Sayfalar

24 Mayıs 2018 Perşembe

Casuslara casusluk eden adam...


John Le Carre Güvercin Tüneli'nde bu kez yaşam öyküsünü kaleme aldı. Alfa Yayınlarından çıkan kitap, Le Carre hayranlarını çok memnun edecek. Yazar bu kez hayatıyla şaşırtacak

Geçtiğimiz ayın başında İngiltere'de yaşlı bir adamla genç bir kadın parktaki bankta hareketsiz yatar halde bulundu.
Salisbury'de birlikte bir lokantada öğle yemeği yemişlerdi.
Görgü tanıklarına göre; ağızlarından köpükler geldikten sonra gözlerini yuvalarından fırlamışçasına açarak şuurlarını kaybetmişlerdi.
Adam çifte casus eski bir Rus subayı olan Sergey Skripal'di, yanındaki de kızı Yulia...
Noviçok adlı sinir gazıyla zehirlenmişlerdi.
Bu zehir, 1970 ve 80'lli yıllarda Sovyetler Birliği'nde geliştirilmişti.
Kızı kendine geldi ancak 66 yaşındaki baba Skripal'in durumu hala kritik.
Yüksek düzey bir askeri memur olan Sergey Skripal, Avrupa'da faaliyet gösteren Rus ajanların adlarını İngiltere dış istihbaratına vermiş, Rusya'da 13 yıl hapse mahkûm edildikten sonra ajan mübadelesiyle gönderildiği İngiltere'ye yerleşmişti.
Hastanede kimlikleri araştırılınca son yılların en büyük diplomatik skandalı patladı, İngiltere birçok Rus diplomatın sınır dışı edileceğini açıkladı.
Rusya karşılık verdi.
ABD fırsatı kaçırmadı, neredeyse Avrupa'nın tamamı Kanada ve Avustralya dahil birçok ülke Rusları sınır dışı ediyor. 
Tabii ki Rusya'da geri kalmıyor.
Elbette, Soğuk savaş dönemini andıran iki kutuplu dünyaya dönüş mümkün değil. 
ABD ya da Rusya emir verince herkesin arkasında sıralandığı dönemler çok geride kaldı.
Ancak dünyadaki gerginliği de göz ardı etmemek gerek.
Çifte casusluk, zehirlenme, uluslararası kriz tam ona göre "eminim kitabını yazar"diyordum ki John Le Carre'nin arka arkaya üç kitabı birden piyasaya çıktı.
Cinayetin Parıltısı (Kırmızı Kedi Yayınevi) 1962'deki yazdığı ve ünlü kahramanı Smiley'in casusluğa terfi etmeden dedektif olduğu iki kitaptan biri. (Daha önce 1974'te Büyük Kalleş adıyla Milliyet Yayınları Kara Dizi serisinden yayınlanmıştı.)
Casusun Mirası (Kırmızı Kedi Yayınevi) adlı son kitabında ise ünlü karakterlerini bir araya getiriyor.
"Geçmişin hayaletleri hesap sormaya gelmiştir. Zamanında alkışlanan operasyonların; Alec Leamas, Jim Prideaux, Peter Guillam ve George Smiley gibi karakterlerin baş tacı yapıldığı günlerin üzerinden uzun zaman geçmiştir. Soğuk Savaş'ın acımasız istihbarat savaşları ve gerekçeleri, o günleri yaşamamış yeni nesil tarafından hoş karşılanmayacak, masumların ölümü için adalet aranacaktır."
(Yeri gelmişken başta A Small Town in Germany olmak üzere üç kitabı hala Türkçe'ye çevrilmedi.)
Ve nihayet 2 yıl sonra Türkçe'ye çevrilen kendisinin kaleme aldığı gerçek yaşam öyküsü: 
Güvercin Tüneli. (Alfa Yayınları)
Asıl adı David John Moore Cornwell olan John Le Carre, 87 yaşında ve 57 yıldır yazıyor.
Saygın bir yere sahip ve sadık okuyucuları da artıyor.
Nasıl artmasın ki; Soğuk Savaş döneminde çıkış yapan Le Carre kendini sürekli yeniledi.
Olayların akışını kaçırmadı, Berlin Duvarı'nın yıkılmasıyla Sovyet Bloku çökünce ortaya çıkan yeni dünya düzenini anlattı.
İngiltere'nin puslu entrikayla dolu havasından Rusya'nın karmaşık, korku atmosferiyle yüklü soğuğuna; Afrika'nın katliamlarla ısınmış sıcağından Panama'nın işbirlikçi kirlenmiş kanalına; Uzakdoğu'nun iç savaşlarıyla nemlenmiş kan banyosundan Almanya'nın arada kalmış çaresiz göçmenlerine kadar her yere el attı.
Beslendiği damar gerçeklerdi ancak sonuçta bunlar birer romandı, kurguydu.
Le Carre, kitabında büyük bir süpriz yapıp kurguların gerçeğe dönüştüğünü gösteriyor.
Yalın, çıplak gerçekleri önünüze koyuyor.
Kitaplarındaki kahramanların gerçek kimliğini kimlerden esinlendiğini, yazma sürecinde yer keşfini nasıl yaptığını, tanıdıklarını, dostlarını tüm içtenliğiyle anlatıyor.
Dünyanın dört bir yanında birçoğu hayranı sadık okuyucusu olan; cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar, devlet başkanları, siyasiler, film yönetmenleri, ünlü yıldızlar boy gösteriyor.
Kimler yok ki o sofrada: İngiltere Başbakanı Thatcher, Hollanda Başbakanı Ruud Lubbers, İtalya Cumhurbaşkanı Frencesco Cosssiga, Rus Dışişleri Bakanı Yevgeni Primakov, Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat, Panama Devlet Başkanı Endara ve diğerleri...
Örneğin Primakov, 1991'deki Birinci Körfez Savaşı patlamadan önce barış için neler yaptığını anlatıyor...
Irak Devlet Başkanı Saddam onun dostudur." Yevgeni yüzüme leke getirme. Beni Kuveyt'ten çıkar" der.
ABD'nin başındaki baba George Bush ve İngiliz Başbakanı'yla görüşmeler sonuçsuz kalır, çünkü savaş istiyorlardı...
On yıl sonra oğul Bush iktidara gelir. Primakov uçağa atlar ve Bağdat'a gider. Eski dostu Saddam'a elinde ne türden kitle imha silahı olursa olsun, bunları emanetten Birleşmiş Milletler'e teslim etmesi için yalvarır. 
Bu defa onu kovan Saddam olur; Amerikalıların bunu yapmaya cesaret edemeyeceklerini gerekçe gösterir, çünkü paylaştıkları çok fazla sır bulunmaktadır.
Ya İtalya Cumhurbaşkanı'na ne demeli. Bakar mısınız Le Carre'ye sorduklarına:
"Toplumlar casussuz yapamazlar mı diye merak ediyordu. Demokrasi olduğu varsayılan bir toplum, casuslarını nasıl kontrol altında tutar diye bilmek istiyordu. Ben ne düşünüyordum. İtalya onları denetlemek için ne yapmalıydı? İtalyan istihbarat servisleri hakkında ne düşündüğümü açık açık, ama lütfen kendi sözcüklerimle anlatabilir miydim? İşlerinin erbabı mıydılar? Onlara not verecek olsam, bu olumlu mu olurdu olumsuz mu?"
Gizli Servis Başkanları, rejim muhalifliğinden sürgünde kalan Nobel Barış Ödülü sahibi Rus fizikçi Saharov, medya devi Rupert Murdoch'la sohbetleri de kitapta kendine yer buluyor.
Le Carre, sofralardan çok hayatın içindedir.
Köstebek romanında Hong Kong'ta teknelerle boğazda geçen bir kovalamaca vardır.
O bölümü evinde güncelliğini yitirmiş bir seyahat rehberinden yazmıştır. Hong Kong'a gidince adayla anakara arasına tünel inşa edildiğini görür.
Yayıncısını arayıp baskıyı durdurmasını ister ve kendine bir söz verir:
"Bir daha hiç bulunmadığım bir yerde geçen sahneyi asla kurgulamayacağıma ant içtim."
Kendisi gibi casusluktan gelme ünlü bir yazar olan Graham Greene'nin "İnsanın çektiği acıyı anlatacaksan, bu yönde bir deneyim kazanmak senin görevin" sözleri kulağında yollara düşer.
Bir gün Vietnam'da Kızıl Kmerler'e karşı savaşın tam ortasında siperde, bir gün Filistin- İsrail sınırında bombalanmış yıkılmış bir evdedir. 
Büyük bir katliam yaşamış ve hala durulmayan Ruanda'da, Kongo'dadır, yukarda bir yerlerde Rusya'da kara para ve mafyanın hakim olduğu zamanlarda diskotekte bir katille sohbettedir.
Eski televizyoncu olan İsrailli Michael Elkins, gözünü kırpmadan öldürdüğü eski Naziler'i anlatır, Necef Çölü'ndeki bir İsrail hapishanesinde Filistinliler'e yardım eden sarışın güzel Alman kadını Brigette'le söyleşidedir.
Ya da 2006'da Almanya'nın kuzeyinde Murat Kurnaz adlı bir Türk'ün hikayesini dinliyordur.
Murat, Bremen'de doğup büyümüş bir Türk-Alman. 2001'deki El Kaide saldırıları sırasında Pakistan'da yakalanıp üç bin dolar karşılığında Amerikalılar'a satılmış. Kandehar'da ABD'nin işkence merkezinde iki ay boyunca elektrik verilmiş, bilincini kaybedene dek dövülmüş, üzerine su dökülerek boğulma hissi yaratılmış, bir kancaya asılmış ve fiziksel gücüne rağmen ölecek hale gelene dek orada tutulmuş. 
Bir yıl süresince onu sorgulayan Alman gizli servisi ve Amerikalılar onun saf ve zararsız biri olduğuna kanaat getirmiş. 
Yine de ABD'nin meşhur Guantanomo hapishanesine gönderilmekten kurtulamamış. 
5 yıl burada tutulduktan sonra Almanya'ya dönebilmiş.
Le Carre dinlediği hayat hikayesini ölümsüzleştiriyor: "İnsan Avı adlı romanımda Murat'la yaşıt, dindaş ve aynı sosyal çevreden gelme, Almanya doğumlu bir Türk var. Adı Melik ve o da işlemediği suçlar yüzünden bir bedel öder. Cüssesi, konuşma tarzı ve davranışları Murat Kurnaz'ınkilerle büyük benzerlikler taşır."
Tolstoy'un Savaş ve Barış'taki savaş sahneleri sarsıcıdır, gerçektir.
Film izler gibi olursunuz, çünkü Toltsoy, Fransız-Rus savaşına subay olarak katılmış ve gözlemlerini yansıtmıştır.
Le Carre'de öyledir; onu sahici kılan da odur. 
Romanlarındaki karakterlerin sağlam, ayağı yere basan, gerçekliği tartışılmaz hikayelerle örülü olmasının nedeni bizzat yerinde gözlemlemiş olması ve yaşamasıdır.
Ayrıntıları atlamaz, çevreyi ve insanları detaylıca tasvir eder.
Yaşam öyküsünü kaleme aldığı kitapta da romanları gibi herkesi ayrıntılarıyla aktarır: Yüz hatları, kaşı, gözü, davranışları...
En çok merak ettiğim Kim Philby hakkında düşündükleriydi...
Cambridge Beşlisi olarak tarihe geçen çift taraflı ajanların en ünlüsü Philby, diğer 4 kişiyle birlikte İngiliz Gizli Servisi MI6'nın içine Sovyetler tarafından yerleştirilmişti.
1960'larda Philby'nin yolu İstanbul'dan da geçmişti. 
Anılarında, İngiliz elçiliğinde görev yaparken Anadolu yakasındaki bir yalıda kaldığını ve Sovyet gemileriyle nasıl bağlantı kurduğunu anlatır.
Batı'nın yaptığı onlarca operasyonu önceden Sovyetler'e sızdırarak engeller ve yüzlerce kişinin ölümünden sorumlu olduğu ortaya çıkar.
Le Carre, ona olan kızgınlığını gizlemiyor. Zaten Köstebek romanında onun ipliğini pazara çıkarmıştır. Philby'i sorgulayan bir ajanın ona onlattıklarını da yıllar sonra açıklıyor.
Ve onun kaçışına nasıl göz yumulduğunu da gösteriyor.
Le Carre'nin babasıyla hesaplaştığı bir bölüm var ki değme psikolojik esere taş çıkartır.
Üçkağıtçı, kumarbaz, dolandırıcı, sık sık hapse giren, yalancı babasıyla olan ilişkisine Son Casus romanında değinmişti ancak bu kez tam anlamıyla hesaplaşıyor.
Hala kalem kağıt kullanan, çok nadir söyleşi yapan, İngiltere kırsalında münzevi bir hayat yaşayan Le Carre'nin yaşam öyküsünün her bölümü birer kitap gibi okunabilir.
Her birinde başka bir dünya başka bir hikaye var. 
Ve o muhteşem romanlarını nasıl yazdığını da anlıyorsunuz.
25 yaşında resmi olarak İngiliz Gizli Servisi İç İstihbaratı MI5'e girip dört yıl sonra Dış İstihbarat MI6'ya geçer. 1964'te istifa edip ayrıldıktan sonra yolunu çizer: Yazar olacaktır.
Ancak o günden bugüne kendine sürekli sorduğu sorunun yanıtını da verir.
"Bir casus daima casustur; ben kendi yazdıklarıma inanmasam da başkaları inanıyordu, dolayısıyla bununla yaşamayı öğrenmeliydim..."
(Sabah Kitap ekinin Mayıs 2018 sayısında yayınlanmıştır.)

LİZ TAYLOR GECEYİ BÖLÜYOR

Soğuktan Gelen casus romanı çekilirken yaşadıkları ise değme magazinciye taş çıkartır cinsten. Richard Burton başrolündeki karakterin hakkını vermek ve tavsiyelerini dinlemek için onu da çağırır. Le Carre günlerce Dublin'de ünlü aktörle birlikte vakit geçirir. O günlerin ayrıntılarını zevkle okudum, ama bir sahne var ki unutulmaz.
Sarhoş ve vurdumduymaz bir karakteri oynayan Burton'un Berlin Duvarı'nı aşacağı sahne çekilecektir. Dublin halkı da setin arkasındadır. Gecenin pusunda çekim başlamak üzere birden lüks bir araba yanaşır. Gazeteciler, televizyoncular, polis, halk arabaya üşüşür. Gelen güzeller güzeli oyuncu Liz Taylor'dur. Burton'un yeni evlendiği eşi. Ortalık karışır, yönetmen çıldırır... Gerisi kitapta...


FİLMLER VE ŞANSIZLIKLAR

Le Carre, film konusunda şansız bir romancı. Fritz Lang, Sydney Pollack, Francis Ford Coppola, Stanley Kubrick gibi efsane yönetmenler harekete geçmişler ancak sonunu getirmemişler. Yine de kitapları birçok kez film ve dizi olarak çekilen Le Carre bu konuda yorum yapmamıştır. Beğendiğini ya da tam tersini söylememiştir ancak burada yaptığı bir tespit var ki ümidini koruyor: "İnanıyorum, romanlarımın eni iyi filmleri hiç çekilmemiş olanlardır, ki gün gelecek bu kabul edilecek."
Tinker, Taylor, Soldier, Spy adıyla çekilen 1979 yapımı Alec Guiness'in başrolünde oynadığı dizi bence en iyisidir. Ve devamı olarak çekilen Smiley's People da öyle. İkisini de yıllar önce TRT göstermişti.
Köstebek 2011'de yeniden çekildi başrolünde Gary Oldman vardı. Ancak başarısız bir girişimdi...
Soğuktan Gelen Casus'ta başrolünde Richard Burton oynadı. (1965)
Ölüme Çağrı romanından Casus Kim (1966)
Rus Evi'nde Sean Connery ve Michelle Pfeiffer oynadı. (1990)
Küçük Trampetçi Kız 1984 yapımı. Başrolünde Diane Keaton oynadı.
Bahçıvan kitabından uyarlama Arka Bahçe, (2005)
Panama Terzisi başrollerinde Pierce Brosnan ve Jamie Lee Curtis oynadı. (2001)
2014 yapımı, İnsan Avı romanından uyarlanan Aranan Adam.
2016 yapımı Hain.
BBC'de mini dizi olarak yayınlanan Gece Müdürü (2016)


ROMANLARINDAKİ KAHRAMANLAR...

* Oxford'ta danışman hocası bilge insan Vivian Green, unutulmaz karakteri George Smiley'i bulmasında yardımcı olmuştur
*Bir Öğrenci Gibi'deki Charlie Marshall karakteri Vietnam'da birlikte uçtuğu çılgın bir pilottan esinlenme...
*Bahçıvan'da Tessa, aslında Fransız Yvette Pierpaoli adında kendini insanlığın kurtuluşuna adamış bir çılgın kadın... Vietnam'daki kanlı savaşın içinde tanıdığı Pierpaoli, Kosovalı mültecilere yardıma giderken ölmüş.
* Köstebek'te Jerry Westerby, kuruma çalışan sıradan ajanlardan biridir. Gazeteci, maceracı, cusus ve iyi bir dost. Bir Öğrenci Gibi'de Uzakdoğu'da bir operasyon vardır. Singapur'da bir otelde Peter Simms'le tanışır. Hong Kong, Bangkok ve Saygon'da yine buluşurlar. Le Carre'nin tespiti şu: Onun tükenmez enerjisi, Asya hakkında bildikleri ve Asyalı ruhu varken, Köstebek'te çizdiğim Westerby'i rengarenk bir tabloya aktarmamak elde miydi?
* Küçük Trampetçi Kız'daki Trampetçi Charlie, çatışmanın her iki tarafındaki kahramanların savaşçı duygularını ayağa kaldırıyordu. Charlie için benden 14 yaş küçük üvey kız kardeşim Charlotte Cornwell'den esinlenmiştim. Romanı yazdığım sıralarda tanınmış bir sahne ve televizyon sanatçısıydı. Ama aynı zamanda sol siyasetin militan savunucularındandı.
*Panama Terzisi'ndeki Pendel, Londralı ünlü bir terzi Doug Hayward'tır.
* Rusya'da Petesburg'ta Dima adlı bir suç örgütü lideriyle gece kulübünde görüşür. Beli silahlı adamları, güzel kızlar, kulakları sağır eden müziğin arasında tercüman vasıtasıyla ona sorar: Mister Dima siz gangaster misiniz. İşte Hain romanındaki Dima odur.
* Rusya'daki Özel Öneme Sahip Suçları Araştırma Merkezi'nden İssa Kostoev, İnguş kökenlidir. Halen Rus Parlamentosu'nda. Onunla o bölgelere gitmek üzere iken savaş patlar. "15 yıl sonra İnsan Avı romanımda, sözüm ona teröre karşı savaşa karışmış masum Müslüman Rus genci için Çeçen bir karakter seçtim adına da İssa dedim. İssa Kostoev'e atfen."
*Ve ana yazıda da söz ettiğim gibi aynı romandaki Türk genci Malik de Murat Kurnaz'dır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder