Sayfalar

2 Haziran 2015 Salı

Sararmış defterler ve fotoğraflar bize bakıyor


1. Dünya Savaşı'nın en büyük cephelerinden birini Osmanlı İmparatorluğu açmıştı. Kendi sınırları dışında ittifak yaptığı Almanya, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan'a destek olmak için Galiçya'ya (Polonya) bile gitmişti. Avrupa, Asya ve Afrika'ya yayılmış bu cephelerde yaşananlar birbiri ardına ortaya çıkmaya başladı. Üst rütbeli askerlerin yazdıkları anıların dışında kıyıda köşede, eski Türkçe ile yazılmış notlar, defterler aileler tarafından ortaya çıkarılmaya başladı. Biz de sararmış defterler ve fotoğraflar arasından bir seçki hazırladık. Okyanusta bir damla misali ancak her bir satırı tonlarca yük ağırlığında anılar. Okurken gözyaşlarınızı tutamayacaksınız...

Çanakkale Cephesi: 1 günlük 2 şehit

İstanbullu 21 yaşındaki Teğmen İbrahim Naci, Çanakkale cephesindeki 29 gününü tuttuğu günlüğe yazdı. İbrahim Naci, Kerevizdere'de 21 Haziran 1915 pazartesi günü şu satırları yazdıktan sonra şehit düştü. "Saat 7.00. Geceden beri düşman taarruz ediyor. Şimdi gidiyoruz. Allah hayreylesin. Saat 11.00. Muharebeye girdik. Milyonlarla top ve tüfek patlıyor. Şimdi birinci onbaşım yaralandı. Allahaısmarladık."

Günlügü okuyan bölük komutanı Yüzbaşı Bedri Efendi de devamındaki sayfaya şu satırları yazar:
" Zavallı Naci! Evladım gibi sevdiğim yavrum. Defterine emanet ettiğin gizili duygularını bir peder, bir ağabey yakınlığıyla okudum. Bundandolayı bana darılmaz ve hatalı bulmazsın değil mi?.. Naci, sen ve emsalin ölmediniz, bir iki kazma darbesiyle oyulmuş bir çukura gömülmediniz; siz büyük Türklüğün Müslümanlığın sinesinde hürmet ve saygıyla yaşayacaksınız!.."
Bu satırları yazan bölük komutanı da 12 gün sonra 2 Temmuz 1915'te şehit düşer, son satırları ise tabur imamı ve katibi yazacaktır.
"Acı hatıralarım aileme ulaşabilecek mi" diye soran Teğmen İbrahim naci'nin isteği tam 98 yıl sonra yerine gelecek ve kitap haline getirilecektir.
(Allahaısmarladık- Teğmen İbrahim Naci- Yeditepe Yayınları)

Sarıkamış Cephesi

Ruslara esir düşen Halil Bey:
"Esir düşmüştüm artık, Allah'ım, ya Rabbim acı bizlere... Şimdi bir esirdim ve hürriyetim bitmişti. Ağlamak, yine ağlamak geliyordu içimden, ama ne fayda! Sanki ne vardı kurşunlayıp öldürselerdi, her şey ve bütün macera biterdi. Kendi kendime kızıyordum, içim kan ağlıyordu. Niçin elimde fırsat henüz fırsat varken beynime bir kurşun sıkmamıştım. Bütün bunları düşünürken ayakta duracak takatim kalmamıştı. Sendeliyordum. Bütün sinirlerim çözülmüştü, düşecektim. Ben bu buhranlar ve düşüncelerle kıvranırken, derinlerden gelen bir ses bana: 'Toplan, kendine gel, iradeni yitirme, ona hakim ol' diyordu."
(Elveda Vatanım Elveda Esir kampları) Ergun Hiçyılmaz. Destek yayınları

Sibirya günlükleri:

Yine bu seneyi de esarette binbir türlü düşünceler arasında geçiriyoruz. Bir taraftan Ruslar Erzincan'ı geçmiş, İngilizler Bağdat'a yaklaşmış; diğer taraflarda ailelerimizden bir haber yok. Esaretin günden güne verdiği ızdırabı da artmakta... Her zaman her taraftan derin bir meçhuliyet. Ya Rab seni bari hiç olmazsa çekilen azap ve ızdırapları, katlanılan müthiş mahrumiyetleri telafi edecek mülk ve milleti tes'ide hadim bir sulh nasip eyle ki şimdiye kadar Garplıların muhkum-ı zulmü olan sevgili, zavallı Türkiyemiz yükselsin, tahkir edilen Türk bayrakları her tarafta şanla dalgalansın. biz de şad olalım...
(Kibrit Kutusundaki Sarıkamış - Sibirya Günlükleri M. Fuad Tokad -Timaş Yayınları)


Sarıkamış Cephesi...

Fırka (tümen) yürüyüşü çok üzüntü vericiydi. Asker tek kolda, bir metreden fazla karlar içinde düşe kalka ilerliyordu. hava eksi 15-20 derece, askerin sırt çantalarının ağırlığı 30-35 kilogramdı. Ağır yükün altında zahmet çeken askerler ter içinde kalıyorlar, dinlenmek için yol kanatlarına oturuyorlardı. Asıl felaket bu zaman başlıyordu. Aklı başından gitmiş, canından bezmiş, bitkin bu insanlar, tüfeklerini bacaklarının arasında yere çömeliyor, öylece donup kalıyor, mübalağa olmasın ama görüntüleriyle korkuluk taşlarını andırıyorlardı.
Binbaşı Ziya Bey (Sarıkamış'tan Esarete Haz: Sami Önal- Remzi Kitabevi)

Galiçya Cephesi...

1916 Ağustos sonları... Teğmen Mehmet Şevki'nin anılarından:
Ruslar'ın hazırlığını gören Mehmetçikler, "Gavurun bugün taarruzu var, sıkı durmalı" diyor.
Her an sizi paramparça edip havaya savurması ihtimali olan bu mermi yağmuru altında beklemenin dehşetini hayal edebilir misiniz? Ayakları bağlanmış, bıçağı bekleyen kuzunun hali bile buradaki insan yavrusunun halinden çok az acıklıdır. Bir ara siperinin dar hendeğine ben, Bergamalı Mustafa Onbaşı, Ali Çavuş ve birkaç nefer sıkışmış oturuyoruz. Yüzlerimizde acı bir gülümseme, kalplerde bir sıkıntı; ne kimse konuşuyor ne de konuşma arzusu var. Sağdan soldan yaralı sesleri geliyor ve biz mermilerin düşüşünü sayıyoruz. (Atlas Tarih)

Romanya Cephesi

74. alay subaylarından Üsteğmen Galip Efendi:
Gençlik bu! Savaş kim kulak asar. Kimimiz Aydın'da bıraktığı teyze kızından, kimimiz Üsküdar'da gizli kapaklı mektuplaştığı ezkede güzelinden, kimimizde Kadıköy'de Moda'da Allah7a emanet olan sevgilisinden hasretle bahsediyorduk. Birden zeminliğin kapısına şiddetle vuruldu, arkadan da Rusça bir şeyler söylendiğini duyduk. Baskına uğramıştık. Parabellum tabancalır çektik, kapıya doğru ateş ettik ve kapıyı birden açtık. Attığmız kurşunlarla vurulmuş Moskof zabitleri yere serilmiş yatıyorlardı.

Kuzey Afrika

Teğmen İhsan Efendi (Aksoley) Alman denizaltısından bildiriyor.
Su üzerine çıktığımız zaman ben de kumandanla birlikte kaptan kulesine çıktım. Hava iyice kararmıştı. 4-5 saat su altında kaldığımızı tahmin ediyorum. kumandan hedef küçültmek için meyilli bir vaziyet aldığımızı ve denizaltı gemisine bir su bombasının sürünerek geçtiğini söyledi.

(Sabah Kitap Aralık 2014 sayısında yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder