100 yaşında aramızdan ayrılan Halil İnalcık'ın Fâtih Sultan Mehemmed Han'ı
tarihçilerin pirinin 1950'lerde başladığı Fatih çalışmalarının 60 yıllık
birikimini gözler önüne seriyor
Her 29 Mayıs'ta
çocukluğuma dönerim.
Fatih Camisi'nin heybetli yapısının yanındaki padişahın
türbesine girerken Peygamberimiz Hz. Muhammed'in sözlerini okur, dua eden devlet
ricali ve vatandaşların arasına karışırdık.
Mehteran bölüğünün gösterisinden
sonra dev kazanlarda limonata dağıtılırdı.
İstanbul'un fetih kutlamaları
bizler için bir bayramdı.
Bu bayramı bize armağan eden, tarihçilerin piri
Halil İnalcık Hoca'nın "O olmazsa Osmanlı da olmazdı biz de var olmazdık"
tespitiyle andığı Fatih Sultan Mehmed'ti.
Yaklaşık 3.5 yıl önce 100 yaşında
kaybettiğimiz Halil Hoca, ölümünden önce Türkiye İş Bankası Yayınları'na teslim
ettiği Fatih'i konu alan dev bir külliyatla kültür hayatımızı yine
aydınlatıyor.
Üst başlığında; İki Karanın Sultanı, İki Denizin Hakanı,
Kâyser-i Rûm sözleri yer alıyor.
Başlığı ise Halil İnalcık isteğiyle Fâtih
Sultan Mehemmed Han olarak konmuş.
Hayatını Osmanlı'ya adayıp tarihini
yeniden yazan ve dünyada ufuk açan İnalcık'ın 1950'lerde başladığı Fatih Sultan
Mehmed çalışmalarının 60 yıllık birikimi bu kitapta yer alıyor.
Hiçbir yerde
yayınlanmamış bölümlerin de yer aldığı 827 sayfalık kitap; hem tarihle amatör
olarak ilgilenenler hem de akademik çalışmalar yapanlar için vazgeçilmez bir
kaynak niteliğinde...
İmparatorluğun kurucusu Osman Gazi'den başlayarak,
sırasıyla Sultan Orhan, I. Murad, Yıldırım Bayezid, Fetret Devri'ndeki iki başlı
saltanat, II. Murad ve nihayet II. Mehmed'e kadar bütün Osmanlı sultanlarının
Bizans'la ve İstanbul'un fethiyle olan ilişkileri ayrıntılarıyla yer alıyor.
Dönemin tarihçileri ve belgeleriyle desteklenen bu okuma adeta bir belgesel
filme dönüşüyor.
"Konstantinopolis, Osman Gazi döneminden başlayarak
Osmanlıların uzaktan hayranlıkla seyrettikleri ve bir gün ele geçirmeyi
tasarladıkları büyük efsanevi şehir, Kızıl Elma idi" diyen yazar, İstanbul'u ele
geçirme planlarının ilk başlangıcı olarak 1305-1306 yılları arasında Aydos
Tepesi'ndeki kalenin akın merkezi olarak kullanılmasını gösteriyor.
Sonraki
en önemli kazanım ise 1329'daki Palekanon Savaşı'dır.
Gebze yakınlarındaki
bölgede, Bizans'a karşı kazanılan bu savaşla Pendik'ten Üsküdar'a kadar bütün
sahil boyu Osmanlılar'ın eline geçer.
İkinci tehdit I. Murad'ın Silivri
fetihleridir. İlk ciddi kuşatmayı Yıldırım Bayezid yapar sonra, Musa Çelebi
ve II. Murad.
Ve nihayet Fatih Sultan Mehmed'le şehir düşer.
Ezcümle
Halil Hoca diyor ki, dünya tarihini değiştiren bu büyük olayda yüzyıllara
dayanan bir arka plan vardır. Diplomasi, denge politikaları, bazen bir adım
geriye bazen de iki adım ileri atılarak fetih sonucuna ermiştir.
Kuşatmadaki
kritik üç gün; 20, 21 ve 22 Nisan 1453 tarihlerinde yaşanan bozgun ve moral
bozukluğunun ardından genç Sultan'ın bunun altından nasıl kalktığı da ibret
verici bir bölüm oluşturuyor.
Fethin kronolojisi ve o dönemin gözlemcilerinin
raporu, tarihçilerin notları ayrı bir başlık olarak ele alınıyor.
Bu bahsi
kuşatma ve fethi anlatan Osmanlı tarihçisi Neşrî'nin Cihânnüma'sındaki bir
beyitle taçlandırarak bitirelim:
Feth-i Konstantiniyye fırsat bulamadılar
evvelûn
Feth idüp Sultan II Mehemmed yazdı târih âhirûn.
Osmanlı'yı
gerçek anlamda Fatih Sultan Mehmed'in kurduğunu söyleyen Halil İnalcık,
imparatorluk tanımını da yapıyor:
"Osmanlı İmparatorluğu öncelikli olarak
Türk devlet geleneğini temsil ettiğinden, sonra bir İslam devleti olduğundan ve
son olarak da Doğu Roma İmparatorluğu'nun yerini aldığından, imparatorluk
anlayışı ilk bakışta bu üç kaynağa dayandırılabilir. Başka bir ifadeyle
hakanlık, hilafet-saltanat ve imperium, bize tarihi ipuçlarını verecektir.
Osmanlı İmparatorluğu tarihi bir varlık olduğuna göre, onun imparatorluk
karakteri bizim soyut tanımlarımızdan değil, tarihi gerçeğini çözümlenmesinden
meydana çıkacaktır."
Halil Hoca'nın bugüne kadar hiçbir yerde yer almamış
yazıları da ikinci bölümde yer alıyor.
Osmanlı'nın sağlam bir temel üzerinde
emperyal bir güç olmasının, Fatih'in önceki dönemlerden gelen gelişmiş bir
bürokrasiyi benimsemesinden kaynaklandığı vurgulanıyor.
Osmanlı bürokratik
sistemi olan belgeler, tahrir defterleri, kadı sicilleri, kanunnameler ve
vakfiyeler ele alınıyor.
Önemleri dolayısıyla Fatih'in devlet teşkilat ve
reaya kanunnameleri metinleri de aynen veriliyor.
Osmanlı döneminin sosyal ve
hukuki hayatını yansıtan en önemli kaynaklardan biri de kadı sicilleridir.
Fatih döneminde Bursa kadı sicili burada orijinal haliyle birlikte
aktarılıyor.
Araştırma ve İncelemeler bölümünde Fatih döneminde derviş
tarikatları, Oğuzculuk, ateşli silahlar, kölelik, Rumlar, Yahudiler ve Cem
Sultan hakkında daha önce yayınlanan makaleler de yer alıyor.
"Âlimin ölümü
âlemin ölümü gibidir" derler ama âlim, âlemi aydınlatmaya devam
ediyor.
Tarihçilerin şeyhi, kutbu olarak anılan Prof.Dr.Halil İnalcık, çok
sevdiği Fatih Sultan Mehemmed Han'ın türbesinin haziresinde toprağa verilmişti.
Koca Sultan'a ve büyük alime rahmet ve selam olsun...
(Sabah Kitap ekinin Ocak 2020 sayısında yayınlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder