22 Mart 2012 Perşembe
Beşiktaş Çarşı'sı üstüne...
"Gemlik'e doğru denizi göreceksin sakın şaşırma"
Orhan Veli bu dizeleri boşuna yazmamış. Hakikatten öyledir, Gemlik'e doğru birden deniz çıkar karşına, şaşırır kalırsın, büyülenirsin.
Beşiktaş çocukluğum anıları arasında en mutena yerdedir. 70'li yıllarda Rumelihisarı'ndaki akrabalarımızdan dönüşte, muhakkak mola verirdik. Barbaros Hayrettin Paşa'nın heykeli ve mezarının bulunduğu o koca alanda, oynardık...
Sonra annemin hazırladığı nevaleyi yedikten sonra 28 numaralı Beşiktaş-Edirnekapı yazan son otobüsle Fatih'teki evimize giderdik.
A. Kadir "Bir Beşiktaş tramvayı aldı beni/ Bir Beşiktaş tramvayı sana getirdi" diye yazarken neler düşünüyordu bilmem ama benim Beşiktaş anılarım işte böyle başladı.
İstanbul böyledir, ana caddelerin, bulvarların bir yan sokağı vardır, saparsın ve karşına yüzyılların içinden cıvıl cıvıl hayat dolu rengerenk, çarşılar çıkar...
Kadıköy, Beyoğlu, Samatya, Fatih, Beşiktaş gibi Bizans ve Osmanlı mirasının üstüne kurulu semtlerin çarşılarında kaybolmak kadar güzeli var mıdır.
Gazete binası 9 yıl önce Balmumcu'ya taşındığında benden mutlusu yoktu herhalde.
Hani Kavafis'in dediği gibi,
"Yeni ülkeler bulamayacaksın, bulamayacaksın yeni denizler.
Hep peşinde, izleyecek durmadan seni kent. Dolaşacaksın
aynı sokaklarda. Ve aynı mahallede yaşlanacaksın
ve burada, bu aynı evde ağaracak aklaşacak saçların.
Hep aynı kente varacaksın."
Yazar hüzünle yazmış ama ben çok memnunum yıllar sonra yitmiş bir arkadaşa, bir sevgiliye kavuşmuş gibiyim...
Yıldız'dan aşağıya yürüyüp çocukken 28 nolu otobüse bindiğimiz durağı geçip sağa döndünüz mü işte karşınızda...
İlk göze çarpan uğultu ve kalabalıktır, korkmayın...
Ağır ağır içeri girin ve tadını çıkarın...
Bu çarşıları keşfetmek için görmek değil bakmak ve yaşamak gerek...
Eskiden gecekondular kenti arkadan gelir sarardı şimdi plazalar ve AVM'ler buraları tehdit ediyor. Beşiktaş da Ihlamur yöresinden tehdit altında ama çarşı hala duruyor. Yeni trendlere uygun mağazalardan sonra Sinan Paşa Pasajı'nı geçip kaldırımlı taşlardan yürüyün. Solda labirent gibi sokak, Beşiktaş Köftecisi karşınızda... Minicik bir dükkan, içerde anca dört masa, iki kişinin zor sığdığı bir mutfak. Yemekleri yapan sahibi İbrahim Usta, bembeyaz saçlarıyla önlüğünü giymiş, bir film karesinden fırlamış gibi... Jean Gabin'e benziyor onun da böyle bir filmini anımsıyorum... Hiç kafasını kaldırmadan işini yapıyor, arada "eline sağlık" sözlerine gülümseyerek yanıt veriyor. Oğlu kasada, 4 garson karşı kaldırımda ve dükkanın önündeki 2 masaya hizmet veriyor. Yemek mönüsü bir defterin kağıdına tükenmez kalemle yazılı. Dükkanın duvarlarında buranın müdavimlerinin fotoğrafları asılı.
Yılmaz Erdoğan, Ata Demirer, Cem Davran, Altan Erkekli ve liste uzayıp gidiyor. Çünkü az aşağıda BKM'nin merkezi var. Çevredeki üniversitelerin öğrencileri ve hocaları da lokantayı boş bırakmıyor...
Labirenti döndükten sonra irili ufaklı dükkanlar, köşede bir pasaj ve ilk dükkan Kırk Ambar... Doğal ürünler başta olmak üzere envai çeşit ürün. Ihlamur'dan ekmeğe, şampuandan bala her şey...
Yavaş yavaş çarşının kalbine yürüyoruz.. Sağda bir kilise tam karşısında nefis bir Rum evi... Ve tam ortada balıkçılar... Onların çevresini saran balık restoranları...
Kışkırtıyor, yoldan çıkarıyor sizi...
Balıkçıların ilk sırasında Müddet Usta var, her daim gülümseyen, tanımadığı bilmediği selam vermediği kimse yok.
Öğlen saatleri...
Yıldız, Galatasaray, Mimar Sinan, Bahçeşehir Üniversitesi'nden hocalar, öğrenciler, beyaz yakalı bankacılar, ev kadınları, emekliler... Çarşı yavaş yavaş doluyor...
Tam ortada Beşiktaş'ın şampiyonluğu için yapılan Kartal heykeli... Doğru giderseniz, sağda Karadeniz dönercisi... Saat 16.00 dedin mi koca döneri bitirir... Ama ne döner...
Tam sol yapın, iki Beşiktaş köftecisi daha. Birinin duvarlarında Beşiktaş futbol takımının 107 yıllık tarihi fotoğrafları... Yanlarında turşucu...
Biz geri dönüp heykele gidelim ve bu kez az sol yapalım...
Şarküteriler, mini marketler ve solda tarihi Yedi Sekiz Hasan Paşa Fırını, kokuları duyuyor musunuz. Birbirinden nefis, çörekler, kurabiyeler... Hele Kandil simiti, susamlısına diyecek yok...
Her bir sokak bir başka dünyaya açılıyor. Arka taraflarında Mahmutpaşa benzeri bir sokak. Her kesime göre, giysi var...
Devam edip ana caddeden Ihlamur'a bağlanan yola çıkalım. Kabalcı Kitapevi'ne uğramadan olmaz. Yolun karşısına geçip bir geçitten içeriye girin. Kambur'un Bahçesi... Bir bölümü otopark olarak işletiliyor. Koca bir alanda dev ağaçların altında bir çay bahçesi... Tüm o gürültü, kargaşa geride kalmıştır... Hele baharda bir soluk almak ve çayı yudumlamak ömre değer. Yazın yan tarafı havuz başında ocakbaşı oluyor ki... O da başka bir alem...
O da ne tezahüratlar... Sesler, pasajın arkasıyla Sinan Paşa Camisi'nin yanındaki alandan geliyor...
Seğirtelim oraya, ah tabi ya Beşiktaş'ın maçı var... Burada toplanıp biralar içilip yeni sloganlar da ezberlendikten sonra topluca İnönü'ye yürünecek....
Bitti mi bitmez. Bitmesin, her daim sonsuza kadar kalsınlar...
Şiirle başladıktan şiirle bitirelim. Yahya Kemal Beyatlı'nın Aziz İstanbul'undan olsun son sözler:
"Sâde bir semtini sevmek bile bir ömre bedel."
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder