...
Upuzun sahil kazıklarla ve iplerle düzenlenmiş.
Yürüyüş yolları
ayarlanmış, sosyal mesafe önlemleri mükemmel.
Arabaların park ettiği ve
merkezden düzenli olarak minibüslerin çalıştığı yerde lokanta ve kafeler hizmet
veriyor.
Vahit'in Yeri'nde paçanga böreğinin tadına bakmadan geçmeyin.
Gelişi güzel sağa sola atılan plastikler, şişeler, gıda ambalajları
gitgide daha göze batıyor.
Elektrik, tesisat işleri yapan ustalar ise ara ki bulasın, Ada'nın
sakinliğiyle yavaş yavaş hareket ederler.
Asla zamanında gelmezler ve "acelen
ne dur bi bakem" makamındalar....
Bu kadar gözde, ünlü bir tatil beldesinde telefon ve internet her yerde
çekmiyor iyi mi...
Hele Ada kalabalıksa yandınız.
Telefonunuzu kontrol etmezseniz bir anda Yunanistan'a bağlanırsınız, fatura şişer benden uyarması...
Dönerken bir işletmenin kapandığı haberini aldık, iki kişide korona çıkmış.
Lütfen kurallara uyun; önümüz bayram, daha Polente Feneri'ndeki rüzgar güllerinin altında güneşi batıracağız, Eylül'de bağ bozumuna gideceğiz, meşhur Çavuş üzümünden tadacağız...
Aman diyeyim....
(Hıncal Uluç'un Hıncal'ın Yeri köşesinde yayınlandı. Yazının linki:
https://www.sabah.com.tr/yazarlar/uluc/2020/07/26/hayal-kirikligim-bozcaada)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder