Sayfalar

30 Ekim 2013 Çarşamba

Bu adamlar çoğaldıkça 'oyun' daha güzelleşir


İyi, dayanıklı ve kaliteli bir ürün için "Ne de olsa Alman" deriz. Bu konudaki ünlerini boşuna almamışlar. İki büyük dünya savaşında en büyük yıkımı yaşadıktan sonra böylesine ayağa kalkmak yalnızca onların altından kalkacağı bir iş. (Japonlar'ın da hakkını yememek lazım)
Geçen salı akşamı Londra'daki Şampiyonlar Ligi maçını izlerken bunlar geçti aklımdan. Arsenal ve Dortmund maçı bizim için Mesut Özil ve Nuri Şahin'i de seyredip gururlanma vesilesiydi. Ama cezalı olduğu için tribünde oturan bir adam vardı: Jürgen Klopp
O da bir Alman... Sarışın ve mavi gözleriyle ünü dünyaya yayılmış Alman kurt köpeklerine benziyor. Hırslı, mücadeleci ve tuttuğunu koparacak cinsten. Ama bir yandan da romantik ve duygusal biri... Peki ya insanlığı. İşte onu birçok meslektaşından ayıran şey de bu yanı. Çok mütavazı, özür dilemeyi bildiği kadar kendini de acımasızca eleştirmekten çekinmiyor.
Batmış bir kulübü önce Alman Ligi Bundesliga'nın şampiyonluğuna oradan da Şampiyonlar Ligi finaline taşıdı. Geçen yıl kaybetseler de herkesin gönlündeki şampiyon onlardı. Kaybettikleri de Bayern Mühih'ti. Yani başka bir Alman takımı...
Jürgen Klopp, bizim gibilerin yeni idolü.
Biz kim miyiz. Uruguaylı yazar Eduardo Galeano Gölgede ve Güneşte Futbol kitabında bizim gibiler şöyle tarif ediyor:
"Tüm Uruguaylılar gibi ben de futbolcu olmak istedim. Doğrusu çok da güzel oynuyordum, hatta harikaydım bile denebilir; ama yalnızca geceleri rüyamda. Gündüzleri, ülkemin sahalarındaki çarpık bacaklı oyunculardan en kötüsü bendim. Taraftar olarak da pek iyi sayılmazdım. Yıllar geçti ve kimliğimi kabullenmek zorunda kaldım: Ben basit bir 'iyi futbol dilencisiyim'. Elimde şapkam, dünyanın dört bir yanını geziyor ve stadyumlarda yalvarıyorum: "Tanrı rızası için, güzel bir maç lütfen!" Güzel bir oyun gördüğüm zaman da bunu sağlayanın hangi takım ya da hangi ülke olduğuna bakmaksızın bu mucize için şükranlarımı sunuyorum."
Türkiye'de futbol deyince, birbirlerine hakaret eden, spor sayfalarında, televizyonlarda fanatik gözlükleriyle yorumlar yapan, seyirciyi tahrik edip, sonra bir şey olmamış gibi yapan, dünyada olan bitenden habersiz, başka bir gezegenin insanı gibi yaşayanların yarattığı seviyesizlik gelip içime oturuyor.
İşte bu yüzden Klopp, son yıllardaki yaşadıklarımıza ilaç gibi geldi.
Klopp futbolculuk, spor yorumculuğu ve hocalık kariyerlerini iki şey üstüne kurmuş:
Öğrenmek ve öğretmek.
O da Galeano gibi güzel futbol istiyor ve oyuncularına bunu tavsiye ediyor.
2009'daki bir söyleşisinde, hata yapan bir oyuncusuna müteşekkir olduğunu söylüyor; zira bu hatanın üzerinde durarak bir meselenin altını çizebiliyor, bir ayrıntıyı anlatmak için fırsat buluyormuş. 'Öğrenmenin yolu budur' diyor.
Hani bizdeki gibi oyuncularını bir fırçaladı bir bağırdı ki soyunma odası çınladı haberlerine benzemiyor değil mi?
Frankfurt Üniversitesi'nden spor bilimi diploması olan bir adama da bu yakışır herhalde...
Hayata espriyle yaklaşıyor...
2-1 kazandıkları Arsenal maçından sonra İngilizler'in hocası Wenger'in doğum günü olduğunu sorulunca söylediklerine bakar mısınız: Maç oynandığı aylarda doğulur mu. En iyisi Temmuz'dur...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder