Sayfalar

19 Haziran 2013 Çarşamba

Bir ağaçtan daha fazlası

Taksim'den başlayıp Türkiye'ye, oradan da dünya çapında ses getiren bir mesele haline gelen Gezi Parkı eylemi bu satırlar yazıldığında 19. gününü doldurmuştu. Toz duman biraz kalktığında her şeyi daha net anlayacağız. Aslında bugün de önyargılar ve fanatizmden uzaklaşınca görünen fotoğraf bize çok şey anlatıyor...
Şurası kesin; Türkiye yeni bir dönemden geçiyor, daha doğrusu uzun süredir bunun belirtileri görülüyordu. Siyaset kurumunun, askeri vesayetin yerini almasıyla başlayan süreç bu ivmeyi hızlandırdı.
Ekonomi düzeldi, böylelikle sağlık, eğitim, ulaşım, alt yapı başta olmak üzere birçok konuda hamle yapılması olanaklı hale geldi. Halkın parası çarçur edilmedi, faize değil yine ona hizmet olarak döndü.
Yeni havaalanları, yeni yollar, yeni binalar yapıldı.
Eğitimli işgücü dünyanın dört bir yanında büyük ihaleler aldı, önemli başarılara imza attı.
Önyargılar kırıldı, eski Türkiye'nin hastalıkları bir bir çözülme yoluna girdi.
Kürt sorunu gibi büyük ve derin bir mesele bitme aşamasına geldi. Artık 70 milyonun birlikte türküler söylemesi an meselesidir.
Peki ne oldu da Gezi Parkı gibi bir olay ülkenin gündemini altüst etti...
Bu sorunun yanıtı çok katmanlı; hem çok basit bir o kadar da derin ve zor...
Türkiye dünyanın bir parçası hem de çok önemli bir parçası...
"Ortadoğu, Kafkaslar ve Avrupa'nın tam ortasındaki köprü" söylemi klişe bir söz ama tam da bugünü anlamamızı sağlıyor.
Hani derler ya; "Hayat ileriye doğru yaşanır ama geriye doğru anlaşılır"
Geçmiş bize çok şey anlatmaktadır...
Bu topraklarda yenilik hareketi çok eskilere dayanıyor.
3 Kasım 1839'da okunan Gülhane Hattı-ı Şerifi ya da çok bilinen adıyla Tanzimat Fermanı bu topraklarda ilk demokratikleşme adımı olarak tarihe geçmiştir.
Sultan Abdülmecid döneminde okunan bu fermanla devlet kendisini yenilemesi gerektiğini söylemiştir.
Buna göre; tüm vatandaşların can, mal ve namus güvenliğinin sağlanması, yargılamada açıklık, hiç kimsenin yargılanmadan idam edilemeyeceği, vergide adalet, rüşvetin ortadan kaldırılması, herkesin mal ve mülküne sahip olması, bunu miras olarak bırakabilmesi gibi maddeler sıralanmıştır.
Bu hukuki, ekonomik ve özel mülkiyet alanlarda düzenlenmeler anlamına geliyordu.
Fermanın bir amacı da azınlık isyanlarını önlemek, azınlıkları bahane ederek Avrupalı devletlerin Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışmasını önlemek ve toprak bütünlüğünü korumaktır.
Yine Abdülmecid döneminde Tanzimat'ın devamı sayılan 18 Şubat 1856'da ilan edilen Islahat Fermanı da bir Osmanlı toplumu oluşturmayı amaçlar. Irk, dil, din vb. ayrımı yapmaksızın bir millet oluşturmayı amaçlar ki 19. yüzyılda devletin kötü gidişâtını durdurmak amacıyla ortaya çıkan fikir akımlarından Osmanlıcılık kapsamındadır.
Osmanlı tebâası içerisinde gayrimüslimlere yönelik bir takım hakların verilmesini içermektedir.
Tarihler 1876'yı gösterdiğinde Birinci Meşrutiyet'le artık anayasal yönetime geçiş başlıyordu.
Kanun-i Esasi uyarınca iki kanatlı bir parlamento oluşturuldu. Üyeleri seçim yoluyla belirlenen meclise Meclis-i Mebusan, üyeleri atama yoluyla belirlenen meclise de Âyan Meclisi deniyordu.
İkinci Meşrutiyet, 29 yıl askıda kaldıktan sonra, 24 Temmuz 1908'de yeniden ilân edilmesiyle başlayan ve 6 Kasım 1922'de Osmanlı Devleti'nin tasfiyesiyle sona eren dönemdir. Birinci Meşrutiyet resmen hiç sona ermemiş ve anayasa değişmemiş olduğu için, bazı tarihçiler tarafından, bir tek Meşrutiyet döneminin ikinci faslı olarak da değerlendirilir.
Ve Cumhuriyet kurulduktan sonra bugünlere kadar tökezleye tökezeye gelen demokrasimiz artık daha da güçleniyor..
Bakmayın siz siyasi mesajların sertliğine ve söylemlerine...
Dünya yalnızca ekonomik anlamda değil insanlık anlamında da küreselleşiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder