İran'ın Eski Savunma Bakan Yardımcısı Ali Rıza Askari'nin, Şam'dan İstanbul'a geçtikten sonra "hassas nükleer" sırlarıyla birlikte ortadan kaybolması, uzun yıllardan sonra CIA'nın gerçekleştirdiği "en mükemmel" operasyon olarak niteleniyor. Ailesi 'kaçırıldı' dese de gelen haberler artık deşifre olan ve İran'ın yakalaması an meselesi olan Askari'nin CIA köstebeği olduğu yolunda... Askari ne ilk ne de son olacak... İstanbul her zaman casusların en gözde yeri oldu. Osmanlı'dan bu yana özellikle İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş döneminde sokakta yürüyen 5 kişiden biri casustu dendiği günler oldu.Ama biri var ki onun gibisi gelmedi:
Harold Adrian Russell (Kim) Philby...
Cambridge Beşlisi olarak anılan ekibin yıldızıydı.
Anthony Blunt, Guy Burgess ve Donald Maclean da diğer aslar...
Beşinci adamın kimliği ise hala tartışılır...
Hepsi de genç yaşlarda 1930'lu yıllarda Sovyet saflarına katılıp kömünizm için çalıştılar. Philby, İngiliz Gizli İstihbarat Servisi MI5'in o zamanki adıyla SIS'de kademe kademe yükseldi. 1949'da Washington'a atandı. Görevi İngilizlerle CIA (Merkezi Haberalma Örgütü) ve FBI (Federal Araştırma Bürosu) arasında irtibatı sağlamaktı. Ve bu görev Batı istihbaratının Sovyetler Birliği'ne açtığı savaşın tam kalbindeydi. Philby'i C görevine yani İngiliz Gizli Servisi'nin başına geçirmek için eğitiyorlardı. Oysa Philby bu sırada KGB'de görevliydi. Ruslar onu Cambridge'den mezun olduktan kısa bir süre sonra işe almış ve ömür boyu sürecek bir görev vermişlerdi. SIS'e sızma görevini...
Bu olağanüstü aldatmaca Philby'i en başarılı sızma ajanı durumuna getirdi. Bütün İngiliz ve Amerikan sırlarını özel olarak öğrenebilen bir Sovyet casusu durumuna. Ancak Philby C olamadan içyüzü ortaya çıktı ve Köstebek 1963'de Moskova'ya kaçtı.
Batı istihbaratına müthiş bir zarar verdi. Yıllar sonra Philby'nin gerçek rolü açıklandığında onu tanıyan bir CIA ajanı şöyle diyecekti: "Philby'nin diğer zamanlarda öğrendiklerini bir tarafa bırakıp 1944-1951 arasındaki süreye bakalım. Batı istihbaratı büyük bir çaba göstermişti bu sırada. Ama bütün bunlar boşa çıkmıştı. Hiçbir şey yapmasaydık daha iyi olurdu.
"İngiliz Gizli Servisi'nin içinde 1944'te Dokuzuncu Bölüm kuruldu. Başbakan Churcill'in emriyle... Bölüm Komünistlere karşı operasyonlar hazırlayacaktı. Sonraları istihbarat konusunda saldırı operasyonları da düzenleyecek bölümün başına da Kim Philby getirildi.
KGB'ye sızma ajanı. Bu görevi sayesinde kendisi de dahil bütün Rus köstebeklerini koruyabilecek ve Moskova'ya İngiltere'nin Sovyetler Birliği aleyhine girişebileceği faaliyetlerini bildirecekti. O da, bir tek kişinin çalıştığı tek odalı bölümü otuzdan fazla memurun çalıştığı ve bütün bir kata yayılmış önemli bir birim haline getirdi. Philby, 1945 ve 1946 kışında Fransa, Almanya, İsveç, İtalya ve Yunanistan'ı ziyaret ederek SIS istasyon şeflerine Dokuzuncu Bölüm'ün planlarını ve gereksinimlerini açıkladı. Komünizm aleyhindeki şebeke yeniden canlandırılacaktı. Tabii bu ajanların hiçbiri tahmin edebileceğiniz gibi asla başarılı olamayacaktı. Asrın Casusu olarak adlandırılan Philby 1947 Şubatı'nda Türkiye'ye tayin oldu. İstanbul'daki Başkonsoluslukta birinci katip olarak çalışacaktı ama aslında SIS'ın buradaki istasyonunu yönetecekti. Anadolu yakasında Beylerbeyi'nde güzel bir yalı buldu. Manzarası şahaneydi. Ev büyük ve bahçesi deniz kıyısına uzanıyordu. Vapur iskelesinin çok yakınındaki bu yalıya daha sonra eşi ve dört çocuğu da taşınacaktı... Çocuklar için burası iyi bir tatil oldu. Bahçede oynuyor, Boğaz'da yüzüyorlardı. Onlarsa partilere, ziyafetlere katılıyordu. Keyifleri yerindeydi. Philby daha sonra buradan Washington'a atandı. CIA ve FBI ile ortak çalışacaktı. Burada tahmin edileceği gibi müthiş işler yaptı. Deşifre olan Blunt ve Mclean'ı uyararak Moskova'ya kaçmalarını sağladı. Ve 1963 yılında Beyrut'ta görevliyken durumu açığa çıkınca KGB apar topar onu Moskova'ya kaçırdı. 25 yıl orada yaşadı. Phliby, 1988'de kendisiyle Moskova'da görüşen bir İngiliz gazetecinin vatanına ihanet ettiği için pişman olup olmadığını sormuştu. Yanıt tam bir İngiliz soğukkanlıığı ve küstahlığındaydı:"Ben kimseye ihanet etmedim. Her zaman aynı fikirdeydim ve aynı işveren için çalıştım. Ben bir sızma ajandım. Karşı taraf oynadığım role inanacak kadar gülünçse bu sadece onları ilgilendirir."İşte böyle, istihbaratın centilmence, soğukkanlılıkla ve müthiş bir zekayla yapıldığı Soğuk savaş günleri geride kaldı. Kendisi de eski bir MI5 çalışanı olan ünlü casus romancısı John Le Carre'nın bile eski tadı yok artık. Ey Soğuk Savaş geldiysen kapıyı üç kere vur...
Philby'nin İstanbul'daki büyük oyunu....
Philby resmi olarak atanmadan önce bir operasyon için 1945 yılında İstanbul'a gelmişti. O yılın ağustosunda İngiliz Başkonsolosluğu'na bir Rus gelir. Bu Sovyet Başkonsolosu Konstantin Volkov'dur... Aslında KGB'nin bir subayıdır ve Batı'ya iltica etmek istemektedir. Karısıyla kendisini Kıbrıs'a göndermelerini ve 27.500 sterlin de para talep etmektedir. Karşılığında İngiltere'de çalışan üç Sovyet ajanının gerçek adlarını açıklayacaktı. Volkov, "İkisi Dışişleri Bakanlığı'nda biri de Londra'daki karşı casusluk örgütünün başında" der. Bilgiler Volkov'un isteği üzerine Londra'ya bir çantada kuryeyle gider. Tabi doğru Philby'nin önüne... Açığa çıkma ihtimali üzerine zaman kazanmak için oyalama taktiğine başvurur. Sonra da İstanbul'a doğru yola çıkar. Philby'nin şansı yaver gider, fırtınadan uçağı Tunus'a iner. Kahire'deki İstanbul uçağını kaçırır. Geldiğinde hafta sonudur ve elçinin tatil planlarını bozmak istemez. Volkov'u aradıklarında, "Gürültü ve çarpma sesleri arasında 'o Moskova'da' yanıtı verilir. Üç haftalık bekleme süresinde haber Moskova'ya ulaşmış ve onlar da gerekeni yapmıştı. Birkaç hafta sonra bir Sovyet askeri uçağına sedyeyle, yüzü gözü iyice sarılmış birini bindirirler.Yıllar sonra Philby bu olay hakkında şöyle diyecektir: "O kötü biriydi ve başına gelenleri hak etmişti." 2007 /Sabah
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder