Sayfalar

29 Nisan 2023 Cumartesi

Bilimin ışığında Osmanlı...


Osmanlı tarihini ele alırken nasıl bir yöntem izlenmeli? Tarihçilerin duayeni Prof. Dr. Halil İnalcık vefatından önce yazdığı, yeni yayımlanan Osmanistik Bilimi'ne Katkılar kitabında tarihe yaklaşımla ilgili bilimsel yöntemler öneriyor.

Osmanlı tarihçiliğinin anıt isimlerinden Halil İnalcık, yalnız bizde değil, dünyada da saygın bir yere sahip.
100 yaşında kaybettiğimiz Halil Hoca, malum son anına kadar çalıştı, üretti ve bize tarihimizi anlattı.
Aramızdan ayrılalı altı yıl olmasına rağmen, eserleriyle, düşünceleriyle hâlâ yol göstermeyi sürdürüyor.
Neredeyse her yıl bir kitabı yayınlanıyor.
İş Bankası Kültür Yayınları'ndan yeni çıkan Osmanistik Bilimi'ne Katkılar/ Seçme Eserleri-XVI kitabı da ölümünden önce hazırladığı çalışmalarından biri...
Hayatını anlattığı Kendi Ağzından Şeyh'in Hikâyesi aslında onun çalışma azmine ilişkin ipuçlarıyla dolu.
Daha Balıkesir'de lise öğrenimi görürken ne yapmak istediğini biliyor.
Sabır, tutku, azim ve çalışmaktan taviz vermeden, zorluklara göğüs gererek, müthiş mücadelelerle hedefine ulaşmaya çalışan bir karakteri var.
Halil Hoca, bu kez Osmanlı konusunda çalışma yapmak isteyenlere, tarih öğrencilerine ve tarih meraklılarına bir kılavuz veriyor.
Merkeziyetçi bir yapılanma olan Osmanlı yönetim sisteminin, iktisadi ve bürokratik örgütlenmesini analiz etmek için sağlam bir metoda ihtiyaç vardır: Bu da filololoji alanıyla desteklenen text-kritik metodudur. Yani metinlerin eleştirel bakış açısıyla bir süzgeçten geçirilerek karşılaştırmalı olarak değerlendirilmesi.
Bu metot, eski belgelerin kaynak olarak kullanılmasında Batı'da başlayıp tüm tarihçilerin fikir birliğine vardığı yöntemlerdir.
İnalcık, modern tarihçiliğin olmazsa olmazı text-kritik metodunun, arşiv çalışmalarında üniversite ve akademik çevreye tam anlamıyla yerleşmesini istiyor.
Osmanlı tarihçiliğinde bu metodu ilk kez, 1. Dünya Savaşı sırasında ülkemizde bulunan Avusturyalı ve Alman uzmanların denediğini belirtiyor.
Daha sonra birçok Türk araştırmacının da bu yöntemi izlediğini söylüyor.
Osmanistik terimi de bu metodun özü aslında.
Bir devlet, insani ve maddi kaynaklarını tespit etmek için istatistik biliminden yararlanır.
Osmanlı istatistik defterleri bu konuda eşsiz bir örnek.
Doğruluğu, kapsamlı oluşu, uygulanması, kayıt yöntemleri ve referanslarıyla; o dönemin Avrupa'daki benzerlerinden daha karmaşık ve daha gelişmiştir.
Halil Hoca, bu metodun, İslam halifeliği, İran ve Orta Asya örneklerinin bir devamı olan kadim Mezopotamya medeniyetlerine kadar izlenebileceğini açıklıyor.
Bizans İmparatorluğu'nun da benzer bir defter kayıt sistemi kullandığını belirtiyor.
İmparatorluğun bir ucu Sırbistan'da, bir ucu Suriye'de, Van'da, Arap çöllerinde, Kuzey Afrika'da, Kırım'dadır.
Tüm bu bölgelerdeki her türlü insan, asker, toprak hareketleri istatistik defterleri sayesinde izlenirdi.
İnalcık örnek veriyor: "Merkezdeki bürokrat; bir sancakta hangi köyde çeşitli statüde ne kadar nüfus bulunduğunu, köylerden hangilerinin ne kadar toprağı olduğunu, hangilerinin topraksız olduğunu, ürettiği ürün miktarını ve fiyatını kısa bir zamanda bulur, belirler ve gereken kararları alırdı."
Yani doğru ve kapsamlı veriler sonucu, özgün bir istatistikle Osmanlı'da idari sistem mükemmel yürürdü.

Örneğin, yeniçeri olmak için başvuru yapan biri o işe nasıl kabul edilir, yol, yöntem nasıl işler, kimlerden onay alınır, hangi kurumların imzası gerekir?
Ya da toprağın işlenmesi.
Ki imparatorluğun üzerine titrediği bir meseledir.
Açlık en büyük korkudur Osmanlı'da.
Halkın buğday ve arpa gereksinimi için miri toprak sisteminin işleyişinin nasıl özenle takip edildiğini İnalcık tane tane anlatıyor.
Şehnameler, Surnameler, Vakanüvisler, Şeriye Sicilleri, Gazavatnameler başlıklarıyla anılan kaynakların değerlendirmeleri nasıl yapılmalıdır?
Halil Hoca bunları da ayrıntılı ele alıyor, örnekler veriyor.
Divân-i Hümâyûn'da veziriazama bağlı yazı işleri ile ilgili kalemlerin ve katiplerin daire reisi Reisülküttab'ın önemine işaret ediyor.
Ve ona bağlı alt kadroların görevlerini anlatıyor.
Malum Osmanlı'da her türlü belge türü için ayrı bir yazı ve üslup kullanılırdı.
Maliye yazılarında siyakat yazısı, fermanlarda divâni yazı gibi...
Bu ayrımları bilmek önemli.
Ki sadece bizim için değil Osmanlı içinden çıkan devletler için de...
Çünkü Türkiye Cumhuriyeti arşivlerindeki 150 milyona yakın Osmanlı belgesinin çoğu, imparatorluğun o dönemdeki sınırları içinde kalan onlarca devleti de yakından ilgilendiriyor.
Halil İnalcık, Osmanlı tarih yazıcılığının başlangıcını ve günümüze kadar nasıl ilerlediğini de anlatıyor.
Hammer gibi yabancı tarihçilerin çalışmalarını es geçmiyor.
Türk tarihçilerinin de hakkını veriyor.
Osmanlı tarihçiliğinin duayenleri Fuad Köprülü, öğrencisi olduğu, birlikte çalıştığı meslektaşı İsmail Hakkı Uzunçarşılı ve Ömer Lütfü Barkan gibi isimlerin çalışma tarzlarını, akademik yöntemlerini, çığır açan kitaplarını ele alıyor.
Ve bu anıt isimlerin yanında yetişen öğrencilerinin de yeni kapılardan geçerek Osmanlı tarihçiliğini daha ileri taşımasını minnetle anarak.
Halil İnalcık Hoca bir derya, hâlâ ufkumuzu genişletiyor, yol gösteriyor.
Daha ondan öğrenecek çok şey var.
(Sabah Kitap ekinin 2022 Şubat sayısında yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder