Sayfalar

15 Nisan 2018 Pazar

Abdülhamid'i anlamak...


I. Abdülhamid'in tarihselleştirilmesi alanında ciddi yol alınmış durumda. Son büyük padişahı ve dönemini okuyarak, anlayarak, tartışarak ve sübjektif yargılarla değil kendi bağlamında ele alarak değerlendirmeliyiz. Tabii ki kitaplar en faydalı yardımcı olacaktır.

623 yıl süren Osmanlı İmparatorluğu'na damgasını vurmuş padişahlardan en önemlilerinden biri hiç kuşkusuz II. Abdülhamid'tir.
Atalarından devraldığı tahtta en uzun oturanlardan biriydi.
33 yıl süren yönetimi İttihatçılar tarafından kesilmeseydi belki de Kanuni Süleyman'a yaklaşacaktı.
Bu yıl onun 100. ölüm yıldönümü; birçok etkinlikle anılan II. Abdülhamid için paneller, söyleşiler ve anmalar düzenlendi, düzenleniyor.
Dünyanın dört bir yanına dağılmış hanedan üyeleri bu vesileyle Türkiye'ye geldi.
Hatıraları, düşünceleri, eylemleri, izlediği politikalar, bıraktığı miras, hataları, kişiliği; tarihçiler, akademisyenler ve bilim adamları tarafından ele alındı.
Dizisi ise ilgiyle izleniyor.
Osmanlı tarihinde onun kadar övülen ve bir o kadar da eleştirilen padişah olmamıştır.
II. Abdülhamid, 1876'da emperyal bir imparatorluğun başına geçtiğinde, dünya büyük sarsıntılar yaşamaktaydı.
Hem imparatorluğun hem de Avrupa'nın her anlamda dönüşümler yaşadığı; siyasi, ekonomik, kültürel, toplumsal çalkantıların art arda sıralandığı bir dönemde 34'üncü padişah olarak tahta oturdu.
Saltanatında; yeni resmi ideolojisiyle, siyasi rejimiyle, modernleşme projeleriyle, dış politikasıyla, devlet ve toplum büyük dönüşümler yaşamıştır.
Daha sonra tahta çıkacak kardeşi 5'inci Mehmed ve son olarak Vahdeddin'le imparatorluk tarihe karışacaktı.
"II. Abdülhamid, Osmanlı'nın yıkılışını geciktirmiştir" denmesi boşuna değildir, bu yüzden imparatorluğun son büyük padişahı olarak anılmaktadır.
Şehzadeliğinde padişah amcası Abdülaziz'le büyük bir Avrupa turuna çıkmıştır.
Batılı hayat tarzını, geleneklerini, protokol yöntemlerini görme fırsatı bulmuştu.
Yeni gelişen teknolojileri, buluşları yerinde incelemişti.
Hepsinden önemlisi uluslar arası diplomasinin incelikleri hakkında fikir sahibi olmuştu.
Bütün bu gözlemler ilerde devlet sorumluluğunu yüklendiğinde Sultan'ın çok işine yarayacaktı.
Osmanlı'nın büyük toprak kayıpları yaşadığı bir dönemde başa geçen Abdülhamid, Türk-Rus savaşını kucağında bulmuştu, Yunanistan'la savaşta kaçınılmazdı.
Dünyayı sarsan ekonomik kriz zaten büyük borca girmiş imparatorluğu derinden sarsmıştı.
Mali disiplini sağlayıp; büyük imar, eğitim ve kültür hamlelerini hayata geçirmiştir.
Klasik müziğe, operaya çok düşkündü.
Resme ve çiniciliğe meraklıydı.
Özellikle marangozluğu dillere destandı. Beylerbeyi Sarayı'ndaki yemek takımlarını yapmıştı. İstanbul Müftülüğü binasındaki dolaplar da onun el ürünüdür.
Yıldız Sarayı'ndaki kütüphanesinde onlarca kitap vardı.
Özellikle cinayet ve polisiyeye düşkündü. Ünlü dedektif Sherlock Holmes'in yazarı İngiliz Sir Sir Arthur Conan Doyle'u kabul edip övgüde bulunmuş ve hediye vermiştir.
Uyumadan önce ona kitap okunurdu.
İyi bir eğitim alan Abdülhamid Han, iyi derecede Fransızca, Arapça ve Farsça'ya hakimdi, yabancı devlet adamlarıyla ve diplomatlarla espriler yaparak sohbet ettiği de bilinmektedir.
Dış politikada atalarının izini takip etmiştir. Avrupa'nın dengelerinin boşluklarını tespit etmiş ve bunlardan yararlanmıştır.
Diplomatik zekası elçilerin ve devlet adamlarının dikkatinden kaçmamıştır. (Bu konuda daha fazla bilgi için tarihçi Feroze A. K. Yasamee'nin Abdülhamid'in Dış Politikası/Düvel-i Muazzama Karşısında Osmanlı kitabı.)
Bir başka husus da Cumhuriyet dönemini ziyadesiyle etkilemesidir.
Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran siyasi ve askeri kadrolar, Abdülhamid'in kurdurduğu okullardan yetişmiştir.
Birçok yere ilkokullar açılmış, kızların da okuması teşvik edilmiştir.
İlk üniversiteler; tıp, hukuk, ziraat, mülkiye, mühendislik, güzel sanatlar başta olmak üzere askeri mektepler onun zamanında hayata geçmiştir.
Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde yetişen ürüne göre meslek okullarının da temeli sayılan bağcılık, aşçılık, orman, maden ve ipek böcekçiliğiyle ilgili mektepler açılmıştır.
Değerli tarihçi Prof. Dr. Kemal Karpat'ın değerlendirmesi her şeyi özetlemektedir: "Bugünkü Türkiye'yi kuracak temeller, Sultan Abdülhamid'in iktidar döneminde atılmıştır. Onun zamanında kurulan meslek okulları, ilkokul sisteminin yaygınlaşması, yapılan kara ve demiryolları, kurulan işletmeler ve daha birçok eser, Osmanlı Devleti'ne gerçek manada çağdaş medeniyeti getirmiştir. Bu, doğmakta olan Osmanlı-Müslüman milletinin maddi temelini oluşturmuştur ki, bu temel olmaksızın Cumhuriyet kurulamazdı."
Başta hicaz demiryolları olmak üzere birçok yere tren yolu yapılmıştır.
Haydarpaşa ile Sirkeci garları, askeri binalar, camiler, hastaneler, medreseler, çeşmeler, köprüler ve sayısız imar faaliyeti 2. Abdülhamid'in kalkınmaya verdiği önceliği göstermektedir.
En çok eleştirilen yanı siyasi tarafıydı.
Kanuni Esasi'nin kabul edilmesi, Meclis'in kurulması, Birinci Meşruiyet'in ilanı onun dönemindedir. Ancak Meclis'in feshedilip, hafiye sisteminin kurulması da onun dönemindedir.
O dönemin aydınları tarafından baskı rejimi kurmakla çok yerildi.
Şehzadeliği sırasında önce amcası sonra da abisinin padişahlıktan azledilmesini görmesinin onda derin bir etki yaptığı aşikardır.
Annesini, dedesini ve babasını veremden yitirmesi de sağlığı konusunda hassas olduğunu göstermektedir.
Vehimli biri olması ve Yıldız Sarayı'na çekilmesi son yıllarında yaşadığı zorluklardır.
1909'da tahtan indirilip Selanik'e sürgün giden Abdülhamid, Balkan Savaşı patlayınca Beylerbeyi Sarayı'na yerleşmiştir.
Birinci Dünya Savaşı'nın başladığını görmüş bittiğini görmeden o yıl yani 1918 Şubat'ında vefat etmiştir.
Cenazesi büyük bir törenle kaldırıldı.
İstanbul sokaklara döküldü; kadınlar pencerelerden, "Bizi refah içinde yaşatan padişahım, bizleri bırakıp da nereye gidiyorsun" diye ağlıyordu.
Savaş yılları boyunca onu tahttan indiren İttihatçıların başta Enver Paşa olmak üzere sık sık görüşlerine başvurduğunu biliyoruz.
Özel doktoru Atıf Hüseyin Bey'in sohbetlerinden tuttuğu günlüğü sayesinde çeşitli meseleler hakkındaki düşünceleri kitap haline getirilmiştir.
Özetle; Abdülhamid bizimdir, bizler de onların devamıyız.
Bu tartışma götürmez bir gerçektir. İmparatorluk ömrünü tamamlamış yerine cumhuriyet gelmiştir. Onlar da bizim bir gerçeğimizdir.
Prof. Şükrü Hanioğlu geçen pazar gazetemizde yayınlanan yazısında önemli bir uyarı yaptı: "II. Abdülhamid'in tarihselleştirilmesi alanında ciddî yol alınmış durumdadır. Buna karşılık onu yaşadığı dönemin tarihî bağlamından çıkartan imaj düzeltimi ise başka bir uca savrulma tehlikesiyle karşı karşıyadır."
Okuyarak, anlayarak, tartışarak ve bugünden o dönemi sübjektif yargılarla değil kendi bağlamında ele alarak değerlendirmeliyiz.
İlber Ortaylı'nın dediği gibi; tarih yakasına yapışılıp hesaplaşılacak bir şey değildir.
(Bu konuda kitap okuma önerileri: Sultan Abdülhamid'in Sırdaşı Tahsin Paşa'nın anıları, Talha Uğurluel'in Payitahtın Son Sahibi II. Abdülhamid Han, Arzu Terzi'nin Abdülhamid'in Mirası-Petrol ve Arazi, Ayşe Osmanoğlu'nun Babam Sultan Abdülhamid.)
(Sabah Kitap ekinin Mart 2018 sayısında yayınlanmıştır.)