Sayfalar

20 Ekim 2014 Pazartesi

"Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu"

Bu yıl neredeyse Eylül'e yakın bir zamanda tatile çıkabildim. Özel işlerim ve siyasetin yoğun gündeminden ancak fırsat oldu. Benim için tatil bir yıl boyunca hasretini çektiğim, özlediğim, sıkıntılı zamanlarımda düşler kurup rahatladığım Kuzey Ege'ye doğru gitmektir. Sabaha karşı ezan okunurken yola çıkarım. İstanbul uykusunun en güzel yerindedir, gün ağarmak üzereyken yollar sakindir. Yol üstündeki konaklama yerlerinde özellikle dönüş yolundaki gurbetçilerle kahvaltı ederim. Sonra Kınalı yol ayrımından TEM yolunu terk edip Silivri'ye dönerim. Sahil yolundan Marmara Ereğlisi derken 2 saat olmadan Tekirdağ görünür.
Kent merkezine girmeden arkadan dolanan yeni yolla birlikte Malkara'ya doğru tırmanmaya başlarım.
İp gibi uzanan yollar, dağ, ova, derken birden Keşan yol ayrımına gelirsiniz.
Doğru devam edenler için gurbet yolu başlar. Orası İpsala'dır, ötesi de Yunanistan.
Ben yuvarlak kavşaktan sola döner, Çanakkale tabelasını takip ederim.
Güzelim Koru dağları ve inişle birlikte Saroz Körfezi.
Deniz sağdan görünür sonra da sola geçer.
Eceabat'ta feribotu kaçırırsam doğru Kilitbahir'e..
Dağlarına bir asker görüntüsüyle Mehmet Akif'in o unutulmaz dizelerinin kazıldığı yerdeyim.
"Dur yolcu
bilmeden basıp geçtiğin bu toprak
bir devrin battığı yerdir."
Burası Çanakkkale merkeze en yakın yerdir. Küçük feribotlarla 15 dakikada karşıdayım.
Artık bir saatlik yolum var... İzmir yolunda Ezine'ye varmadan sağdan içeri girdiniz mi tamam...
Geyikli'deki, ah evet tanıdık geldi değil mi. Ata Demirer'in Eyvah Eyvah filmleriyle meşhur ettiği belde...
İskelede vapur sırasına aracınızı koydunuz mu, derin bir "oh" çekmenin zamanı gelmiştir.
45 dakikalık deniz yolculuğundan sonra adadayım. Bildiniz Bozcaada tabii ki...
Yaklaşık 14 yıldır hiç ara vermeksizin ziyaret ettiğim, sevdiğim, huzur bulduğum ada...
Akrabalarım uzun yıllardır burada benim keşfedişim biraz geç oldu ama yine de en güzel zamanlarını bilirim...
Her yıl biraz daha kalabalıklaşan, biraz daha betona kesen ada son 5 yıldır daha hızlı değişiyor.
Maalesef bu değişim hoyratça sürüyor. Her şey adanın özgünlüğünü sevimliliğini yok edercesine bir daha geri gelmemecesine değişiyor.
Canım billur denizinde cips torbaları, pet şişeler geziyor. Kumsaldaki çöp dağları ise korkunçtu.
En çok içimi acıtan üzüm bağlarının arasındaki çöpler oldu, gelişigüzel fırlatılmış...
Bir adalıyla son derece havalı arabasıyla vapurdan indikten sonra bir şeyler arayan sonradan görme kadının diyalogu her şeyi anlatıyor aslında...
"Beymen mağazasına bakmıştım..."
El cevap: "Vapura biniyorsunuz, 430 kilometre sonra İstanbul'a varıyorsunuz orada."
Başlıktaki dizelerin sahibi şiirin büyük ustası, sözcüklerin cambazı Asaf Özdemir'e aitti.
Kısacık ve anlamı büyük şiiri şöyle bitiyor:
"Birinciliği beyaza verdiler."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder