Sayfalar

25 Nisan 2012 Çarşamba

Büyük bir savaş büyük bir dostluk

Lone Pine (Tek Çam)... Türk ve ANZAK askerleri arasındaki en kanlı savaş yeri...

Australian and New Zealand Army Corps... Avustralya ve Yeni Zelanda Askeri Birlikleri demek. Kısaltılmış hali ise çok tanıdık gelecektir: ANZAC.
1915 öyle bir yıldır ki, o yıllarda yaşananlar bugüne de damgasını vurmuştur. Osmanlı İmparatorluğu'nun o ahval ve şerait altında bile "ben daha ölmedim, arkamda 600 yıllık birikim var" diye ayağa kalması var. O savaştan Mustafa Kemal gibi çıkan bir kahraman var. İngilizler'in oyunuyla kendi halinde bir ülke iken, savaşa katılarak uluslaşan Avustralya ve Yeni Zelanda var. Büyük Britanya ve Fransa gibi emperyal güçlerini kibirle göstermeye gelip boyunları önünde çekip gidenler var...
Dünyanın Gelibolu diye simgeleştirdiği bizimse Çanakkale diye anıtlaştırdığımız kanlı savaşların üstünden üç yıl sonra bir asır geçmiş olacak.
Çanakkale'yi görmeden o savaş alanlarını gezmeden ve dahi 1. Dünya Savaşı atmosferini bilmeden, hissedemezsiniz...
Siper sipere, göz göze, boğaz boğaza süren bir savaş, Kanlı Sırt, Conkbayırı, Anzak Koyu, Lone Pine (Tek Çam) ve daha nice yerler...
Tüyleriniz diken diken olur... Hani Mehmet Akif diyor ya:
"Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın."
İşte öyle bir yerdir Çanakkale...
Mustafa Kemal, Gelibolu'ya çıkarma yapılan ilk gün 9. Tümen'in komutanıdır, rütbesi yarbaydır. Çıkarmayı öğrenir öğrenmez bir şeyler yapma gereğini duyar ve harekete geçer. 1918 yılında o günü Ruşen Eşref'e şöyle anlatacaktır:
"...Hayvanları bıraktık, yaya olarak Conkbayırı'na vardık. Şimdi burada tesadüf ettiğimiz sahne en enterasan bir sahnedir. Ve vak'anın en mühim anı bence budur.Conkbayırı'nın cenubundaki 261 rakımlı tepeden sahilin tarassut ve teminine memuren oralarda bulunan bir müfreze efradının Conkbayırı'na doğru koşmakta, kaçmakta olduğunu gördüm. Bizzat bu efradın önüne çıkarak:
- Niçin kaçıyorsunuz? dedim.
- Efendim düşman! dediler.
- Nerede?
- İşte, diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler.
- Düşmandan kaçılmaz, dedim.
- Cephanemiz kalmadı, dediler.
- Cephaneniz yoksa, süngünüz var, dedim.
Ve bağırarak bunlara süngü taktırdım. Yere yatırdım. Aynı zamanda Conkbayırı'na doğru ilerlemekte olan piyade alayı ile cebel bataryasının yetişebilen efradının "marş marş"la benim bulunduğum yere gelmeleri için yanımdaki emirzabitini geriye saldırdım. Bu efrat süngü takıp yere yatınca düşman efradı da yere yattı. Kazandığımız an bu andır."
25 Nisan'da başlayan Kara Savaşları'nın anmak için her yıl Türkiye'ye gelen ANZAK torunları atalarını andı. 8 bin 700'den fazla Avustralyalı ve 2 bin 700 Yeni Zelandalı'nın hayatını kaybetiği savaşın yıldönümünde konuşan Avustralya Başbakanı Julia Gillard'ın, "Bu kıyılarda zafer mümkün değildi; Anzakların hiç bir zaman geçemeyecekleri bir sınavdı. Onlar daha büyük ve daha zorlu bir sınavı geçtiler. Sizlerle gurur duyuyoruz. Müteşekkiriz. Ve hiç bir zaman unutmayacağız" diye konuşması boşuna değil..
Gillard'ın, Atatürk'ün o muhteşem seslenişine atıfta bulunarak, "Türkler bizim kayıplarımızı onurlandırdılar ve onlara kendi evlatları gibi sahip çıktılar. Ve daha sonra tarih sayfalarında nadir görülen bir şey yaptılar, bu yere mağlupların onuruna Anzak Koyu adını verdiler. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti'ne büyük bir gönül borcumuz bulunmaktadır. Hiçbir millet mabetlerimizi daha iyi koruyamaz ve bu kutsal ziyaretlerimize daha cömertçe ev sahipliği yapamazdı. Değerli bir rakip, daha da büyük bir dost olduğunu kanıtladı" demesini de unutmayın...
Büyük bir savaş ve büyük bir dostluk..
Orada ölen kahramanlara ve gazilere çok şey borçluyuz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder