Sayfalar

19 Mart 2013 Salı

Tehlikenin farkında mıyız?


Başbakan'ın üç çocuk istemesi Türkiye'nin 2050'lere doğru nüfusunun yaşlanmaya başlayacağı endişesinden kaynaklanıyor. Bugün Avrupa'nın en genç ve en dinamik nüfusuna sahibiz. Ancak kentleşmenin artması ve refah durumuna bağlı olarak aileler, artık çok çocuk istemiyor. Tek olsun ya da iki ona da "iyi şartlar sağlayayım yeter" diye düşünüyorlar. Eh haksız değilller...
Ancak benim derdim başka; çocuk bir ya da beş fark etmez ona nasıl bakıyoruz ve yetiştiriyoruz ve hepsinden önemlisi nasıl bir beslenme alışkanlığı veriyoruz...
Haşmet abi (Babaoğlu) geçen hafta içinde çocuklar üstüne bir değerlendirme yaptı. Obeziteye dikkat çektiği yazısında sömestir tatili sırasında bir termal otelin havuzunda gördüklerine şaşırmıştı:
"Ben diyeyim yüz çocuk; siz deyin iki yüz çocuk; bağırış çığırış içinde havuzdaydı.
Yaşları yediyle on iki arasındaki çocukların yarısından fazlasının basbayağı obez ya da obezitenin eşiğinde olduğu gerçeğiyle yüzleşmek inanılmazdı."
Uzmanlar, "Türkiye'de iki milyon çocuk obez ve büyük bir bölümü de obezleşme tehdidi altında" diye yıllardır uyarıyor.
Ancak yeterince ciddiye alınmadığı belli ki sayı hızla artıyor. Her gün yeni birinden bu tür yakınmalar duyuyoruz.
Bu uyarıları kentlerin en kalabalık yerlerindeki bilboardlara asmak lazım. Medyanın konuyu daha fazla ele alması lazım, okulların da aktif olarak devreye girmesi gerek.
Bu konuda sorumlululuğu ilk sırada olan ailelere gelirsek...
Çocuk her şeyi ilk orada görüyor; oturmayı kalkmayı, saygıyı sevgiyi...
İşte meselenin bam teli tam da orası...
Çünkü artık anne babalar da büyüklerinin yüzyıllardır nesilden nesile aktarılarak gelen yolunu bırakmış, hazır kültürün dayattığı beslenme alışkanlığına esir olmuş durumda...
Hangi yağda kızartıldığı meçhul patates dağları, nasıl piştiği belirsiz hamburgerler, devasa gazlı içecekler bol tuz ve hangi kimyasalla karıştığı belirsiz ketçap, mayanoz eşliğinde tüketiliyor.
Diyelim ki siz onlardan değilsiniz, yan komşu, eş, dost, akrabadan biriyle çıkılan bir gezide alışverişte kaçınılmaz olarak kendinizi orada buluyorsunuz. Sıkıysa öbür çocuk yerken siz kendi çocuğunuzu engelleyin.
Diyelim ki orayı atlattınız, markete girdiniz.
Hadi bakalım bir sınav daha, daha girişte en az 8-10 reyon çikolata, cips, gazlı içecek, abur cuburla dolu bölümü atlatın atlatabilirseniz...
Gerçek gıda en arkada çünkü...
Geçen gün içlerinde ünlü profesörler ve gıda uzmanlarının da bulunduğu bir açık oturumda bu ilk bölüm çöplük olarak tanımlandı...
Sağlık Bakanlığı okul kantinlerinde obeziteye yol açan sağlıksız ürünleri yasakladı.
Ancak bu yetmez, işadamlarının da içinde olacağı büyük bir konsensüs oluşturup marketteki düzenlemelere kadar bu konuda ciddi adımlar atılmalı...
Bakın Haşmet abi, yedi ila 12 yaş arasında çocuklardan söz ediyor.
Büyüyünce ne olacak? Sonra diyetisyenler arasında savrulup duracaklar. Ve bir zaman sonra vücut alarm verecek. Çünkü çocukluktaki yanlışlık ömür boyu tetikte durmalarını gerektirecek.
Onlar da çözüm olmayınca mide kelepçesi taktırmalar, ameliyatla yağ aldırmalar devreye gierecek...
Hasılı kelam durum çok önemli... Daha çok konuşacağız ve konuşmalıyız da...
Başka bir konu daha var ki Haşmet abi meseleyi "Bizim çocukların asıl ruhları obezleşiyor!" diye özetliyor...
Aileleri ve çevreleriyle olan ilişkilerini tüketici gibi algıladıklarını, yiyip içmeleri gibi havayı, suyu, mekanı, hazları, arzuları, başka ne varsa hepsini bir anda yutup sindirdiklerini söylüyor.
Ffinal cümlesini herkesin durup durup okuyup üstünde çok iyi düşünmesi gerekiyor:
"Bedensel obezite zor olsa da iyileşir, hale yola koyulur.
Fakat şu ruhsal obez çocukların yetişkin hallerini düşünüyorum da, korkuyorum doğrusu!"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder