Sayfalar

19 Aralık 2017 Salı

Anadolu'nun sırrı tükenmez...


Okuduğum kitapla televizyonda izlediğim yemek belgeseli bir anda iç içe geçti.
Dünyanın dört bir yanını gezip yemek programları yapan İngiliz gurme ve şef Rick Stein, herkesin bildiği yollardan gitmez, arka sokaklardaki sokağın lezzetini arar.
Hayatın kendisi gibi; gereksiz ayrıntılara boğulmamış, kuşaktan kuşağa aktarılan izlerin peşine düşer.
Çok kullandığı sözüyle: basit ama muhteşem...
Ünlü şefin, Venedik'ten İstanbul'a uzanan yeni gastronomi yolculuğu büyük kentlerden değil, köylerden kasabalardan yeni lezzetlerden geçiyor.
İtalya'dan başladı, Hırvatistan, Arnavutluk, Yunanistan derken İzmir'e geçti.
Oradan kuzeye yöneldi.
Çanakkale Boğazı'ndan geçip İstanbul'a uzandı.
Köy pazarlarını gezdi, yer sofrasında gözleme yedi, köftelerin, balıkların tadına baktı.
Hele Gelibolu'da bir tarlaya dalıp domates kesip yemesi var ki...
Ellerini açıp "burası cennet" deyişini görmeliydiniz...
Türkiye'nin muhteşem lezzetlerinin küçük bir bölümü onu bu kadar mutlu etti.
Bir de Anadolu'nun sırlarla dolu coğrafyasını gezse diye düşünürken Murat Ataş'ın kitabı elime geçti.
Ataş, kadim toprakların tam ortasından Sivas'tan bir hikaye anlatıyor.
Hüzünlü bir aşkın öyküsü.
Kurmaca ve gerçeğin harmanlandığı kitap, bizi Birinci Dünya Savaşı yıllarına götürüyor.
Bir gün yaşlı bir adam, kara köpeğiyle Ermeni ve Türklerin yüzyıllardır huzurla birlikte yaşadığı köye gelir.
Güneş tutulmasıyla karanlık çöker köye...
Kışları Sivas'ta, yazları köylerinde sakin bir hayat süren Galenler'in yaşlıları huzursuz olur...
Ve savaşın patlak vermesiyle tarih önüne geçilemez bir hızla akmaya başlar.
Ermeni aile için "gün batar." Kendilerini, hiçbir günahlarının olmadığı politik kararların ortasında bulurlar.
Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.
Kimi cepheye, kimi sürgüne, kimi bir yüzbaşının himayesinde topraklarından uzaklara savrulur. İnsanlar savaşın getirdiği yıkıma insanlıklarıyla, aşklarıyla direnmeye çalışır...
Armine-Çorak Dağ'ın Sürgünü kitabında; arka planda büyük bir dram vardır ancak büyük bir sevdaya da tanık oluruz.
Köyün Müslüman Fadik anasının dili dönmediği için Emine dediği Ermeni kızı Armine'nin büyük aşkı Civan'a kavuşma hayali, yalın bir dille anlatıyor.
Murat Ataş'ın gazeteci kimliği romana da yansımış. Kısa, net ve anlaşılır cümleler sürükleyici bir bütünlük sağlamış.
Doğa ve yer anlatımları, yerel ağızların kullanımı edebiyatımızın çınarı Yaşar Kemal tadında...
Romanda Ermeni tehciri sırasında yaşanan büyük acılara da tanık oluyoruz.
Komşusunun mallarına acımasızca sahiplenenler bir yanda öte yanda komşuları için kahrolan Türklerin dostlukları var.
Arka plandaki Çanakkale Savaşı, Sarıkamış dramı ve Kurtuluş Savaşı'na ilişkin gerçek hikayeler de kitaba büyük bir derinlik katıyor.
Bu topraklar işte böyle; bizi bile hala şaşırtıyor, İngiliz ne ki...
(Sabah Kitap ekinin Kasım 2017 sayısında yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder