Sayfalar

8 Ağustos 2015 Cumartesi

Yüzyıl sonra Çanakkale

Çanakkale Savaşları'nın üzerinden bir asır geçti. O cephede olanları iyi kavradığımız söylenebilir mi? Prof.Dr. İlber Ortaylı, savaşın gerçek tarihinin, özellikle Türk tarafının, tam anlamıyla yazılmadığını vurgular ki çok haklıdır.

Kadim tartışmadır; tarih öyle değil de böyle olsaydı her şey farklı olurdu. Yalnız okur yazar takımı değil, halk da sever bu muhabbeti. Fatih erken ölmeseydi (ya da zehirlenmeseydi) İtalya bile düşmüştü. Ya da Kanuni, kadın sözü dinlemeyip şehzadesi Mustafa'yı öldürtmeseydi Osmanlı gerilemeyecekti. Hitler ve Napolyon ihtiraslarına yenik düşüp kara kışta Moskova kapılarına dayanmasaydı Avrupa tarihi başka türlü yazılacaktı... Sürer, gider...
Amerikalı emekli asker, tarihçi ve stratejist Edward J. Erickson, "Ya şöyle olsaydı ne olurdu" sorusunun en çok sorulduğu savaşın Çanakkale olduğunu söyler. Çünkü, tek bir çabanın bile çok çeşitli etkiler ve ihtimaller doğurabileceği bir savaştır. Buna örnek olarak bir tarihçinin sözlerini gösterir:
"Bugün İngilizce konuşulan dünyada Gelibolu için, Birinci Dünya Savaşı'ndaki diğer muharebelerden çok daha fazla sayıda kitap yazılmıştır."
Osmanlı İmparatorluğu 1914 yılında patlak veren Birinci Dünya Savaşı'na dört büyük cephede katıldı. En önemli cephe hiç kuşkusuz 18 Mart 1915'te Deniz Savaşları'yla başlayıp 25 Nisan'daki Kara Harekatı'yla süren Çanakkale'dir.
19 gün sonra Osmanlı'nın "Çanakkale Geçilmez" dediği savaşın 100'ncü yıldönümü.
Orası birçok siyasetçinin ve askerin itibar kazandığı ve kaybettiği yer olacaktır aynı zamanda..
Bir savaştan çok öte anlamlar taşıdığı için hâlâ dünyanın büyük ilgisini çekmektedir...
4 yıl süren Birinci Dünya Savaşı ardında büyük bir yıkım bıraktı, bugün bile özellikle Balkanlar ve Ortadoğu'da yaşadığımız felaketler o günlerin artçı sarsıntılarıdır...
Bunların ışığında Çanakkale Savaşı'na nasıl bakmalıyız...
"Tarih başka türlü yazılabilir miydi" tartışması çok ufuk açıcıdır ancak aradan geçen 100 yılda olup bitenleri iyi bildiğimiz ve kavradığımız söylenebilir mi?
Prof. İlber Ortaylı, savaşın gerçek tarihinin özellikle Türk tarafının hâlâ tam anlamıyla yazılmadığını vurgular ki çok haklıdır.
Hem şarkı hem garbı çok iyi bilen bir neslin savaşta yok olduğunu ve bir daha böyle bir birikimin oluşamadığının altını çizer.
Bildiklerimiz savaşa katılan askerlerin hatıralarıdır. Bir de resmi tarihin bize öğrettikleri vardır.
Anlaşılmaz bir şekilde Batı dünyasından empoze edilen önyargılarla ve tek taraflı bilgiler de çabasıdır.
Her iki taraf içinde ölü sayısı, yaralı sayısı her şey abartılıdır.
Savaşa komuta eden askerlerin durumu ya abartılır ya da yerilir, hiç ortası yoktur. İşe hurafeler de karışır... 
Batı'nın "hasta adam" dediği Osmanlı bu kadar çaresiz miydi?
Çaresizse dördü ana dördü de tali onca cephede nasıl 4 yıl savaştı?
Üstüne Güneş Batmayan İmparatorluk olarak anılan İngiltere'nin karşısına nasıl dikildi? Ve savaşın sonuna kadar her türlü eksikliğine rağmen ayakta kalabildi?
Bugünü anlayabilmek için geçmişi de iyi bilmemiz gerekiyor.
Osmanlı 1912'de patlak veren Balkan Savaşı'nda, Avrupa'daki toprağının yüzde 83'ünü kaybetmiştir. Hem de bir ayda... İmparatorluğun en verimli topraklarının neredeyse tek silah atılmadan yitirilmesi büyük travma yaratmıştır.
Bulgarlar, başkent İstanbul'a dayanmıştır.
O acı günleri komutan olarak yaşayan Hafız Hakkı Paşa, Bozgun kitabında Balkan Savaşı'nın ordunun namusuna sürülen kara leke olduğunu yazar...
11 ay süren Balkan Savaşları boyunca İstanbul'da dört hükümet değişir.
Çünkü İttihatçılar orduyu siyasete bulaştırmıştır.
Buna rağmen Balkan Harbi'nden büyük ders alınmış ve başı bozuk bir ordu özellikle komuta kademesi baştan aşağı değiştirilmiştir.
Bunları yapan da Osmanlı'yı ihtirasıyla Birinci Dünya Savaşı'na sokan Harbiye Nazırı Enver Paşa'dır. Ve aynı ordu 2 yıl sonra Çanakkale'deki zafere imza atıp birçok cephede de büyük işler başarır.
Ve bu kadrolar ilerde Kurtuluş Savaşı'nı kazanıp Cumhuriyet'i kuran isimler olacaktır...
Osmanlı cephesinde neler olup bittiğiyle ilgili olarak bilgilerimiz çok kısıtlıdır.
ABD'li tarihçi Erickson'un "Size Ölmeyi Emrediyorum (Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı Ordusu)" kitabı Genelkurmay'ın özel izniyle belgelerden yararlanılarak yazılmış önemli bir belge değeri taşır. 1990'ların sonunda yayınlanan Batı dünyasının önyargılarla ve tek taraflı bakış açısını kıran bu kitap dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun önsözünde belirttiği gibi, "Osmanlı ordusunu bütün yönleriyle inceleyen, Türkiye dışında yazılmış ilk tarih kitabıdır."
Gazeteci Gürsel Göncü'nün Şahin Aldoğan'la yazdığı Siperin Ardı Vatan kitabı da çok değerli bir belge niteliğindedir. Bu uğurda Çanakkale'de uzun yıllar yaşayan Göncü, en büyük eksikliği giderip Çanakkale'yi bilmek isteyenler için başucu sayılacak bir kitap yazmıştır. Sağlık, lojistik, cephelerin yanısıra arazideki durum krokiler ve belgelerle ele alınmıştır...
Gelibolu, Anafartalar, Conkbayırı, Alçıtepe, Suvla Koyu, Saroz, Anzak Koyu, Kemalyeri, Seddülbahir, Eceabat, Kilitbahir yalnızca bir yer adı değildir..
Mustafa Kemal, Şefik Bey, Halil Sami, Esat Paşa, Liman von Sanders yalnızca bir komutan değildir...
27. Alay hele hele 57. Alay yalnızca bir askeri terim değildir...
Uzun yıllar yok sayılan Çanakkale 100. yıldönümünde çok daha fazlasını hakediyor.
(Sabah Kitap ekinin 27 Şubat 2015 sayısında yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder