Sayfalar

19 Eylül 2023 Salı

İstanbul hepimizin artık ağlamasın...


Kadim şehir İstanbul, insanıyla, tarihi ve kültürüyle her dönem dünyanın gözde kentlerinden biri oldu. Şairlerin mısralarına, edebiyatçıların satırlarına işlendi. Lakin bu kıymetli şehir için yapılacak daha çok şey var. Sanat tarihçisi ve İstanbul sevdalısı Haldun Hürel, İstanbul Ağlayan Şehir kitabında, şehrin tarihi ve kültürel birikiminin daha da görünür kılınması için neler yapılması gerektiğini anlatıyor.


Herkesin bir İstanbul'u var.
Nazım Hikmet, "Gülden güzel kokan Arnavutköy çileği/ ve asma yaprağına sarılı barbunya ızgarasıyla gelir/Haydarpaşa Garı'nın büfesinde bahar" dizeleriyle ölümsüzleştirir.
Ahmet Hamdi Tanpınar, Osmanlı dönemi, işgal zamanları ve Cumhuriyet dönemini arka plan yaptığı romanlarından en ünlüsü Huzur'da, Mümtaz'ın gözüyle kadim kenti doğasıyla, tarihiyle, kültürüyle anlatır.
Mehmet Rauf'un Eylül romanı ise bir başka alemdir.
Boğaziçi'nin eşsiz kıyıları, balıkları, fırtınası, vapuru ve koruları Suat ve Necip'in aşkıyla dile gelir.
Attila İlhan, imparatorluğun başkentini Dersaadet'te Sabah Ezanları'nda başta olmak üzere birçok romanında ve şiirlerinde büyük resim olarak yerleştirir.
Ya seyyahlar; Roma-Germen İmparatorluğu'nun İstanbul'a gönderdiği elçinin maiyetindeki din adamı Salomon Schweigger, 1577'de geldiği İstanbul'da geçirdiği dört yıldan izlenimleri Sultanlar Kentine Yolculuk adıyla kitaplaştırdı.
1715 yılında İngiltere'nin Osmanlı İmparatorluğu'na büyükelçi olarak atadığı Edward Wortley Montagu'nun eşi Layd Montagu, yıllarca yaşadığı imparatorluktaki anıları Türkiye Mektupları oldu.
1891-1918 yılları arasında İstanbul'da yaşamış gazeteci Friedrich Schrader'in Konstantinopol (İstanbul) kitabı da doyumsuzdur.
Kadim kente aşık olan eskilerden daha yakın zamanlara gelirsek...
John Freely, Robert Kolej ve Boğaziçi Üniversitesi'nde hocalık yaptı.
İstanbul ve Türkiye'yi karış karış gezdi.
5 ciltlik muhteşem bir külliyat yazdı.
Osmanlı'nın son zamanlarına tanıklık etmiş ve Cumhuriyet'in ilk dönemlerini yaşamış Balıkçı Nazırı Ali Rıza Bey'in Eski Zamanlarda İstanbul Hayatı, aynı ekolden Sermet Muhtar Alus'un eski İstanbul'u anlatan onlarca kitabını sayabiliriz...
Gelenek ve görenekleriyle; doğumdan ölüme, sofra adabından yemek pişirmeye, aşk- meşke kadar 19. yüzyılın eski İstanbul'unu günümüze taşıdılar.
Türk edebiyatının degerli kalemi Beşir Ayvazoglu'nun Bir Atespâre Bin Yangın ise İstanbul'a bir saygı duruşudur.
Evliya Çelebi'den Orhan Veli'ye, Baki'den Bedri Rahmi'ye, Mehmed Akif'ten Nazım Hikmet'e, Necip Fazıl'dan Ahmet Ümit'e, Ahmet Hamdi Tanpınar'dan Orhan Pamuk'a kadar birçok yazar ve şairin konuk olduğu kitap geçmişten bugüne mesajlar taşır.
Bedri Rahmi Eyüpoğlu'nun "İstanbul deyince aklıma bir masal gelir/ Bir varmış, bir yokmuş." mısralarının izinden giden Haldun Hürel, sayısız İstanbul kitaplarına bir yenisini ekledi.
"Bir tarafı ağlayan bir tarafı gülen şehir" dediği İstanbul'un sırlarına, efsanelerine, doğasına, tarihine, insanına ve en çok da kültür- sanatının peşine düşüyor.
Haldun Hürel tam anlamıyla bir kültür sanat adamı...
Kardeşleriyle kurduğu Anadolu rock müziğinin babalarından Üç Hürel topluluğunun bateristi olarak yıllarca müzikle uğraştı.
Şimdilerde öğretim üyesi olarak sanat tarihi hocalığı yapıyor.
Ancak İstanbul sevdası hepsine ağır basıyor.
Aslında birbirini tamamlıyor diyelim.
İstanbul Ağlayan Şehir (Kapı yayınları) kitabında neler mi var:
Elinde kahve fincanı dolu tepsisiyle koşuşturan kahveci yamağından Boğaziçi'ne aheste kürek süzülüp duran "köşklü" kayığına, odun iskelesinde sepetini dolduran hamalından Tekfur Sarayı önündeki kuş satıcısına, Galata'daki meyhanecisinden sur dibinde elindeki "esrar kabağı" ile mest olmaya çalışan bitirimine, Çıplak Osman'dan nüktedan doktor Nafiz Bey'e, komiser Hüsamettin'den Hıdiv Abbas Hilmi Paşa'ya, Gülhane Parkı'nın yeşilliklerinden Ortaköy'deki Yahya Efendi korusunun ağaçlarına...
Bizanslı Teodora'dan Osmanlı Kösem Sultan'a, Lucas Notaras'tan Ebussuud Efendi'ye, "büyücü" Cinci Hüseyin'den Bizans komutanı Belisarios'a, laleden güle, sümbülden bülbüle...
Şehrin efsaneleri, menkıbeleri, doğası, tarihi, kültürü, insanı hiç kuşkusuz binlerce yıldır büyük bir birikimle bugünlere gelmiş ve değerine değer katmış.
Ancak; devasa sorunları, gittikçe içinden çıkılmaz hale gelen yaşam şartları, trafiği, tozu, dumanı, kalabalığı arasından kendi deyişiyle 'altın kutularda saklanan eşsiz mücevher değerindeki tarihinden' yola çıkarak çok önemli bir katkı sağlıyor.
Farklı bir bakış açısı sunup, eksikleri ve hataları saptayıp, çözüm önerilerini sıralıyor ki bu da kitabı başka bir yere koyuyor.
Şehir estetiği, çevre temizliği ve tarihi eserlerin korunması konularında ne tür sorunlarla karşılaşacağız diye çıktığı gezide önerilerini sıralıyor...
Sultanahmet ve Beyazıt Meydanları, Divanyolu, Aksaray, Eminönü gibi tarihi meydanların ağır araç yükünden, otoparklar ve gelişigüzel yapılmış binalardan kurtarılıp tarihine yakışır şekilde düzenlenmesi..
Karaköy-Azapkapı güzergahı, Haliç-Unkapanı'na uzanan yolun iyileştirilmesi, surlar, tabelalar, tarihsel damgası yedi tepeli şehire yakışacak manzara terasları, Mimar Sinan'ın "çıraklık eserim" dediği Şehzade Mehmet külliyesi "kalfalık eserim" dediği Süleymaniye Külliyesi arasında bir Sinan rotası oluşturulması, Yenikapı'daki Teodosios limanının tarihi bir parka dönüştürülmesi, Sultanahmet hipodromundaki Bizans kültür mirası üç anıt eserin tanıtım kitabelerinin elden geçirilip yeniden düzenlenmesi, 2600 yıllık Yılanlı Sütun'un orijinal bir kopyasının yanına konulmasını öneriyor.
Bizans ve Osmanlı döneminin yerleşim ve çarşı merkezleri Kumkapı-Laleli-Kadırga'daki devasa işyerleri, büyük afiş panoları, ışıklı tabelalar, korkunç boyutlardaki taşıt trafiği, gürültülü, estetik yoksunu binalar ve yaya kaldırımlarının gelişigüzel işgali bu bölgeyi perişan etmiştir.
Buradaki tarihi semtler ve varlıkların öne çıkarılması, bölgenin gezilebilir ve anlaşılabilir olmasının önemine dikkat çekiyor.
Tarihi yarımadanın Marmara Denizi kıyısındaki güney mahallesi olan yalı bünyesindeki Türk ve gayrımüslim mabetleriyle, ahşap konut yapılarının ele alınıp yeniden düzenlenmesi...
Fiziki olarak halen ayakta olan bu yapıların ihya edilmesiyle kültür ve turizme yönelik turlar ve mekanların açılmasının yapacağı katkıyı vurguluyor.
Saraçhane Meydanı'ndaki radyo kutusu gibi duran devasa çirkin Belediye Binası'nın yıkılıp, arazisinin tarih-kültür parkına dönüştürülmesi için vaktin geldiğini söylüyor.
Aksaray- Topkapı hattındaki büyük binalar bir yana estetikten yoksun herkesin kafasına göre uyguladığı tabela kirliliği, Beyazıt Meydanı'ndaki otopark çirkinliği, Dolmabahçe Sarayı çaprazındaki Hacı Emin Külliyesi yanındaki boş arsa ve Bezmialem Camisi'nin kıyısındaki pespaye duran kayıkhanenin durumu içler acısı, Galata Köprüsü'nün Eminönü ayaklarının kara ile bağlantı bölümlerindeki beton kaldırımın çirkinliği de göze batanlar olarak duruyor...
"Kadıköyü'nün kıyıları mütena bir semt köşesi mi yoksa başıboş bir arsa mı" diye soran Hürel, şehrin her tarafına olduğu gibi burada da yaya ve yol düzenlemesinin önemine dikkat çekiyor.
Ha keza Asya tarafındaki en eski Türk yerleşim yeri Üsküdar Meydanı ve çevresi de ilgi bekliyor.
Boğaziçi kıyılarındaki başta Cihangir, İstinye, Arnavutköy, Yeniköy, Beykoz sırtalarındaki 'düpedüz gecekondu" dediği çirkin yapılara da bir dur denmeli.
Eminönü-Beyazıt arasındaki çarşılar bölgesi, Tahtakale civarları, Fatih merkezi, Vefa-Zeyrek semtleri, Eyüpsultan, eski Galata, Fener-Balat-Ayvansaray üçlemesinde tarihi yüzlerin öne çıkarılması için çalışılması.
Dış bölgeler yani banliyölerdeki Gebze, Küçük ve Büyük Çekmeceler, Başakşehir, Alibeyköy, Çamlıca, Dragos, Ümraniye, Dudullu, Tuzla gibi tarihi mekanlara ulaşmak için kapsamlı güzergah düzenlemesi.
Haydarpaşa Limanı'nın etrafındaki doklar ve beton siloların kaldırılıp gezi alanları ve manzara terasları oluşturması.
Sayıları iyice azalan tarihi binaların, özenle tanıtımının yapılması ve ilgi çekici hale getirilmesini istediği yapıları da sıralıyor.
Süleymaniye Külliyesi ve çevresi, Fener Rum Lisesi, Karaköy'deki Osmanlı Bankası ve diğer binalar, Sütlüce Mezbahası, Tünel'deki Botter ve Sirkeci'deki Vlora hanları, Büyük postanie, Degucis köşkü, Sirkeci ve Haydarpaşa garları, Sepetçiler Kasrı, Kamondo merdivenleri, Galatasaray'daki Çiçek Pazarı, Çemberlitaş'taki 2. Mahmut Türbesi, gözde eserlerdir, azami dikkat ve özen gösterilerek çok daha fazla görünür kılınmalıdır.
Yaşayan tarih önerisi olarak yandan çarklı vapurların yapılması, büyük ilgi çeken İstiklal Caddesi'ndeki nostaljik tramvayın benzerlerinin kısa ve düz rotalar olarak Kabataş-Beşiktaş, Harbiye-Mecidiyeköy, Eminönü-Unkapanı, Saraçhane-Edirnekapı arasında hizmet vermesi. Ayrıca şehir ulaşımının tarihi parçası olan atlı tramvayın hizmete sokulması da öneriler arasında...
Şehrin ilginç özellikler taşıyan kültürel varlıklarının tespit edilerek, ziyaret edilmesi için işaretlenmesini istiyor ki, verdiği örnekler öyle şirin ve sevimli ki tebessüm yaratıyor:
İstanbul'un en uzun isimli camisi. Şehzadebaşı'ndaki Büyükşehir Belediye binasının yanı başında 1546 tarihli Kadı Hüsamettin Efendi Çamaşırcı Hacı Mustafa Efendi On Sekiz Sekbanlar Camisi.
En dar sokak. Kuruçeşme'de Alaylı Sokağı eni 89.5 santim.
En dar kaldırım. Karaköy'de Kemeraltı Caddesi'nin Vekilharç Sokağı ile buluşup köşe yaptığı yaya kaldırım kısmı, 5 santim.
En küçük cami. Rami yolunda Akif Efendi Camisi.
En eski çeşme 1495 tarihli Samatay'daki Davutpaşa Çeşmesi.
Liste uzayıp gidiyor...
Ve "sürekli kazma kürek sallanan, beton makineleri çalıştırılan İstanbul hiç kimsenin babasının çiftliği değildir" diyerek son noktayı koyuyor:
İstanbul hepimizin şehri, tapusu bizim...
(Sabah Kitap ekinin Ağustos 2022 sayısında yayınlanmıştır.)

EL VERİN AYAĞA KALDIRALIM...

Sultanahmet ve Beyazıt Meydanları, Divanyolu, Aksaray, Eminönü gibi tarihi meydanların ağır araç yükünden, otoparklar ve gelişigüzel yapılmış binalardan kurtarılıp tarihine yakışır şekilde düzenlenmesi..
Karaköy-Azapkapı güzergahı, Haliç-Unkapanı'na uzanan yolun iyileştirilmesi, surlar, tabelalar, tarihsel damgası yedi tepeli şehire yakışacak manzara terasları, Mimar Sinan'ın "çıraklık eserim" dediği Şehzade Mehmet külliyesi "kalfalık eserim" dediği Süleymaniye Külliyesi arasında bir Sinan rotası oluşturulması, Yenikapı'daki Teodosios limanının tarihi bir parka dönüştürülmesi, Sultanahmet hipodromundaki Bizans kültür mirası üç anıt eserin tanıtım kitabelerinin elden geçirilip yeniden düzenlenmesi, 2600 yıllık Yılanlı Sütun'un orijinal bir kopyasının yanına konulmasını öneriyor.
Bizans ve Osmanlı döneminin yerleşim ve çarşı merkezleri Kumkapı-Laleli-Kadırga'daki devasa işyerleri, büyük afiş panoları, ışıklı tabelalar, korkunç boyutlardaki taşıt trafiği, gürültülü, estetik yoksunu binalar ve yaya kaldırımlarının gelişigüzel işgali bu bölgeyi perişan etmiştir.
Buradaki tarihi semtler ve varlıkların öne çıkarılması, bölgenin gezilebilir ve anlaşılabilir olmasının önemine dikkat çekiyor.
Tarihi yarımadanın Marmara Denizi kıyısındaki güney mahallesi olan yalı bünyesindeki Türk ve gayrımüslim mabetleriyle, ahşap konut yapılarının ele alınıp yeniden düzenlenmesi...
Fiziki olarak halen ayakta olan bu yapıların ihya edilmesiyle kültür ve turizme yönelik turlar ve mekanların açılmasının yapacağı katkıyı vurguluyor.
Saraçhane Meydanı'ndaki radyo kutusu gibi duran devasa çirkin Belediye Binası'nın yıkılıp, arazisinin tarih-kültür parkına dönüştürülmesi için vaktin geldiğini söylüyor.
Aksaray- Topkapı hattındaki büyük binalar bir yana estetikten yoksun herkesin kafasına göre uyguladığı tabela kirliliği, Beyazıt Meydanı'ndaki otopark çirkinliği, Dolmabahçe Sarayı çaprazındaki Hacı Emin Külliyesi yanındaki boş arsa ve Bezmialem Camisi'nin kıyısındaki pespaye duran kayıkhanenin durumu içler acısı, Galata Köprüsü'nün Eminönü ayaklarının kara ile bağlantı bölümlerindeki beton kaldırımın çirkinliği de göze batanlar olarak duruyor...
"Kadıköyü'nün kıyıları mütena bir semt köşesi mi yoksa başıboş bir arsa mı" diye soran Hürel, şehrin her tarafına olduğu gibi burada da yaya ve yol düzenlemesinin önemine dikkat çekiyor.
Ha keza Asya tarafındaki en eski Türk yerleşim yeri Üsküdar Meydanı ve çevresi de ilgi bekliyor.
Boğaziçi kıyılarındaki başta Cihangir, İstinye, Arnavutköy, Yeniköy, Beykoz sırtalarındaki 'düpedüz gecekondu" dediği çirkin yapılara da bir dur denmeli.
Eminönü-Beyazıt arasındaki çarşılar bölgesi, Tahtakale civarları, Fatih merkezi, Vefa-Zeyrek semtleri, Eyüpsultan, eski Galata, Fener-Balat-Ayvansaray üçlemesinde tarihi yüzlerin öne çıkarılması için çalışılması.
Dşı bölgeler yani banliyölerdeki Gebze, Küçük ve Büyük Çekmeceler, Başakşehir, Alibeyköy, Çamlıca, Dragos, Ümraniye, Dudullu, Tuzla gibi tarihi mekanlara ulaşmak için kapsamlı güzergah düzenlemesi.
Haydarpaşa Limanı'nın etrafındaki doklar ve beton siloların kaldırılıp gezi alanları ve manzara terasları oluşturması.
Sayıları iyice azalan tarihi binaların, özenle tanıtımının yapılması ve ilgi çekici hale getirilmesini istediği yapıları da sıralıyor.
Süleymaniye Külliyesi ve çevresi, Fener Rum Lisesi, Karaköy'deki Osmanlı Bankası ve diğer binalar, Sütlüce Mezbahası, Tünel'deki Botter ve Sirkeci'deki Vlora hanları, Büyük postanie, Degucis köşkü, Sirkeci ve Haydarpaşa garları, Sepetçiler Kasrı, Kamondo merdivenleri, Galatasaray'daki Çiçek Pazarı, Çemberlitaş'taki 2. Mahmut Türbesi, gözde eserlerdir, azami dikkat ve özen gösterilerek çok daha fazla görünür kılınmalıdır.
Yaşayan tarih önerisi olarak yandan çarklı vapurların yapılması, büyük ilgi çeken İstiklal Caddesi'ndeki nostaljik tramvayın benzerlerinin kısa ve düz rotalar olarak Kabataş-Beşiktaş, Harbiye-Mecidiyeköy, Eminönü-Unkapanı, Saraçhane-Edirnekapı arasında hizmet vermesi.