Türk edebiyatının büyük ustası Ahmet Hamdi Tanpınar'ın kılavuzluğunda çıktığımız Bursa yolculuğuna kentin Osmanlı'nın kurucu başkenti olduğunu ve manevi iklimiyle başlamıştı. Tanpınar'ın her bir kelimesi zerafet içeren anlatımıyla yine 1940'lı yıllara dönüyoruz. Osmanlı'nın çeşme kültürü bir başkadır. Birbirinden zarif çeşmeler birdenbire karşınıza çıkıverir, bir sokağı dönersiniz işte karşınızda. Üstünde hayır sahibinin adı ve duasıyla. İşte Evliya Çelebi'de Bursa'nın çeşmelerinden uzun uzun söz ettikten sonra "Velhasıl Bursa sudan ibarettir" diye son noktayı koyar. Tanpınar, "Evet, Bursa bir su şehridir" der ve 200'den bunun sebebinin de Şeyhülislam Kara Çelebizade Aziz Efendi olduğunu aktarır.
"Menfasını değiştirttiği bu su şehrindeçeşme yaptırmayı kendine biricik eğlence edinir ve servetinin mühim bir kısmını bunun için harcar. Böyle bir hayrata ihtiyaç olmadığını aklına bile getirmeden yaptırdığı bu çeşmelere Bursalılar hala Müftü çeşmeleri diyorlar."
Tanpınar o dönemde çeşme sayısını ikiyüz olarak veriyor. Şimdi durum nedir kimbilir. Kaç fani başında durup susuzluğunu dindiriyordur...
Üstat Bursa'da kelimelerin de peşine düşüyor. İşte Gümüşlü. Osman Bey'in gömüldüğü eski Bizans manastırının adı.
Diyor ki; "Bursa fatihleri yarım asra yakın bir zaman imanlı ve coşkun akışlarına yol gösteren bu adamın hatırasını elbette böyle bir kelimeye, bir istikbal rüyasına benzeyen bu üç heceye emanet edebilirlerdi."
Peki ya bir semte adını veren Nilüfer.
"Bursa'yı tek başına bütün bir bahar güzelliğiyle doldurur. Orhan Bey'in karısına olan sevgisi veya I. Murat'ın evlat muhabbeti, bu kadının adını Bursa'nın ve İznik'in tarihine ayrılmaz bir şekilde bağlamıştır."
Ya Yeşil'e ne demeli:
"Bu kelimenin ilk cetlerle beraber Orta Asya yaylalarının baharından geldiği o kadar belli ki... Fakat Bursa'da yeşilini manası çok başkadır; o ebediyetin rahmani yüzü, bir mükafata çok benzeyen bir sukunun fani bir saate sinmiş manasıdır."
Cem Sultan'ın mezarının da bulunduğu Muradiye türbesi
Osmanlı'nun kurucu başkenti Bursa'nın önce Edirne sonra da İstanbul'a giden merkezi rolünü nasıl karşıladığını Ahmet Hamdi'nin yorumu ise unutulmazdır:
"Bu kuruluş asrından sonra Bursa, sevdiği ve büyük işlerinde o kadar yardım ettiğii erkeği tarafından unutulmuş, boş sarayının odalarında tek başına dolaşıp içlenen, gümüş kaplı küçük el aynalarında saçlarına düşmeye başlayan akları seyrede ede ihtiyarlayan eski masal sultanlarına benzer. İlk önce Edirne'nin kendine ortak olmasına, sonra İstanbul'un tercih edilmesine kim bilir ne kadar üzülmüş ve nasıl için için ağlamıştır? Her ölen padişahın ve Cem vak'asına kadara her öldürülen şehzadenin cenazesi şehre getirildikçe bu geçmiş zaman güzelinin kalbi şüphesiz bir kere daha burkuluyor: "Benden uzak yaşıyorlar, ancak öldükleri zaman bana dönüyorlar. Bana bundan sonra sadece onların ölümlerine ağlamak düşüyor!" diyordu.
Tanpınar, Bursa ovasına hakim bir kır kahvesinde doyumsuz manzarayı övdükten sonra "Hiç bir şey düşünmek istemiyorum" diyor ve ekliyor:
"Sadece bu anı ve bu aydınlığı Bursa ovası denen büyük ve zümrütten yontulmuş kadehten içmekle kalacağım. "En iyisi budur, diyorum; eşyayı bırakmalı güzelliğinin saltanatını içimizde kursun."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder