İstanbul'un işgal yıllarına dair anılarını 'İngiliz Komutan Anlatıyor' kitabında aktaran General Harington'ın eseri, tarihimizin en önemli dönemlerinden birini, diğer tarafın gözünden okumamızı sağlıyor.Birinci Dünya Savaşı'nın bitişiyle Osmanlı toprakları olan vatanımız 1918'de işgal edildi.
Başkent İstanbul dahil her yere Müttefikler el koydu.
Komuta İngiltere'deydi, İtalyanlar, Fransızlar da belli bölgeleri kontrol ediyordu.
O sırada Anadolu ise kaynıyordu, milli mücadele örgütleniyordu.
İşte tam da bu zamanlarda İngiltere, Müttefik İşgal Orduları Başkumandanlığı'na General Charles Harrington'u atadı.
Harrington 1920'den 1923'e kadar süren görevi boyunca önemli olaylara tanıklık edecek, büyük krizlerin, anlaşmaların, restleşmelerin arasında kalacaktı.
Osmanlı Padişahı Sultan Vahdettin'in İstanbul'dan ayrılması, Mudanya Ateşkes Anlaşması, Çanakkale'de karşı karşıya gelen iki ordunun sinir harbine varan restleşmesi, Mustafa Kemal'in askerleriyle patlak verecek savaşın son anda sürpriz bir şekilde engellenmesi, Lozan Anlaşması tanıklığı ve İstanbul'un Türk ordusuna teslim edilmesi gibi kader anlarında görevdedir.
İstanbul'un İşgal Yılları/ İngiliz General Anlatıyor kitabı, General Harrington'un ilk kez tamamı yayınlanan anılarını içeriyor.
Bizim için de önemli bir belge niteliği taşıyan kitap, tarihimizin en önemli dönemini öbür tarafın gözünden okumak, her şeyi daha iyi değerlendirip anlamamızı sağlayacaktır.
Parlak bir asker olan Harrington, savaşta birçok yerde görev yaptıktan sonra gönderildiği Konstantinopolis'te çok mutludur.
Teknedeki yemekleri, Boğaz'a vuran ay ışığındaki geceleri, koruları, erguvanları, anlatır.
Boğaz'ın iki yakası arasında yüzmeyi ihmal etmez.
Burada görmeye değer pek çok şey vardı diye yazar.
Herkes seveceği bir şey bulabilirdi: Av, polo, atıcılık, balık tutma, yatçılık, golf, kriket, hokey, tenis, squach ve niceleri...
İyi bir kulüp ve iyi kafeler.
Son derece dostane bir ruh hali hüküm sürüyordu.
Ancak işler bu kadar basit değildir.
O da bunun farkındadır.
"Sizi şimdi bir BBC spikeri gibi Anadolu'ya götürmeli ve neler olduğunu anlatmalıyım" diyerek bir askerin tanıklığına başlar.
Anadolu'da dalga dalga kabaran büyük bir mücadele vardır. Harrington, savaşın ilk zamanlarını bir asker ve kurmay olarak şöyle değerlendirir:
"Bu sıralarda Yunanlılar hücuma geçti ve biraz başarı kazandılar. O başarıyla yetinselerdi işler çok farklı olurdu ancak başlangıçtaki bu zafer onları öyle coşturdu ki savaştan haberi olmayan, ancak, "Ankara'ya doğru" savaş çığlıkları atan kurmayıyla Kral geldi ve sonrasında gayet yetersiz hazırlıkla, nizamsız ve vahşice atıldılar. Bu durum, gerçek bir asker olan ve onları Sakarya Nehri'nde kati suretle durduran Mustafa Kemal'in kalbindeki ateşi yakmış olmalı."
İngiliz General, Büyük Taaruz'dan sonra savaşın galibi Ankara hükümetiyle Mudanya'da pazarlığa oturur.
Karşısında daha sonra Cumhurbaşkanı olduğunda da birbirleriyle mektuplaşacağı General İsmet Paşa vardır.
Onların Çanak dediği Çanakkale'ye dayanan Türk askerine karşı gerekirse savaşması istenir.
Bir kez mağlup oldukları yer onlar için önemlidir.
Harrington, Londra'daki hükümetin savaşa girmesini emreden telgraflarla barış görüşmeleri ve müzakereleri sürdürdüğünü, hem Mudanya'da hem de Çanakkale'de az daha savaşın başlayacağı anları ayrıntılarıyla anlatır.
Londra'daki hükümetin düşmesinin ardından, kariyerinin mahvolduğunu kendisinin Genelkurmay Başkanlığı ya da Feldmareşal ünvanlarına bu yüzden kavuşamadığını belirtir.
Ve bunları umursamadığını barış için feda ettiğini yazar.
100 yıl önce bugünlerde gözbebeğimiz İstanbul hâlâ işgal altındaydı.
4 yıl 10 ay 23 gün süren esaret, 6 Ekim 1923'te sonlandı.
Harington'un kitabını o günleri unutmamak ve bir daha yaşamamak için okumalıyız.
(Sabah Kitap, Nisan 2023 sayısında yayınlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder