Sayfalar

23 Ağustos 2022 Salı

İnsanın savaşla sınavı...


İnsanoğlu ezelden beri savaşmaktan vazgeçmiyor. Peki bu savaşlar neden ortaya çıkıyor, çözümler neden silahla yapılıyor? Muharebelerle Kısa Dünya Tarihi kitabı, hem tarihi değiştiren savaşları anlatıyor hem de savaşların yıkıcı tarafını ele alıyor.

Savaş ne çağrıştırır: Strateji, taktik, liderlik, hücum, siper, zırh, miğfer, ok, kalkan, karargâh, emir, alt, üst, er, subay, general, komutan, füze, top, denizaltı, tank, tüfek, namlu, anlaşma, sürer gider...
Savaş, savaşmak insanoğlunun ortaya çıkışından beri var oldu, değişti, gelişti, büyüdü.
Ölüm, yıkım, yok etme üzerine kurulu bir şeyden söz ediyoruz sonuçta.
Ancak paradoks bir şekilde teknolojiyi, ticareti ve toplumlar arası işbirliğini de geliştiren ilerleten de savaşlar oldu.
İlkin Başar Özal, verimli ve çalışkan bir akademisyen...
Neredeyse her yıl yeni bir çalışmasıyla ortaya çıkıyor.
Bu kez de hacimli bir kitapla karşımızda: Muharebelerle Kısa Dünya Tarihi...
Emek ve sabır isteyen, çok okuma, arşivlerde uzun zamanlar geçirmeyi gerektiren bir konu olmasının yanı sıra tüm bunları anlaşılır bir şekilde özetlemek kolay iş değil.
Üniversitede Uygarlık Tarihi ve Dünyayı Değiştiren Muharebeler dersleri veren İlkin Başar Hoca, bu konuda kitap yazmanın zorluğunu çok iyi bildiğini söylüyor.
Ancak, önceki kitaplarında olduğu gibi büyük meseleleri özümseyip anlatmakta usta bir isim ve hakkını da veriyor.

Kısa 1. Dünya Savaşı Tarihi, Kısa 2. Dünya Savaşı Tarihi, İstihbaratın Kısa Tarihi: Gölge Oyunu, Kısa Soğuk Savaş Tarihi kitaplarında iki büyük dünya savaşıyla, gizli servislerin mücadelesini yazmıştı.
Bu kez de insanoğlunun yerleşik düzene geçtikten sonra düzenli ordular kurmasıyla başlayan savaşını anlatıyor.
Kılıç, Barut ve Tüfek başlıkları altında 154 savaş ele alınıyor.
MÖ 1274 Kadeş Muharebesi ile başlayan kronolojik sıralama yakın tarihimizin kapsamlı savaşı sayılabilecek 2003'teki Irak'la bitiyor.
Ansiklopedik bilgilerle ya da internette araştırmayla ulaşılabilecek bir kaynakça gibi görülebilir, ancak öyle değil.
İlkin Başar Özal, bir gazeteci gibi 5N 1K ilkesini uyguluyor.
Ne, nerede, neden, nasıl, ne zaman ve kim soruları cevaplanıyor.
Her bir savaşın sebebi, kullanılan teknoloji, o coğrafyadaki gelişmeler, tarihin önemli anlarının vurgulanması ve en önemlisi sonuçların değerlendirilmesi kitabı değerli kılıyor.
Mısır ordularının başındaki II. Ramses, Hitit Kralı Mütavalli, Roma Cermen İmparatoru Barbarossa, Selçuklu hükümdarı Alp Arslan, Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmed, Fransa Kralı Napolyon, Kurtuluş Savaşı'nın Başkomutanı Mustafa Kemal, ABD Başkanı Bush, Kartaca, Roma, Hun, Çin, Arap, Bizans ve Sasani orduları...
Birbirini tetikleyen icatlar, teknolojideki atılımlar, sanayiye yapılan yatırımlar, hala en büyük giderleri oluşturan devasa savunma bütçelerinin tek amacı var: Havada, karada ve denizde üstünlük sağlamak.
Kitabın son cümlesi yüzlerce asır geçmesine rağmen savaşın acımasız gerçeğini yüzümüze vuruyor: Sanayinin ve teknolojinin gittikçe daha karmaşık silahlar üretmedeki kudretine rağmen, hiçbir ilerleme şu gerçeği durdurmuyor: Savaşta insanlar öldürür ve öldürülürler.

Öfkeli ve yılmaz bir Paşa...

Milli Mücadele döneminden iki hatıra kitabı geçtiğimiz günlerde ardı ardına yayınlandı.
Gazetemizin yazarı tarihçi Prof. Dr. Erhan Afyoncu'nun yayına hazırladığı Ali İhsan Sâbis Paşa'nın Milli Mücadele Hatıraları ilginç bir şahsiyeti tanıtıyor.
Osmanlı'nın parlak askerlerinden biri olan iyi eğitim görmüş Ali İhsan Paşa, askeri okulları birincilikle bitirerek genç yaşında liderlik kabiliyeti, dirayeti ve öngörüleriyle generallik rütbesi almış.
Ordu komutanlığı görevine getirilen Paşa'nın en büyük sorunu ise iletişim sorunudur.
Nitekim kitabı okudukça zaman zaman eleştiriyi aşıp, öfke giderek nefret haline gelen sözlerle karşılaşılıyor.
Erhan Afyoncu da karakterindeki zorluğu; kendini antipatik hale getirmişti diyerek belirtiyor: Öyle ki nitelikli insan gücüne olan ihtiyacın had safhaya ulaştığı Milli Mücadele yıllarında kendisinden vazgeçilmek zorunda kalınmış ve Türk ordusu Cumhuriyet döneminde dahi istifade edebileceği çok önemli bir değerden yararlanamamıştır.

Ali İhsan Paşa'nın hedefindeki isim Osmanlı döneminden başlayarak, Milli Mücadele yılları, daha sonra Cumhuriyet döneminde hep İsmet İnönü olmuş.
Bu yüzden bir süre hapiste yatmış.
DP'den milletvekili olduktan sonra karşısına siyasi olarak çıkıp mücadeleyi sürdürmüş.
Osmanlı'nın işgalinden sonra Paşa'nın İngilizler tarafından Malta'ya sürülmesi ve burada yaşadıklarıyla, kaçış hikayesini anlattığı bölümleri bir nefeste okudum.
Bir İtalyan ticaret gemisinin ambarından Sicilya'ya varmaları, Napoli üstünden Roma'ya trenle gidişi.
Ardından Yunanistan'a ulaşıp, gemiyle Anadolu topraklarına varması bir aksiyon filmi gibi aktarılmış.
Kaçış planını yapanlar Paşa'yı 14'ncü kişi olarak son anda kafileye dahil etmiş, çünkü onun gibi parlak bir isme savaşta gerek vardır.
O da bunu böylece aktarıyor.
Mustafa Kemal'in sınıf arkadaşı olan Ali İhsan Paşa'nın önemli görevlere geldiğini birçok kararda dahli olduğunu da görüyoruz.
Sonrası ise tarihin bir cilvesi, savrulmalar, öfkeler, kızgınlıklar, belki de haksızlıklar...
Ancak net bir şey var ki, tarihi bir sopa gibi kullanamayız, dersler çıkarmalıyız.

İlk kez ortaya çıkan hatıra...

Milli Mücadele'nin öteki tanığı da doktor Muzaffer Alatur.
İlk kez ortaya çıkan anıları önemli bir belge niteliğinde...
Alatur, günlüğünde birebir olayları aktarmanın yanı sıra yorumlar, saptamalar da yapıyor.
Ölümünden sonra 1972'de kız kardeşi Hüsniye Hanım'ın İstanbul Üniversitesi Tıp Tarihi Müzesi'ne bağışlanan hatıraların hakları Timaş Yayınları tarafından satın alınıyor.
Bu değerli eseri yayına hazırlayan tarihçi Dr. Selim Ahmetoğlu, hatıratların orijinallerini bire bir karşılıklı olarak veriyor.
Birinci Dünya Savaşı'nda dört yıl askerlik yapan Alatur, Mondros Mütarekesi'nden sonra terhis olup İstanbul'a gelir.
İşgal altındaki başkentteki duruma dayanamayarak tayinini ister.
İlk bulduğu devlet memurluğuna başvurup Denizli'nin Tavas ilçesine hükümet tabipliğine atanır.     
Alatur'un 27 Mart 1919'da yazmaya başladığı anıları başlarda Tavas'taki halkın gündemlik yaşamına ilişkindir:
"Beş senelik harpten kurtulan delikanlılar yurtlarına geldikten sonra düğünlerin adedi herhalde eskisine nispetle çoğalmaya başlamıştı; artık hekim ve hakimin muamelesinden kurtulan izinname kağıtları hep hükümet konağının kapısına yapıştırıla yapıştırıla tahta kapının üzerinde ayrıca zamkla karışık bir kağıt tabakası husule getirmişti."
Tabip Alatur'un günlüğü daha sonra Yunanlılar'ın işgaliyle yaşanan acılara, Rumlar'ın ve başıboş çetelerin halka verdiği zulümlere eğilmektedir.

1920'de yine askere alınan Muzaffer Bey'i, Milli Mücadele saflarında görürüz.
Artık 57. Fırka'nın 39. Alayı'nın 2. Taburu'nda bir askerdir.
Birinci ve İkinci İnönü, Eskişehir-Kütahya ve Sakarya savaşlarına katılan Muzaffer Bey, süreci ayrıntılarıyla anlatıyor.
Komutanların tutumlarından askerlerin ruh hallerine kadar kapsamlı tanıklıklara yer veriyor.
1922'de Sıhhıye Vekaleti'ne emrine verilen Alatur'un askerliği sona ermiştir.
Konya Hükümet Tabipliği'ne atanan Muzaffer Bey, yazmayı bırakmaz.
Büyük Taaruz'un safhalarını bu kez bir gözlemci olarak yazar.
Kurtuluş Savaşı'nın nihayete ermesiyle düşüncelerini ve dünyadaki yankılarını yabancı basından alıntılarla günlüğüne yansıtır.
1923'te Ayvalık'a yerleşen Muzaffer Alatur, 1957'de burada vefat etmiştir.
Tarihe ışık tutan üç iyi kitap için emeği geçenlere buradan koca bir teşekkür olsun.
Var olsunlar, akıllarına ve ellerine sağlık...

(Sabah Kitap ekinin 2021 Eylül sayısında yayınlanmıştır.)