Sayfalar

31 Mayıs 2012 Perşembe

Yağmur'un dili 'aşk' kokuyor


"Kişiyi nasıl bilirsin, kendin gibi" demiş atalarımız... Bu "garip" adam da böyle yaşamış böyle anlatıyor. Ne reklamı var, ne bir köşesi, ne de televizyonda bir programı... Gördüğü bildiği gibi, içindeki aşk ateşiyle yola çıkmış...
"Ben sende kendimi aramışım,
Ben bende seni kaybetmişim,
Neden daha fazlasını arayayım?
Oysa ben seninle aynıymışım."
diyerek "tasavvuf"un izinde kendini yollara vurmuş... Afganistan'a Tebriz'e kadar gitmiş...
Aramış da aramış sonra "tamam" demiş. Vakit o vakittir... Almış kâğıdı kalemi yazmış da yazmış...
Sonra yazdıkları deryayı ummanı doldurmuş... Bir değil birçok kitap olmuş...
Kitapları hiçbir yerde tanıtılmamış, internet, uydu, bilgi çağında hiçbir yerde sözü edilmemiş...
Ancak dervişlerin, velilerin, çulsuzun, garibin, âşıkların, kahramanların yurdu Anadolu'nun vicdanı onu anlamış, sevmiş...
Kalpten kalbe bir yol bulmuşlar, yazdıklarını fısıltıyla birbirlerine söylemişler. Kitapları elden ele gezmiş...
Adı Sinan Yağmur... Bir öğretmen, Konya'da yaşıyor...
Forbes Dergisi'nin araştırmasına göre 2011'de kitapları 850 binden fazla satmış... Kitapları İngilizce ve Almanca'ya çevrilmiş...
Bir yıldır Türkiye'nin dört bir yanından davetler alıyor, söyleşiler yapıyor... Öğrendiklerini paylaşıyor...
Sinan Yağmur, gazetemizin Pazar ekindeki söyleşisinde, gösterilen ilgiyi hoş bir tevazuyla anlatıyordu.
Yoldaşları, Mevlâna, Tebrizli Şems, Yunus Emre, Kimya Hatun, Veysel Karani ve nicelerinin ruhuyla bir zamane dervişidir Sinan Yağmur...
Peki, Yağmur'un sırrı ne?
Sırrı yüzyılların ruhunu bugünle birleştirip çağdaş bir yorum yapmasında...
Anadolu, destanlar, menkıbeler yurdudur aynı zamanda...
Urfa'daki Sıra Geceleri, Eğin'deki Sıra Odası, Antep'teki Barak Köy Odası, Diyarbakır'da Velime Gecesi, Elazığ'da Kürsübaşı, Edirne'de Helva Sohbetleri, Adıyaman'da Dereağzı, Şebinkarahisar'da Sedir Kenarı Havaları, Artvin'de Arfona, Avanos'te Gale Binnik, Bolu'da Ateş Gezmeleri, Trabzon Maçka'da Kusku, Konya'da Barana, Keskin'de Muhabbet Geceleri diye bilinen toplantılarda yalnızca türkü söylenip yemek yenmezdi ki...
O toplantılarda dini ve milli destanlar, hikâyeler anlatılır, yorumlanırdı... İster Müslüman, ister Ermeni, Süryani, Rum, Keldani, Yahudi olsun... Bu topraklarda her toplum kendi kutsal kitabının izinde menkıbelerle yol almıştır...
İşte Sinan Yağmur da bu geleneğin bir temsilcisidir...
O dünyaların büyüklerini ermişlerini birer roman kahramanı yapıp önümüze koyuyor. Tebrizli Şems, Mevlâna, Yunus Emre ete kemiği bürünüp bizimle sohbet ediyor...
Sinan Yağmur, Kuran'ın öğretilerini tasavvufla taçlandırarak Anadolu halkının binlerce yıllık destanlarıyla harmanlıyor...
Dostluğu, sevgiyi, tevazuyu, sabrı, iyiliği anlatıyor; kısaca insana kaybettiği değerleri hatırlatıyor....
"Sende o var, bu var; falan dedi var, falan anlattı var,
Peki sende senden ne var Mevlâna?"
diye yazarken her şeyin insanın içinde olduğunu ve kendini bulmasından söz ediyor...
Öğrenmeyi, bilmeyi gerçek manada kavramayı anlatırken de bakın ne diyor:
"Cehalet seni senden almayan
ilimden yüz kere daha iyidir."
Peki ya karşılıksız ve hiçbir çıkar aramadan kurulan arkadaşlık nasıl bir şeydir...
O da böyle dile geliyor:
"Dostluk gül olmaktır,
yaprağı ile de dikeni ile de."
Mevlâna bugün asırları ve kıtaları aşan bir dünya değeridir. Birleşmiş Milletler'in Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı UNESCO'nun 2007'yi Mevlâna Yılı olarak dünya çapında kutlaması da bunun göstergesidir... Pop sanatçısı Madonna'nın bile dilindedir.
Ve kaçınılmaz olarak da ticari bir meta haline gelmiştir.. Turistler için olur olmadık yerde, ya da sportif bir karşılaşmada yapılan sema gösterileri ne yazık ki işin ruhuna aykırı duruyor. Sonra Mesnevi'den alıntılarla çalakalem yazılan romanlar...
İşte Sinan Yağmur'a bunun için de kulak vermek gerekiyor... Hayatını bu yola hiçbir beklenti olmadan adayanlara selam olsun...
Ne diyordu koca Yunus...
"Bilmeyen ne bilsin bizi
Bilenlere selam olsun."
Not. Menkıbe: Din büyüklerinin veya tarihe geçmiş ünlü kimselerin yaşamları ve olağanüstü davranışlarıyla ilgili hikâye.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder