Sayfalar

24 Nisan 2012 Salı

Lale deyip geçme, tarihe sor...


Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eşinin Türkiye Hollanda ilişkilerinin 400. yılı kapsamında yaptığı ziyaret, doğanın nadide çiçeği "lale" ile taçlandı. Gül çifti, kraliçe Beatrix, Prens ve Prenses'le birlikte Amsterdam Müzesi'nde "Hollandalı Tüccarlar ve Osmanlı Sultanları" sergisinin açılışını yaptıktan sonra, müze önünde kendileri için özel hazırlanan lale bahçesinde gezdi. Cumhurbaşkanı Gül onuruna verilen yemekte de, Osmanlıların Hollandalı dostlarına ilk hediyesinin lale olduğuna dair yaygın bir görüş bulunduğunu ifade ederek, Türk kültüründe, güzelliğin ve zarafetin sembolü olan lalenin, her yıl çiçek açmak suretiyle iki ülkeye yüzyıllardır gururla sürdürülen köklü ilişkileri hatırlattığını söyledi.
Bugünlerde festival nedeniyle İstanbul'un dört bir yanını saran laleleri Cumhurbaşkanı'nın binlerce kilometre öteden anması boşuna değil...
Osmanlı'da Lale Devri diye bir döneme adını veren bu çiçek şairleri, mimarları, müzisyenleri etkilemiş; tarihe altın harflerle yazılmıştır.
İstanbul Belediyesi 12 milyon laleyle baharı karşılayıp gözümüzü, gönlümüzü hoş ederken gelin tarihte bir ufuk turu yapalım...
Lale Devri, Osmanlı Devleti'nde, 1718 yılında Avusturya ile imzalanan Pasarofça Antlaşması ile başlayıp, 1730 yılındaki Patrona Halil İsyanı ile sona eren dönemdir. Adı çok sonraları tarihçiler tarafından konmuştur...
Şair Lale Devri'nin günlük hayatını ve İstanbul'un tasvirini unutulmaz mısralarla dile getirmiştir:
"Bu şehr-i Stanbul ki bî misl-ü bahâdır
Bir sengine yekpâre Acem mülkü fedâdır."
Şair Nedim günümüz Türkçesiyle şöyle demektedir: Bu İstanbul şehri ki misli benzeri yoktur Bir taşına bütün Acem mülkü fedadır.
Bu dönemin en önemli kişisi hiç kuşkusuz ince ve hassas bir ruha sahip olduğu bilinen Sultan III. Ahmet'tir. Bu dönemde sanat ve toplumsal hayata özgün bir anlayış getirilmiş. Sultan III. Ahmet, Topkapı Sarayı ile Yeni Cami'de birer kütüphane, Topkapı Sarayı'nın girişindeki Bâb-ı Humâyun'un karşısında Türk sanat şaheserlerinden sayılan Sultan Üçüncü Ahmet Çeşmesi ve İstanbul'un su ihtiyacını karşılamak amacıyla da "Deryayi Sim" adlı bir su bendi inşa ettirmiştir.
Bunlardan başka Üsküdar Yeni Vâlide Câmii, Çorlulu Ali Paşa Medresesi, Damat İbrahim Paşa Camii ve Külliyesi, İstanbul'da Yeni Postane arkasında Daarül Hadis ve Sebil, Ortaköy Camii önündeki çeşme, Üsküdar Şemsi Paşa'da Hüsrev Ağa Camii önündeki çeşme ve Çubuklu Camii yanındaki Mesire Çeşmesi gibi eserler de yine bu dönemde yapılmıştır. Dönemin belki de en gözde eseri olan mesire ve eğlence yeri Sâdâbâd, isyanlar sırasında onlarca kasır gibi harap edilmiştir.
Topkapı Sarayı'nın girişindeki Bab-ı Hümayun kapısının önündeki III. Ahmet Çeşmesi...

Prof. İlber Ortaylı hocamız, Lale Devri'nin; mimari, konak, mahalle yaşamı, şehir meydanları, edebiyat, resim ve tarihçilikte yeni bir çığır açtığını söylemektedir. O dönemi incelik ve zerafet olarak tanımlamaktadır.
Orta Asya'dan Anadolu'ya oradan da Avrupa'ya uzanması da Kanuni döneminde 16. yüzyılda olmuştur. Avusturya elçisi Busbecq'in lale soğanlarını götürmesiyle çok kısa sürede Tulipmania diye adlandırılan lale çılgınlığı, Viyana ve Hollanda'ya yayılmış ve tam bir çılgınlık halini almıştır. Hatta o dönemde tek bir lale soğanına yüksek fiyatlar verilmiştir. 1623 yılında tek bir lale soğanı 2500 Hollanda Florini değerinde satılmıştır. Daha sonraki yıllarda tek bir lale soğanı için ödenen fiyat 5500, hatta o dönemde Amsterdam'ın merkezinde bahçeli bir ev fiyatına eşdeğer olan 10.000 florine kadar çıkmıştır. Daha sonra çalkantı ve büyük panik sonucunda lale zengini bir çok büyük tüccar birden fakirleşmiştir. Ve bu şekilde yavaş yavaş çılgınlık sona ermeye başlamıştır. Böylece tarihte ilk finansal panik ve spekülasyon lale soğanları yüzünden çıkmıştır.
Siz siz olun lale görürseniz dönüp bir daha bakın... İçinde tarih yatıyor....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder