100 yıl önce ülkeler 1. Dünya Savaşı'na girerken böylesi bir felaketle karşılaşacaklarını öngörmemişti. Osmanlı İmparatorluğu'da bu savaşta yerini aldı, birçok cephede savaştı ve yarım milyon insanını yitirdi. Tüm dünyada 16 milyon insanın hayatına mâl olan savaş belki dört yıl sürdü ama yaraları hâlâ kanıyor...
Üstünden tam 100 yıl geçti. Ulus devletlerin ortaya çıkışı, frenlenemeyen milliyetçilik, endüstrileşmenin hırsıyla paylaşım hesapları kaçınılmaz sonu getirmişti. 1914 yılının 28 Temmuz'unda başlayan ateş 1918'de kesildiğinde ilk küresel savaşın yarattığı yıkımın dehşeti ortaya çıkmıştı. Yaklaşık 16 milyon insan hayatını yitirmişti. Geride kalan 20 milyon yaralı ve 8 milyona yakın esir ve kayıp da savaşın acımasız bilançosuna yazılmıştı.
Tank, makineli silahlar, denizaltı, uçak-zeplin, zehirli gaz, mayın ilk kez bu savaşta kullanılmıştı. Osmanlı dahil üç imparatorluk tarihe karışmış, sınırlar yeniden çizilmiş, yeni ideolojiler ortaya çıkmıştı. Ancak hiçbir şey yaşanmamış gibi 20 yıl sonra Avrupa yeniden birbirinin gırtlağına sarılmış tüm dünyayı da bataklığın içine çekmişti. (2. Dünya Savaşı)
Aradan geçen 100 yıla rağmen insanoğlu kendi eliyle yarattığı en büyük yıkımın, en büyük felaketin yaralarını hâlâ saramadı. Halının altına süpürülen sorunlar yıllar içinde bir bir ortaya çıktı. 1980'li yılların sonu Avrupa'daki çalkantıyla geçirildi. 90'lı yıllarda ise Balkanlar'daki vahşet (Yugoslavya'nın parçalanması) yaşandı.
Kafkaslar hâlâ durulmadı. İçin için yanan pamuk gibi arada bir alevleniyor. Mısır başta olmak üzere, Libya, Tunus, Cezayir'de hep sorunlar yaşandı, yaşanıyor.
Ortadoğu ise hiç durulmadı. Çok nadir barış geldi 100 yılda bu topraklara. Bugün Irak, Kerkük, Kobani, Filistin hiç gündemden düşmüyorsa sebebi 1. Dünya Savaşı'dır. Savaş bittikten sonra yapılan barış anlaşması aslında yeni savaş ilanlarından farksızdı.
Bu yüzden o anlaşmalara "Barışa Son Veren Barış" deniyor... Avrupa 2014 yılını, yaşadığı büyük acının hakkını vererek geçirdi. Yeni gelişmeler ışığında konferanslar, paneller, oturumlar, kitaplar, araştırmalar, filmler, belgeseller birbirini izledi.
DÖRT BİR YANDA CEPHE
100 yıl önce bir Sırp milliyetçisinin Avusturya-Macaristan Arşidükü Ferdinand'ı öldürdüğü Saraybosna anmaların başladığı yer oldu. Bu anmalara Türkiye'den katılan tek tarihçi Doç. Dr. Mehmet Ö. Alkan'dı. Halbuki savaşın en önemli parçalarından biri de Osmanlı'ydı ve sonuçta en çok etkilenen ülkelerin başında geliyordu.
Ancak zafer için göğüs göğüse savaşmak yetmiyordu.
Cephane, giyecek ve gıda en büyük sorundu. Askerler 50 derece sıcaklığın yaşandığı Irak'tan eksi 30'lara düşen soğukta Galiçya, Sarıkamış cephelerine sürülüyordu. Yeterince beslenemiyorlardı. Etkili ve vurucu silahları yoktu. Ardı ardına salgın hastalıklar başgösterdi. Ordu Komutanı Hafız Hakkı Paşa ve bir Alman general tifüsten hayatını kaybetti. Yarım milyon insan şehit oldu ya da yaralandıktan sonra yitirildi. 1 milyonu aşkın yaralı ve hasta vardı. İnsan gücü eridi, tarım etkilendi, ekonomi çöktü.
1. Dünya Savaşı dört yıl sürdü ancak savaş bizim için kesintisiz 10 yıl süren büyük bir dilimi kapsadı. 1912'de patlak veren ve iki yıl süren Balkan Savaşı'yla 550 yıl hüküm sürdüğü Rumeli'yi kaybeden Osmanlı ekonomik ve askeri yıkımın yaralarını saramadan İttihatçılar'ın oldu bittisiyle Dünya Savaşı'na girmişti.
Ardından Kurtuluş Savaşı başlamış ve 1922'ye kadar Anadolu durulmamıştı. İstiklal Marşı'nın şairi Mehmet Akif Ersoy bir şiirinde "Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım" diye seslenecek sonra da "Ah! Karşımda vatan namına bir kabristan yatıyor şimdi" demekten kendini alamayacaktı.
BUGÜNÜ ANLAMAK İÇİN
1. Dünya Savaşı'na girip girmemek, İttihat Terakki'nin ihtirasları o dönemin sorunlarıydı ancak Ermeni tehciri ve Kürt meselesi bugüne miras kaldı.
Ortadoğu'da, Kafkaslar'da Balkanlar'da birisi hapşırsa Türkiye "çok yaşa" deyip kulak kabartmak zorunda. Yaygın söylemle o günlerde cetvelle çizilen sınırların ötesinde Osmanlı'dan miras insanlarımız yaşıyor. Bunlara kayıtsız kalamayız, kalmamalıyız o yüzden 100 yıl sonra 1. Dünya Savaşı'nın nedenlerini, sonuçlarını çok daha iyi bilmek gerekiyor.
Resmi söylemin kırılmaya başlaması, gerçeklerin gün yüzüne çıkması ardı ardına yayınlanan anılar, belgeler ışığında tarihi önyargılardan uzak değerlendirmek gerekiyor.
Siyasi ve ekonomik hırslar uğruna savaşa gönderilen milyonlarca askerin yanı sıra bir o kadar sivilin bir mezar taşı bile yok.
Atatürk'ün bizimkilerden ayırmadan andığı Anzak askerlerine hitabı gibi ölen kahramanların hepsi saygıyı hak ediyor. Ruhları şad olsun ve bir daha savaş olmasın...
(Sabah Kitap ekinin Aralık 2014 sayısında yayınlanmıştır.)