Sayfalar

22 Kasım 2021 Pazartesi

Masumiyet maskesi düşüyor...


Polisiye edebiyatın dünyadaki önemli yazarlarından Jean-Christophe Grangé, hiçbir zaman anlattığı macerayı bir cinayete hapsetmez. Cinayetler üzerinden bizi bir mesele hakkında düşünmeye iter. Yazar, son romanı Küllerin Günü'nde bir tarikatta işlenen cinayet ekseninde masumiyete yaklaşımımızı sorguluyor

Onu farklı kılan nedir, diye düşünürüm kitaplarını okurken...
Tamam polisiye edebiyatının her şeyi var: Kurgu, akıl yürütme, ipuçları, gerilim, sürprizler, olay yeri inceleme...
O zaman daha başka ne?
Kitap, okumuş olmak için okunmaz; bu bir hayat biçimidir, tutkudur, sevgidir, anlamak ve derinleşmedir.
Ve hiç kuşkusuz düşünmektir, sorgulamaktır.
Jean-Christophe Grangé, Ahmet Ümit'in dediği gibi "İyi polisiye iyi edebiyattır" sözünün hakkını verenlerden...
Üniversitede edebiyat okuyan, uzun yıllar gazetecilik yapan yazarın, geçtiğimiz ay çıkan yeni kitabı Küllerin Günü, metnin ve dilinin sağlamlığıyla göz dolduruyor.
İşin edebi kısmı yani temeli iyi olunca üstüne kurulan da sarsılmaz oluyor.
Grangé her şeyden önce araştıran, gezen, okuyan bir yazar.
Kitaplarına aşina olanlar bilir; okuyucuya inanılmaz bilgiler verir ve hikayeye öyle bir yerleştirir ki, cümle içindeki bir sözcüğü anlamak için dipnotu görmezden gelemezsiniz.
Onu dünyada meşhur eden Kızıl Nehirler'den tutun, Leyleklerin Uçuşu, Taş Meclisi, Kurtlar İmparatorluğu, Siyah Kan, Şeytan Yemini, Koloni, Ölü Ruhlar Ormanı, Sisle Gelen Yolcu, Kaiken, Lontano, Kongo'ya Ağıt, Ölüler Diyarı, Son Av ve nihayet Küllerin Günü'ye toplam 15 kitap da bilimden tarihe, psikolojiden edebiyata, spordan müziğe, dinlerden yeme-içmeye, siyasetten ekonomiye, modadan mitolojiye, şiddetten arkeolojiye kadar her konuda bilgilendirir.
Şiddet, kötülük ve ölüm onun tramvasıdır, söyleşilerinde hep dile getirir:
"Çocukken insan şiddetini keşfettim. Bu bana çok korku verdi. Hiçbir zaman sindiremedim. Kitaplarımı yazmaya başladığım zaman kendi içimde, derinlerde hissettiğim sorunu kaleme almaya başladım. Çünkü sanatsal dışa vurum içinizde ağırlık yapan şeyi yansıtıyor. Benim için çekilemez bir şeyi sanatsal bir nesneye dönüştürüyorum. Bu üretim de insanlar için arzu nesnesi haline geliyor. Ama okurlarımın da benim gibi şiddetten nefret eden kişiler olduğunu düşünüyorum."
Kötülük üçlemesi Siyah Kan, Şeytan Yemini ve Ölü Ruhlar Ormanı tam da kişiliğinden süzülenler diye okunabilir...
Keza çok sonraları kaleme aldığı Ölüler Diyarı'nda da insanoğlunun içindeki sevgi ve yok etme tutkularından yola çıkarak bir kurgu yaptığını söylemişti.
Kötülüğün kalıtsal olup olmadığını da tartışmaya açıyordu...
700 sayfalık Sisle Gelen Yolcu ise yazarın kimilerine göre Nirvana kitabıdır...

Tanıtım yazısındaki; "Ben gölgeyim, ben avım, ben katilim, ben hedefim, kurtulmak için tek çarem var: diğerinden kaçmak, peki ya diğeri de bensem" sözleri kitabın özeti gibidir.
Kişilik bozukluğu olan ve sürekli farklı bir kimlikle ortaya çıkan ana karakteri, hacimli bir polisiye kitapta anlatması bir yana, son ana kadar heyecanı ve tempoyu düşürmemesi de takdire şayandır...
Grangé kitaplarını yazarken mekanı gezerek coğrafyasına, tarihine hakim olur.
Asla ansiklopedik bilgiler bulamazsınız, mahalleyi, binayı, ağacı ayrıntılarıyla anlatır.
İnsan tasvirleri de öyledir; yüzünden giyinişine, ruh halinden davranışlara kadar tanıtır.
Okuru da ikna eder, "evet, tam da bunu yapacak birisi" dedirtir.
Leyleklerle birlikte Paris'ten Lozan'a, Viyana'dan Bulgaristan'daki çingene mahallerine, Orta Afrika ormanlarından Türkiye'ye, Filistin'den İsrail'e uzanırsınız.
Elmas ticaretinin kanlı, acımasız yüzü tokat gibi çarpar.
Bir başka kitapta Tayland, Bangkok gibi Uzakdoğu ülkelerine, bir başkasında Latin Amerika'ya, diğerinde Kapadokya, Nemrut Dağı'na yolculuk yapar...
Grangé, geçen yıl yayımlanan Son Av'la, Kızıl Nehirler kitabındaki eski gözdesi Komiser Niémans'ı yeniden işbaşına getirdi.
Fransa'nın Almanya ile sınır bölgesi Alsace'da vahşi cinayetleri yeni yardımcısı Ivana Bogdović'le aydınlatıyordu.
Nazi Almanya'sına kadar uzanan ünlü Kara Ormanlar'daki bir sırrın peşine düşerler.
Ve nihayet Küllerin Günü'nde yine Komiser Niémans ve kadın yardımcısı Ivana Bogdović, Tebligciler adlı bir tarikatı araştırıyor.
Tebligciler, İsviçre ve Almanya'da zulme uğrayan Anabaptistler'in bir kolu...
16. yüzyılda kaçıp Alsace bölgesine sığınan, içe kapanık, ari ırkı benimsemiş, kendi halinde gibi görünen, hoşgörüyü merkezine alan tarikatta olan bitenler hiç de masum değildir.
Tuhaf cinayetler, taşradaki vurdumduymazlık, din maskesi arkasına saklanan rezillikler, görmezlikten gelinenler, bizi günümüzden Ortaçağ'a uzanan bir yolculuğa çıkarıyor.
Jean-Christophe Grangé, katili bazen sona kadar saklar bazen de erken ortaya çıkarır.
O zaman da tempoyu düşürmeden sonuna kadar okutmayı başarır.
Ama ne olursa olsun meseleleri salt cinayete hapsetmez.
Cinayetin neden işlendiği üzerinden bize önemli bir meseleyi düşündürür.
Küllerin Günü'nde de böyle yapıyor.
Bizi bir tarikatın içinden geçiriyor ve masumiyet meselesi üzerine derin düşünmeye davet ediyor.
(Sabah Kitap ekinin Nisan 2021 sayısında yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder